HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 19 KASIM 2025, ÇARŞAMBA

Yönetilemeyen İlçe Orhangazi

18.06.2025 00:00
Orhangazi, tarihiyle, doğasıyla, insanıyla Marmara'nın gözbebeği olmaya aday bir ilçe. Ancak ne yazık ki, son yıllarda yaşanan yönetimsel sorunlar, ilçenin potansiyelini adeta frenliyor. Gelişmesi gereken, büyümesi ve modernleşmesi beklenen Orhangazi, bugün temel belediyecilik hizmetlerinde bile sınıfta kalıyor. Bunun sebebi açık: İşi ehline teslim etmeyen, halkla arasına mesafe koyan, sorunlara çözüm üretmek yerine bahane üreten bir belediye yönetimi.

En temel hizmetlerden biri olan temizlik konusunda dahi başarısız bir tabloyla karşı karşıyayız. İlçenin merkezinde bile çöpler zamanında alınmıyor, konteynerler dolup taşıyor, kötü koku mahalle aralarına sinmiş durumda. Vatandaşlar bu duruma defalarca tepki gösteriyor, ama ne hikmetse belediyeden tek bir yetkili bile çıkıp sahaya inip dert dinlemiyor. Temizlik ihalesi mi aksıyor, personel mi yetersiz, ekipman mı eksik? Bu soruların hiçbirine şeffaf ve doyurucu cevap verilmiyor. Sanki yönetenler için Orhangazi başka bir gezegen, halkın sorunları ise başka bir çağın meselesiymiş gibi davranılıyor.

Yol ve asfalt çalışmaları deseniz, adeta kör dövüşü. Aynı yol beş yılda üç kere kazılıyor, her kazı sonrası asfalt daha da kötü hale geliyor. Kaldırımlar yetersiz, engelliler için erişim yolları ya hiç yok ya da göstermelik. Yağmur yağdığında göle dönen cadde ve sokaklar, altyapı eksikliğinin değil, doğrudan belediyecilik vizyonsuzluğunun göstergesi. Vatandaşın arabası çukura düşüyor, çocuklar çamurda okula gidiyor, ama yönetimden hâlâ "şu tarihte düzelecek" gibi net bir açıklama dahi duymuyoruz. Çünkü belediyecilikte plan yok, öngörü yok, kontrol yok.

Orhangazi'nin trafiği de ayrı bir trajedi. İlçenin büyüklüğü belli, araç sayısı ortada. Buna rağmen ne akıllı bir trafik planlaması yapılıyor ne de var olan trafik işaretlemeleri gözden geçiriliyor. Kavşaklar, kontrolsüz dönüşler, rastgele park edilmiş araçlar yüzünden özellikle sabah ve akşam saatlerinde şehir içi adeta kilitleniyor. Ulaşım master planı bile olmayan bir ilçede, bu kaos şaşırtıcı değil ama kabul edilebilir de değil.

Bir başka çarpıcı eksiklik ise sosyal ve kültürel yatırımların yok denecek kadar az olması. Gençler için ne bir sosyal tesis, ne bir kültür merkezi, ne de sürdürülebilir projeler geliştiriliyor. Birkaç göstermelik etkinlikle "kültürel faaliyet yaptık" demek, halkı hafife almaktır. Gençlik, sahipsizliğe itilmiş durumda. Spor tesislerinin bakımsızlığı, sosyal alanların yetersizliği, Orhangazi'nin geleceğini şekillendirecek nesli umutsuzluğa itiyor. Gençliğe yatırım yapmayan hiçbir yönetim başarılı sayılmaz.

Belki de en büyük sorunlardan biri, hesap verilebilirlik ve şeffaflık eksikliği. Belediye yönetimi, aldığı kararları halka anlatma zahmetine bile katlanmıyor. İhaleler nasıl yapılıyor, bütçe nasıl kullanılıyor, kimin hangi projeden nasıl bir çıkarı var gibi soruların tamamı kamuoyunun gündeminde. Ama ne yazık ki halk bu sorularına yanıt bulamıyor. Çünkü belediye yönetimi hesap vermekten kaçınıyor. Denetim mekanizmaları ise ya çalışmıyor ya da susturulmuş durumda. Meclis üyeleri ise çoğunlukla etkisiz ya da susturulmuş birer figüran.

Belediye, halk için değil, belli bir siyasi grubun çıkarları için çalışıyor görüntüsü veriyor. Atamalarda liyakat değil sadakat esas alınıyor. Vatandaşın işini kolaylaştıracak adımlar atılmıyor, aksine her adımda bürokratik engeller çıkarılıyor. Belediyeye gelen bir vatandaş, çözüm değil, boş bakışlar ve yönlendirmelerle karşılaşıyor. Belediyede halkın değil, belirli çıkar çevrelerinin sesi yankılanıyor. Bu ise hem demokrasiye hem de kamu hizmetine yapılmış büyük bir ihanettir.

Orhangazi bugün sorunlarla boğuşan bir ilçe. Ama bu sorunların hiçbiri çözülemez değil. Asıl mesele, bu sorunlara gerçekten çözüm bulmak isteyen bir yönetimin olmaması. Vatandaşı dinleyen, sokağa çıkan, hizmeti dert edinen bir belediye yönetimi şart. Ancak ne yazık ki bugün karşımızda olan tablo bunun tam tersi: Koltuğa oturmuş ama ne yapacağını bilmeyen, vatandaşı dinlemeyen, günü kurtarmaya çalışan bir yönetim anlayışı.

