HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

Sinan Ateş cinayetinin soruşturmasında durum ne?

14.03.2023 10:57
Sinan Ateş cinayetinin soruşturmasında durum ne?
Sinan Ateş cinayetinin soruşturmasında durum ne?

Ateş'in öldürülmesine karıştıkları iddiasıyla tutuklananlar arasında yer alan ve önde gelen isimlerin yakın geçmişte MHP içinde siyaset yapmış olmalarının MHP Genel Merkezi'nde yarattığı rahatsızlık Ankara'da konuşulan konu başlıklarından



Gündemden hiç çıkmaması gereken deprem felaketi ve akabindeki siyasi gelişmeler nedeniyle geçici olarak ikincil konuma düşen konulara yavaş yavaş yeniden dönüyorum.



Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş'in başkentte sokak ortasında öldürülmesinin üzerinden 74 gün geçti. Soruşturma devam ediyor. Halen 21 şüpheli tutuklu.



Bilindiği gibi cinayetin hemen ardından yaşananlar, kamuoyunda epeyce tartışıldı. Bilhassa Ateş'in siyasi konumu nedeniyle cinayet üzerindeki "gölgeler" gündemdeydi.



Cumhur İttifakı'nın ortaklarından MHP ve bazı MHP'li siyasiler cinayetle ilişkilendirildiler.



Her ne kadar deprem ve yaklaşan seçimin yarattığı atmosfer gündemi belirliyor olsa da savcılık önümüzdeki günlerde iddianame yazımına geçebilir.



Gündemin farklı seyrettiği günlerde, Sinan Ateş cinayetiyle ilgili bilgi edinmeye devam ettim.



Bu zaman zarfında ulaştığım bilgileri paylaşayım.





Baskılardan bunalan polis emekli oldu



İlk olarak, soruşturma sırasında yaşadıklarından bunalan ve emeklilik dilekçesi veren polisten söz edeyim.



Hatırlanacağı üzere, cinayetle ilgisi olduğu iddia edilen ve halen tutuklu şüphelilerden Tolgahan Demirbaş'ın suikastın akabinde MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz'un da bulunduğu evde gözaltına alındığı ortaya çıkmıştı.



Demirbaş'ın gözaltına alındığı sırada yaşananları Büyüteç'te duyurmuştum.



Sonrasında ise, Demirbaş'ı gözaltına almak için söz konusu adrese giden polislerden birisinin tayin edildiğini yine Büyüteç'te kalem almıştım.



Sürecin devamında yeni gelişmeler yaşandı. Demirbaş'ı o gün gözaltına almaya giden polislerden birisi emekli oldu. Olayın akabinde yaşadığı sıkıntılar ve baskılardan bunalan polis, çareyi emekli olmakta buldu. Dilekçesini verdi. Emeklilik işlemi gerçekleşti.



Bu yaşananlar ışığında, Ateş ailesinin ve yürütülen soruşturmanın odağında olan MHP Genel Merkezi'ndeki kimi isimlerin ve MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz'un Ankara Emniyeti'nin yönetimiyle yakınlığını söylememe sanırım gerek yok.



Hele ki, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz'ın, Kılavuz'un yanı sıra MHP Genel Merkezi'yle diyalog halinde olduğunu, deyim yerindeyse Bağdat'taki sağır sultan biliyor artık.



Cezaevi müdürü de tayin edildi



Emniyet'te bu işler olurken bir başka haber de şüphelilerin bulunduğu cezaevinden geldi.



İddiaya göre, Sincan Kapalı Cezaevi'nde şüphelilerin kaldığı bölümden sorumlu olan müdür, görevden alındı. Söz konusu bürokrat, Ankara'ya yakın kentlerden birine tayin edildi. Yerine başka bir isim, cezaevine atandı.



Görevden alınan müdürün, şüphelilerin kaldığı bölümde sıkı denetim ve kontrol yaptırdığı ifade ediliyor.



MHP'liler savcıdan rahatsız



Gelişmeler bunlarla sınırlı değil. Ateş'in öldürülmesine karıştıkları iddiasıyla tutuklananlar arasında yer alan ve önde gelen isimlerin yakın geçmişte MHP içinde siyaset yapmış olmalarının MHP Genel Merkezi'nde yarattığı rahatsızlık Ankara'da konuşulan konu başlıklarından.



