HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 19 KASIM 2025, ÇARŞAMBA

ORHANGAZİ’DE SİYASET DİLİNE YENİ BİR BAKIŞ

05.08.2025 00:00
Evet bir değişimin ayak seslerini duyuyoruz.

Orhangazi de yeni bir siyaset dili mümkün mü sorusunun cevabını uzun süredir arıyoruz.

Sizlerinde bildiği gibi Orhangazi'de son günlerde siyaset konuşuluyor. Bu sefer tartışılan bir kriz ya da kavga değil—yeni bir başlangıç. İYİ Parti Orhangazi İlçe Başkanlığı görevine Bülent Bakış getirildi.

Bu atama, birçok kişi için sadece bir görev değişimi gibi görünebilir. Ama bence biraz daha fazlası.

Bülent Bakış, Orhangazi'de tanınan, bilinen bir isim. Yıllardır hem esnaflık hemde bizlere abilik yapıyor, yani halkın içinde biri. Oturduğu yerden siyaset yapan değil, sokağın tozunu yutmuş biri. Belki de bu yüzden söyledikleri kulağa daha gerçek geliyor.

Göreve gelir gelmez "laf değil, alın teri konuşacak" dedi mesela. Bu cümle bana biraz eski zaman siyasetçilerini hatırlattı. Gösterişten uzak, ayağı yere basan, iddialı ama kibirli olmayan bir duruşu var Bülent Başkanın. Ve sanırım bu, siyasette uzun zamandır eksik olan bir şey.

Kibirli duruşu yok derken öylesine söylemiyorum. Bugüne kadar olmayan, siyasette ve toplumda görmek istediğimiz bir çok şeyi gerçekleştiriyor sayın başkan.

Mesela ilk projesi ile destekleyeyim söylediklerimi.

Bülent Bakış'ın gündeminde sadece büyük projeler, yatırımlar yok. Küçük ama hayatı kolaylaştıran detaylara da dokunuyor. Mesela çocuk parklarının karanlık olmasını gündeme getirdi. Belediyeler harekete geçti. Bu önemli bir şey. Çünkü siyaset dediğimiz şey sadece kürsülerde konuşmak değil; bazen bir çocuk parkının ışığını yakmak, bazen bir yaşlının yalnızlığına kulak vermek…

Sokak hayvanlarıyla ilgili söylediği "Bir kap su, bir can demek" cümlesi, siyasetin insani yönünü hatırlattı bana. Belki bir hayvanın susuz kalmaması bile, koca bir politik kampanyadan daha anlamlı olabilir. Bu duruş açıkcası bana insancıl ve özlediğimiz siyasetçi duruşunu hatırlattı bana.

Yaz aylarının en sıcak ve işlerin yoğun olduğu dönemde bu zor görevi kabul etmek açıkcası her babayiğitin harcı değildi. Üstüne bu sıcak havada Bursa'da İyi Parti'nin düzenlemiş olduğu mitingde sanki bir sınavmış gibi üstüne geldi. Bu sınavdan başarılı çıktımı sonuna kadar evet.

Mensubuda olduğum İyi parti Orhangazi teşkilatı mitinge tam destek ile katıldı. Miting alanı sıcak olmasına rağmen yaklaşık 30 bin kişi ile doluydu. Burada en çok hoşuma giden şey ise vekillerle uzun süreli sohbet imkanımızın olmasıydı. Bülent başkan burada da çalışkanlığını göstererek sabah saatlerinde gitmişti miting alanına. Ev sahibi olmak kolay değil. Hem il başkanıda Orhangazili olunca bu uyum başarıyı kaçınılmaz kılıyor. Ne diyelim Orhangazimize hayırlı olsun. Şimdiden görünüyorki Orhangazi siyasetinde kartlar yeniden dağıtılacak. Umarım bu Bakış değişikliğini birer vatandaş olarak iyi değerlendiririz.



 
Emin ÇİFTÇİ / ANALİZ / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.