Bekir Aydın, "Biz hizmet için buradayız" diyor ama ilçede hangi hizmetten bahsediyoruz?

Yollar mı düzgün? Hayır.

Kaldırımlar mı engelsiz? Hayır.

Gençler için bir proje mi var? Hayır.

Kırsal mahallelerde çöp ve temizlik düzenli mi? Hayır.

Zabıta denetimleri etkin mi? Hayır.

O zaman burada hizmet yok. Burada sadece "idare ediyormuş gibi yapma" sanatı var. Bu da siyaset değil, kaçak dövüşmektir.

Belediye yönetimi, eleştirileri dinlemek yerine susturmayı; sorunları çözmek yerine halının altına süpürmeyi seçti. Ne zaman biri bu kokuyu gündeme getirse, ya "abartılıyor" deniliyor ya da "iftira" denilerek konu kapatılıyor. Ama halk neyin iftira, neyin gerçek olduğunu artık çok iyi biliyor.

Artık Orhangazi'de halk, sadece temel hizmet değil, ciddiyet, samimiyet ve vizyon bekliyor. Bu beklentiler karşılanmadıkça da halkın öfkesi birikmeye devam edecek. Sorunlar da birer birer değil, çığ gibi büyüyerek ilçeyi yönetilemez hale getirecek. O yüzden ya bu belediyecilik anlayışı değişecek, ya da Orhangazi bu anlayışı değiştirecek.

 
Enbiya Bakır / 'ZAFER' e Doğru / diğer yazıları
•Yerel Yönetimler ve Yönetim Kalitesinde Derin Açık 19 00:00:00.11.2025
•10 Kasım Bir Milletin Hafızasında Ölümsüzleşen Lider 10 00:00:00.11.2025
•TARIMDA AZALAN GENÇ NÜFUS: TOPRAĞIN GELECEĞİ TEHLİKEDE 05 00:00:00.11.2025
•Atatürk’ün Gençliğe Emanet Ettiği Sonsuz Işık 29 00:00:00.10.2025
•Kinin, İhmalin ve Sessizliğin Hikâyesinde Orhangazi 22 00:00:00.10.2025
•ORHANGAZİ’DE UMUT ARAYAN BİR NESİL 14 00:00:00.10.2025
•Yöneten Yok, Sorumlu Yok: Orhangazi Sahipsiz!.. 07 00:00:00.10.2025
•HANGİ TARIM POLİTKALARI? 02 00:00:00.10.2025
•ORHANGAZİ’NİN GELECEĞİ İPOTEK ALTINDA 25 00:00:00.09.2025
•Orhangazi’nin Kurtuluşunda Tarih, Vefa ve Eksiklikler 17 00:00:00.09.2025
•Refik Atay ve Derviş Tarakçıoğlu 10 00:00:00.09.2025
•Gençlik Umudun ve Çıkmazların Kesişiminde 03 00:00:00.09.2025
•Bir Milletin Varoluş Destanı 30 Ağustos 29 00:00:00.08.2025
•Depreme Hazırlıksız Orhangazi 20 00:00:00.08.2025
•Yeniköy Sahası Çürürken Kim Seyirci, Kim Sorumlu? 12 00:00:00.08.2025
•Bursa Mitinginde Milli Duruşun Fotoğrafı 05 00:00:00.08.2025
•Orman Yangınları ve Sınıfta Kalan Orman Bakanı 29 00:00:00.07.2025
•Bekir Aydın! Hani sporcunun dostu idin? 24 00:00:00.07.2025
•GENÇLERİN SESSİZ ÇIĞLIĞI: ORHANGAZİ’DE SOSYAL YAŞAM NEREDE? 15 00:00:00.07.2025
•Kerbela ve Hz. Hüseyin’den Öğrendiğim İlk Hakikat 05 00:00:00.07.2025
•GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE UNUTULAN BİR TARİH ILIPINAR HÖYÜĞÜ 02 00:00:00.07.2025
•Yaşamın Kökü mü, Kârın Dibi mi? 25 00:00:00.06.2025
•Yönetilemeyen İlçe Orhangazi 18 00:00:00.06.2025
•Çocukların Gözlerinde Saklı Bir Milletin Hikayesi 11 00:00:00.06.2025
•Bir Otelin Sessiz İhaneti 29 00:00:00.05.2025
•Bir Milletin Dirilişi ve Gençliğe Emanet Edilen Bir Cumhuriyet 18 00:00:00.05.2025
•Ekümeniklik İddiası ve Lozan Antlaşması 13 00:00:00.05.2025
•Bu Bir Gözdağı mı, Yoksa Sessiz Bir Keşif mi? 05 00:00:00.05.2025
•Milli Egemenlik, Göç Politikaları ve Tehdit Altındaki Türkiye 22 00:00:00.04.2025
•Şehitlerimizi Unutmak İhanettir, Anmak ise Vefa Borcudur! 16 00:00:00.04.2025
•Prof. Dr. Haydar Baş’ı Vefatının 5. Yılında Rahmetle Anıyoruz 14 00:00:00.04.2025
•Adaletin Peşinde: Tarihten Günümüze Adalet Mücadelesi 09 00:00:00.04.2025
•Orhangazi'nin Lojistik ve Depolama Potansiyeli: Değerlendirilmeyi Bekleyen Bir Fırsat 26 00:00:00.03.2025
•Çanakkale’de Kanla Yazılan Destan ve Orhangazi’nin Kahraman Evlatları 16 00:00:00.03.2025
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.