Bu çerçevede, MHP'li bazı üst düzey isimlerin zaman zaman Adalet Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulundukları belirtiliyor.



Özellikle deprem felaketiyle bu yöne kayan gündem içinde Adalet Bakanlığı yönetimiyle irtibat halinde olan MHP'li isimlerin soruşturmayı yürüten savcıdan rahatsızlıklarını dile getirdikleri iddiası mevcut.



Bu arada kulislere yansıyan diğer bir bilgiye göre; cinayet soruşturmasında gözlerin üzerine çevrildiği isimlerden birisi, soruşturma savcısına geçtiğimiz günlerde cep telefonu üzerinden mesaj gönderdi. Mesajla ilgili görüştüğüm bir kaynağım, sert bir üslup kullanıldığı iddiasında.



Tutanaklar imha mı edildi?



Ateş'in öldürülmesiyle ilgili soruşturma çerçevesindeki en önemli delillerden birisi, cinayette karıştığı iddia edilen Tolgahan Demirbaş'ın, MHP'li Olcay Kılavuz'un evinde gözaltına alınması sonrasında hazırlanan yakalama ve gözaltına alma tutanağı olması kuşkusuz.



Ancak bu konuda farklı bilgiler, Emniyet'ten yansımaya başladı.



Süreci sorularla açmaya çalışayım:




  1. Tolgahan Demirbaş'ın olayın hemen ardından MHP Milletvekili Kılavuz'la birlikte Bağlıca'daki evden gözaltına alınmasıyla ilgili hazırlanan polis tutanağının akıbeti ne oldu?

  2. Yaratacağı siyasi sıkıntı nedeniyle tutanağın Kılavuz'un bulunduğu evden değil de, evin bulunduğu sokak üzerinde – soruşturmanın ilerleyen döneminde olası HTS incelemesi yapılması olasılığına karşı - gözaltı işlemi yapıldığı şeklinde yeniden düzenlendiği bilgisi doğru mu?

  3. Daha sonra ikinci tutanağın da ortadan kaldırıldığı kimi kaynaklarca iddia ediliyor. Soruşturma dosyasında Demirbaş'ın ilk gözaltısıyla ilgili tutanak mevcut mu?

  4. Gözaltı işleminde yer alan polisin emekli olmasında bu süreç mi etkili oldu?



Hatırlatayım, adli soruşturmalarda, soruşturma dosyası içindeki herhangi bir evrakın ortadan kaldırılması veya yok edilmesi ağır suç.



Valinin istifası



Her ne kadar Ateş cinayetiyle ilgili olmasa da bir gelişmeyi daha aktarayım.



Kahramanmaraş merkezli depremlerin yaşandığı bölgedeki valiler, felaketin ardından depremzedelerle çok kez karşı karşıya geldi.



Devlet yönetimi ile yurttaşlar arasında yaşanan olumsuzluklar sosyal medya aracılığıyla gündeme geldi.



Adıyaman Valisi Mahmut Çuhadar'ın yaşadığı durum da bu örneklerden birisiydi.



Çuhadar, deprem nedeniyle görevinden istifa eden – hükümet uygulamasıyla görevden affını isteyen – ilk bürokrat oldu.  



İstifanın perde arkası şöyle: İçişleri Bakanlığı kulislerine yansıyan bilgiye göre; Bakan Soylu, deprem sonrasında küçük ölçekli valiler kararnamesi hazırlığı yaparak Cumhurbaşkanlığı'na gönderdi. Ancak kararname Cumhurbaşkanlığı'nca uygun bulunmadı, bakanlığa geri gönderildi.



Bunun üzerine aynı zamanda Menzil tarikatının etkili olduğu Adıyaman'da yaşanan olumsuzluklar sonrasında Vali Çuhadar, Bakan Soylu'nun bilgisi çerçevesinde istifasını verdi.



Vali Bey'in istifa sürecinde Erdoğan ile Soylu arasında özellikle AFAD'ın yarattığı ortam nedeniyle bir süredir devam eden sıkıntıyı göz ardı etmemek gerektiği kanısındayım.

Tolga Şardan | Büyüteç



@sardan_tolgatolgasardan@gmail.com


Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.