HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 30 EKİM 2025, PERŞEMBE

Esnafa şimdi de Haciz ve Bloke Kıskacı

03.12.2024 11:08
Esnafa şimdi de Haciz ve Bloke Kıskacı
Esnafa şimdi de Haciz ve Bloke Kıskacı
Enflasyonun önüne bir türlü geçilemediği günümüzde, özellikle küçük esnaf ve işletmecilerin haciz ve hesaplarına bloke konulması nedeniyle sorunları giderek katmerleşiyor.

Enflasyonun önüne bir türlü geçilemediği günümüzde, özellikle küçük esnaf ve işletmecilerin haciz ve hesaplarına bloke konulması nedeniyle sorunları giderek katmerleşiyor. Başta gıda olmak üzere tüm ürünlerde yaşanan artışın yanı sıra girdi maliyetlerinin de yükselmesi karşısında, küçük ölçekli esnaf ve sanatkar kara kara düşünürken, birçoğu ise ya kepenk kapatıyor ya da kapatma riskiyle karşı karşıya gelmiş durumda.

HACİZ VE BLOKE KISKACI YAŞIYORUZ

Birçok esnaf ve işletmeci günü siftah yapmadan kapatırken, Maliye, SGK ve Bağ-Kur borçları nedeniyle hesaplarına haciz ve bloke konulan esnaf sayısı da gün be gün çoğalıyor. Küçük esnaf ve işletmeciler, çoğu zaman gözlerini sabah haciz ve bloke işlemlerine açtıklarından dert yandılar. Günümüz ekonomik koşullarında iş yapamadıklarını vurgulayan esnaf, haciz ve bloke işlemlerinin de işin tuzu-biberini oluşturduğuna dikkat çekerken, "Elimiz kolumuz bağlanıyor, ne yapacağımızı bilemiyoruz, bu soruna bir çözüm bulunmalı" çağrısında bulundular.

KEPENK Mİ KAPATMAMIZ İSTENİYOR?

İşyerlerinin kira, elektrik gibi işletme giderlerini dahi karşılamakta zorlandıklarını kaydeden esnaf, "İşlerimizi çevirmekte, yanımızda çalışan üç-beş personelin maaşını ödemekte zorlandığımız şu günlerde bir de Maliye, SGK, Bağ-Kur gibi kurumların hesaplarımıza haciz ve bloke koymaları bizleri tamamen iş yapamaz duruma getiriyor. Bir süre sonra ise hesaplarımızdaki paralardan tahsilat yapılıyor.  Bu durumda kira, vergi, elektrik, su, doğalgaz, personel ücretini nasıl ödeyeceğiz? Bu uygulamalarla bizlere 'kepenk mi kapatın' denilmek isteniyor" şeklinde konuştular.

HESABINA HACİZ KONULAN ESNAF ALACAKLI ÇIKTI

Bir başka esnaf ise, geçtiğimiz salı günü SGK tarafından hesaplarına haciz konulduğunu öğrendiğinde ertesi sabah kuruma giderek, durumu öğrenmeye çalıştığını anlattı. Kurum yetkililerine borcunun olmadığını, nasıl haciz konulduğunu sorduğunda, yetkililerin önce sadece 147 lira borcu olduğunun söylendiğini ancak itirazı sonucu hesapların tekrar incelenmesi sonucunda kendisinin kurumdan 260 lira alacaklı çıktığını bildirdi. Ancak, hesabına haciz konulması nedeniyle, bankalar tarafından kara listeye alındığını, kredilerinin kapandığını belirten esnaf, bu durumun sürdürülebilir olmadığını vurguladı.



 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.