HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

Her 4 kişiden 1’i kendisini güvende hissetmiyor

05.03.2025 12:09
Her 4 kişiden 1’i kendisini güvende hissetmiyor
Her 4 kişiden 1’i kendisini güvende hissetmiyor
Türkiye'de ekonomik olarak her 4 kişiden 1'i kendisini güvende hissetmiyor. Üstelik bu araştırma nispeten iyi durumda olanlarla yapıldı!

Dünya genelinde yatırım araçlarının ve yatırımcı sayısının giderek artması, finansal teknolojilerin de yeniden şekillendirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarıyor. ForInvest'in FutureBright Group araştırma şirketi ile gerçekleştirdiği Yatırımcı Davranışları Araştırması'ya göre, eskiden harcama için borçlanma yapılırken, artık borçlanma yatırım için önemli bir araç haline geldi. 10 yatırımcıdan 7'si borçlanarak yatırım yapıyor.

Çalışmanın öne çıkan ilginç sonuçları şöyle:

1. Kripto para talebi erkeklerde daha yüksek, kadınlar fona yöneliyor.

2. Gençler kripto para, hisse senedi gibi popüler araçlara yöneliyor.

3. Mavi yaka cesur adımlarla kriptoya yönelirken, beyaz yaka güvenli liman olarak bireysel emeklilikte kalmayı tercih ediyor.

4. Fon yatırımcısı, temkinli duruşuyla öne çıkıyor; gelenekselin güvenini ve rahatını modern bir araçta yeniden tanımlıyor: Yeni Geleneksel, Fon Yatırımları!

5. 10 yatırımcıdan 7'si borçlanarak yatırım yapıyor. Eskiden borçlanarak harcama yapılırken, şimdi borçlanma yatırım için bir araç haline geldi.

6. Ekonomik olarak her 4 kişiden 1'i kendisini güvende hissetmiyor.

7. Birikimlerde değer kaybı yaşansa bile, deneyimli yatırımcılar soğukkanlılıkla hareket ediyor ve uzun vadede kazanç sağlama hedefinden vazgeçmiyor.

8. Finansal okuryazarlık, yatırımcılar için büyük bir gelişim alanı olmaya devam ediyor; her iki yatırımcıdan biri yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünerek finans dünyasına adım atıyor.

9. Yatırımcılar bilgi ihtiyaçlarını büyük ölçüde sosyal medyadan karşılıyor, uzmanları bu platformlarda takip ediyor ve arkadaş tavsiyelerine olan güvenlerini koruyor.

10. Yatırımcıların bilgiye erişimdeki favori kanalı: YouTube.

Haber- AHMET TURAN YİĞİT/Yeni Mesaj

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.