HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

Enfeksiyon alarmı! Hastanelere akın ediyorlar:

28.12.2023 11:00
Enfeksiyon alarmı! Hastanelere akın ediyorlar:
Enfeksiyon alarmı! Hastanelere akın ediyorlar:
Son günlerde İstanbul başta olmak üzere yurdun birçok kentinde hastane koridorları üst solunum yolu rahatsızlıklarıyla gelenlerle dolmaya başladı. Özellikle son 10 günde artan vakalar uzmanları endişelendirirken, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Saffet Ercan, koronavirüs testlerinin yeniden başlatılması gerektiğini söyledi.

Yurt genelinde özellikle son on günde üst solunum yolları vakalarında büyük artış yaşanmaya başladı.

Benzer şikayetlerin artması 'koronavirüs' endişesi yaratırken; uzmanlar söz konusu salgının adının konulabilmesi için Kovid testlerinin yeniden başlatılmasını istedi.

10 GÜNDE PATLADI, SINIFLAR BOŞALDI

Sözcü'nün haberine göre, hastanelerdeki uzun kuyruklarda saatlerce bekleyen vatandaşların neredeyse tamamının, kas-iskelet ağrısı, halsizlik, burun tıkanıklığı, geçmeyen öksürük ve aralıkla tekrarlayan boğaz ağrısı şikayetiyle başvurduğunu söyleyen hekimler, son 10 gündeki yoğunluğa dikkat çekti. Özellikle İstanbul'da okullardaki öğrenci mevcudunun yarı yarıya indiği, birçok işyerinde çalışanların istirahat için aile hekimleri ve hastanelere başvurduğu belirtildi.

"TESTLER YENİDEN BAŞLATILMALI"

İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Saffet Ercan, vatandaşların özellikle sağlık kuruluşlarına girdiğinde maske kullanmasını önererek şunları söyledi:

"Üst solunum yolu vakalarında ciddi bir artış var son 10 gündür. Öğrencilere, çalışanlara harıl harıl istirahat raporu veriyoruz. Bu durumun aydınlatılması, mevcut salgının adının konması Sağlık Bakanlığı'nın görevi.

Yaşanan salgın covid midir yoksa gribal enfeksiyon veya başka bir şey mi? Bunun için halen yapılmayan covid testlerinin kesinlikle tekrar yapılmaya başlanması gerekiyor. Ayrıca kamuoyuna yönelik olarak da; sağlık kuruluşlarına girişte maske takılması uyarısını yapmak yerinde olacaktır."

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.