HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 30 EKİM 2025, PERŞEMBE

Ehl i Beyt sevgisi olmayanın Resule vefası da olmaz!

21.12.2015 00:00
Ehl i Beyt sevgisi olmayanın Resule vefası da olmaz!
Ehl i Beyt sevgisi olmayanın Resule vefası da olmaz!
Ehl i Beyt sevgisi olmayanın Resule vefası da olmaz

Alemlerin Fahri olan Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa aleyhisselamın doğumunun yıl dönümüne erişmiş olmanın şükrünü eda ediyoruz. Ne mutlu o kutlu nebiyi anlayan gönüllere.

Şüphe yok ki alemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı hazreti peygamber efendimize ümmet olmak en büyük şereftir. Nice peygamberler bile dualarında Ona ümmet olmayı dilemişlerdir ki Hazreti İbrahim ve Hazreti İsa alehisselam bunların başında yer alır. Sahih kaynaklardan öğrendiğimiz bilgiye göre her peygamberin geri çevrilmez bir dua hakları vardır, Hazreti İbrahim alehisselam bu hakkını kullandıktan sonra yüce Allah'a Muhammed Mustafa ümmeti olmak için niyazda bulunuyor. Rabbimiz de İbrahim peygambere duasını daha evvel kullandığını fakat Muhammed Mustafa ümmetinin Onu her daim anmasını emredeceğini beyan ediyor. Yine O kutlu Nebinin İbrahim Peygamberin soyundan olacağı müjdesini veriyor. İşte her namazda okuduğumuz salli barik dualarında Hazreti İbrahim peygambere ve de Rusulullah Efendimizin pak nesline yani Ehl i Beytine dua ediyoruz.

Yine İsa peygamber de duasında Muhammed Mustafa'ya ümmet olmayı diliyor ve de Allah Onu kıyametin son deminde yer yüzüne gönderip, kalan ömrünü Ümmet i Muhammed'in bir ferdi olarak tamamlamasını vaad etmiştir. Görüleceği üzere Hazreti Muhammed Mustafa'ya ümmet olmak o kadar büyük bir onur ki nice peygamberler, peygamberlik makamına bu şerefi tercih etmişlerdir.

Peki bu kadar şerefli bir makamın kefareti nedir, diye hiç kendimize soruyor muyuz? Acaba Yüce Allah Muhammed Mustafasına bizleri ümmet etme karşılığında bizlerden bir talebi var mıdır? Her bir müslümanın en evvela araştırması gereken konu budur. Malımızın şükrüne karşılık zekat vermemizi emreden Yüce Allah, Muhammed Mustafa'ya ümmet olmanın karşılığında acaba bizlerden ne talep ediyor.?

İşte bu sorunun cevabını yine Kuran ı Kerimde buluyoruz. Şura süresi 23. Ayette bakın Yüce Allah ne buyuruyor; Allah'ın iman eden ve sâlih ameller yapan kullarına müjdelediği işte budur. Resulüm! (İlâhî ahkâmı tebliğ ettiğin kimselere) de ki: "Ben sizi hidayete dâvet ettiğim için hiçbir ücret istemiyorum. Ancak yakınlarıma (Ehl-i beyt'ime) muhabbet etmenizi isterim. " Kim bir iyilik yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.

Demek ki neymiş, Resulullaha ümmet olmanın şartı Ehl i Beyti sevmemiz, Onlara muhabbet beslememizmiş. Emir çok açık ve net. Kim ki Ehl i Beyti Resulü sevmez, Onlara karşı görevini yerine getirmezse Muhammed Mustafa'ya ümmet olamaz. Onun içindir ki siz siz olun gönlünüzdeki Ehl i Beyt sevgisini bir kez değil, bin kez kontrol eyleyin. Bu işin Aleviliği Sünniliği yok. Emir açık ve nettir. Ehl İ beyt, Resulüllah, İmam Ali, Fatımatüz Zehra Annemiz ve de İmam Hasan ve İmam Hüseyin efendilerimiz ve de Onların soyundan gelenlerdir. Mübarek mevlid kandili vesilesiyle gönüllerinizin Ehl i Beyt sevgisiyle dolmasını diler, Ehl i Beyt yarenleriyle dünya ve ahiret kardeş olmamızı Yüce Rabbimden niyaz ederim.



Bir Ehli Beyt Yareni daha bu alemden göçtü

Hazreti Peygamber Efendimizin ahir zaman fitnelerini haber verdiği hadislerinde bu devirde doğru sözlülerin yalanlanacağı, sünnetlerin terk edileceği ve de Hakk dostlarına düşmanlıkların artacağını beyan etmektedir. Bu devirde Allah Erlerini sevmek ve de onlarla bir olmaya çalışmak hakikaten zor ve de çok meşakkatlidir. Deccal fitnesinin kol gezdiği günümüzde maalesef hadislerde beyan edilen karanlık günler ardı ardına geliyor. Doğru söyleyenler yalanlanıyor, yalancılar itibar görüyor. Hak ile batıl birbirine girmiş. Ümmet öbek öbek Hıristiyan ve Yahudilerin safına katılıyor. İşte bu fitne döneminde hak erlerini tasdik etmek de her yiğide kâr olmuyor. Nice abit görünümlüler deccal fitnesine kanıp dinden saparlarken, nice yiğitler de hak erlerini tasdik etmekle Hakkın lütfuna mazhar oluyorlar. İşte merhum Muzaffer Değirmen amca da bu Hakk erlerini tasdik edenlerdendi. Bu ülkede sevilmesi şart olan iki yiğit Hakk erine olan bağlılığına şahitlik ederim. Birisi yok olma aşamasına gelen bu milleti yeniden ayağa kaldırıp bizlere bağımsız, hür bir ülke bırakan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, diğeri de değil milletimizi, tüm insanlığı kurtaracak donanım ve projeye sahip olan Prof. Dr. Haydar Baş Hoca'dır. Muzaffer amca bu iki değere de son derece bağlı, gönlünü hak erlerine açmış, evinde misafirini en güzel şekilde ağırlamanın telaşınca olan bir dostumuzdu. Rabbim mekanını cennet eylesin. Bizler Onu son yolculuğuna uğurlarken Hakka niyaz eyledik ki "Ya Rabbi, bu kulun dünya hayatında senin dostunu evinde her daim misafir etmekten mutlu olurdu. Sen de Onu Dostunun misafiri olarak kabul buyur. Şüphe yok ki sen misafire ikramda sonsuz kerem sahibisin amin" rabbim bizleri Ehl i Beyt Yarenliğinden ayırmasın.

Gül yüzünüzü güldürecek günler dilerim.

İrfan Aydın



Taziye ilanı

Kadim dostum, Güncel Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Muharrem Değirmen ve kardeşim Yunus Değirmen'in kıymetli babaları, Ehl i Beyt Yareni MUZAFFER DEĞİRMEN amcamızı ani kaybetmenin hüznünü yaşıyoruz. Merhuma Allah'tan rahmet, kederli ailesine de başsağlığı dilerim.

İrfan Aydın

3. Göz Gazetesi İmt. Shb

Kardelen Gençlik Koordinatörü

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.