HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 ARALIK 2025, ÇARŞAMBA

BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ,HER YAŞAM BİR MASALMIŞ

03.12.2025 00:00
Fark ettim ki, yaş aldıkça ruhum da maziye doğru daha sık yolculuğa çıkıyor; geçmişin sıcak köşelerine, çocukluğumuzun o sınırsız oyunlarla dolu günlerine doğru…

Sek sek oynamayı çok severdik. Büyük bir coşkuyla başlayan oyunlar, çoğu zaman hararetli tartışmalarla son bulurdu. Anneannemin ya da dedemin ona oldukça büyük gelen ayakkabılarını giyip oyuna katılan kuzenimiz, çizgilere bastığını asla kabul etmezdi. Ayakkabısının izi apaçık görünse de inatla reddederdi. Sonunda oyun biterdi ama biz çoktan acıkmış olurduk. 

Anneannem sık sık tepsi tepsi çarşaf böreği yapardı: peynirli, patatesli ve bir de pırasalı… Pırasalı böreği neden yaptığını her seferinde sorar, "Kim yiyecek bunu?" diye hafifçe söylenirdik. Ama nedense ilk tükenen hep pırasalı börek olurdu. Sonra "Sen çok yedin!" – "Hayır, ben az yedim!" kavgası başlardı. 

Bazı tartışmalarımıza ise anneannem kendine özgü pratik zekâsıyla anında çözüm bulurdu. Bir keresinde oyunun en heyecanlı yerinde "Ben oynamıyorum, topumu geri verin!" diyerek ortalığı karıştıran ağabeyimizi ne yaptıysak ikna edemedik. Ağladık, yalvardık; nafile. Anneannem önce tatlı dille çözmeye çalıştı, fakat sonuç alamadı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi yürüdü, kuzenimizin elinden topu aldı ve bahçedeki baltayla ikiye böldü. Kahkahadan yerlere yatmıştık. Ağabeyimiz bile çok üzülmedi; nasıl olsa gidip en güzelinden yenisini alırdı. 

Bahçede üç köpeğimiz vardı. Tosaman, kocaman, bembeyaz ve yaşlı bir köpekti. Hafızamda en çok kalan hâli, salıncakta hızla sallanırken bir anda altımıza doğru gelmesiydi. Ona çarpmamak için çoğu zaman salıncaktan atlamak zorunda kalır, sonra da acıyla kıvranırdık. Çakal ise bahçenin gerçek bekçisiydi; evi öyle sahiplenirdi ki onun varlığı bize güven verirdi. Bir de kara köpeğimiz vardı; tam anlamıyla "aç köpek" sözünün vücut bulmuş hâli. Salçalı ekmeklerimizi ondan saklamaya çalışsak da mutlaka yakalanırdık. Nedense en çok da aynı kuzenimizin ekmeğini kapardı. 

O ev, o bahçe… Bir roman yazacak kadar güzel anılarla doluydu. Kabarmayı bir türlü başaramayan kekler, evin içinde perdelerle gizlenmiş köşelerde dedemizin bizim için sakladığı kremalı bisküviler… Yirmili yaşlarımızda bile dedemizin poşetlerle dolu elleriyle bahçeye girişini görünce duyduğumuz heyecan hâlâ içimdedir. Kalabalık sofralardan aldığımız keyfi ise hiçbir yerde bulamadım. 

Evin girişindeki asmanın altında saçları beline kadar uzanan şarkı söyleyen ,dans eden oyuncak bebeklerimizle oynardık. Bir gün "Bitlenmişler." diye düşünerek saçlarını dipten kesmiştik; hâlâ pişmanlığını yaşarım. Yengemin diktiği bebekler, teyzemin her birimize aldığı bayramlıklar… Bu hatıraların sıcaklığı, her düşündüğümde içimde yeniden tazelenir. 

Dedemlerde kaldığımız geceler gırgır şamatayla geçer, kahkahalar avlunun dışına taşardı. Gece lavaboya gitmeye korkardık çünkü lavabolar dışarıdaydı; bu yüzden her defasında anneannemi uyandırırdık.

Düşünsenize: dokuz torun, tek anneanne… Ama bir kez bile şikâyet ettiğini görmedim. Sabah erkenden kalkar, sofrayı kurar, çayı sobanın üstüne koyar ve bizim uyanmamızı beklerdi. Orada yediklerimi en lüks restoranlarda tatmadım. Orada gördüğüm kadar koşulsuz sevgiyi hiçbir yerde görmedim. 

Yokluğun içindeki varlığı, gönül zenginliğinin maddi zenginliği nasıl gölgede bıraktığını ilk kez o evde öğrendim. 

Geçenlerde, dokuz yaşındaki kızım anneannemin evini görünce bana, "Anneciğim, koca anneannemin evi çok eski görünüyor. Bu duruma üzüldüm. Acaba ona harçlıklarımı bırakabilir miyim?" dedi. Gülümsedim. Çünkü o ev, benim için hayatımın en kıymetli hazinelerini saklayan bir yuvaydı. Aynı şekilde babaannemin evi de öyle… 

Dedeme "Şeker Hasan" derlerdi. Çocukları şaşılacak kadar çok severdi; sadece torunlarını değil, tüm çocukları… Dedemi kaybedeli iki yıl oldu. Ona hep şöyle dua ederim:

"Bizlere nasıl sevgi ve merhamet gösterdiysen, nasıl ikramlarda bulunduysan; Rabbim de seni öyle karşılasın, sana öyle muamele etsin." 

Ezcümle; herkes aynı yere bakar ama aynı şeyi görmez. Kızım için eski görünen o ev, benim için hayatımın en büyük zenginliklerini saklayan bir yuvaydı. Çünkü bazı mekânların değeri duvarlarında değil, bize bıraktığı sevgide ve hatıralardadır.

 
Neşe BAKIŞ / Kadrajımdaki Hayat / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.