HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

Yaşlılar ayrımcılıktan şikayetçi

01.05.2023 10:32
Yaşlılar ayrımcılıktan şikayetçi
Yaşlılar ayrımcılıktan şikayetçi
Türkiye'den BM'ye sunulan raporlar yaşlıların sosyal yaşamda karşılaştığı zorluklara dikkati çekti. Senex Yaşlanma Çalışmaları Derneği Kurucu Üyelerinden Doç. Dr. Özgür Arun, "Kanuna rağmen uygulamada istihdam ederken 35-40 yaşın üst sınır olarak konulduğunu görüyoruz. Zaten ülkemizde kadınların istihdam edilmesiyle ilgili önemli bir sorun var, zaten ayrımcılık yaşıyorlar, buna bir de yaş ayrımcılığı ekleniyor" dedi.

Türkiye'de yaşlıların sağlık hizmetlerine erişim ve sosyal yaşama katılımına dair raporlar, yaşlıların sosyal yaşamda karşılaştıkları zorlukları ve maruz kaldıkları ayrımcı uygulamaları ortaya koydu. Senex Yaşlanma Çalışmaları Derneği Kurucu Üyelerinden, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Arun, Senex İzleme Derneğinin 3-6 Nisan'da gerçekleşen Birleşmiş Milletler Yaşlanma Açık Uçlu Çalışma Grubu (OEWG) toplantılarında sunduğu "Türkiye'de yaşlıların sağlık ve sosyal katılım hakkı" konulu raporlarını değerlendirdi. Arun, Türkiye'de yaşlı haklarının Anayasa'yla güvence altına alındığını belirterek, "Anayasa'mızın 10'uncu maddesi yaşlıların haklarını etkin kullanmaları için sunulacak hizmetlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılamayacağını, 61'inci maddesi yaşlı insanların korunmasının devletin ödevleri arasında sayıldığını bildirir. Ayrıca Anayasa'da sağlık hakkına erişimde ayrımcılık yasaklanmıştır. Bu ana çerçeve Türkiye'de çok net" diye konuştu.

SAĞLIK HİZMETLERİNE ERİŞİMDE SORUN YAŞIYORLAR

Yasal çerçeveye rağmen Türkiye'de yaşlıların sağlık hizmetlerine erişimde bazı sıkıntılar yaşadığını kaydeden Arun, "Senex'e göre 2021'de 2 bin 33, 2022'de ise 2 bin 97 yaşlıya yönelik hak ihlali ve ayrımcılık vakası gerçekleşti. Bunların önemli kısmı sağlık hizmetlerine erişim sırasında yaşanan sorunlarla ilgiliydi" ifadesini kullandı. Arun, sağlık hizmetlerine aynı kalitede erişimde kır ve kent ayrımı olduğuna işaret ederek, köyde yaşayan yaşlı kişilerin, kentte sunulan sağlık hizmetlerine erişebilmek için seyahat etmesi gerektiğini ve bunun fazladan maliyet oluşturduğunu söyledi. Yaşlıların bakım alanında da sorun yaşadığını ifade eden Arun, "Huzurevine kabul edilmek için 60 yaşını doldurmuş olmak gerekiyor ya da yaşlılık aylığı alabilmek için 65 yaşı doldurmuş olmak gerekiyor. Oysa özel durumlar olabilir. Kişinin demans, Alzheimer gibi özel hastalık durumu olabilir. Mutlaka bakım hizmeti bu şartlar göze önüne alınarak düzenlenmeli" değerlendirmesinde bulundu.

KADIN YAŞLILARIN SORUNLARI DAHA ÇOK

Arun, yoksul yaşlılar arasında en kırılgan grubun kadınlar olduğuna dikkati çekerek, "Tek başına yaşayan yaşlı kadınlar ve hiç çocuğu olmamış veya çocuklarını yitirmiş yaşlılar sağlık hakkından yararlanamıyor. Özellikle engelli yaşlılar, sağlık kurumlarına erişmekte güçlük çekiyor" diye konuştu. Sağlık hizmetine erişemeyen yaşlılara, hizmet götürme sorumluluğunun yerel yönetimlere verildiğini anımsatan Arun, "Yerel yönetimlerin birbirinden farklı kapasiteleri, bütçeleri, insan kaynakları var. Kimi büyükşehir belediyelerinin kapasiteleri güçlü ve uzmanları bu konuda yetkinken, hizmetleri eksiksiz biçimde sunabiliyorken, özellikle ilçe belediyeleri hizmet sunmayla ilgili sorun yaşıyor" sözlerini sarf etti.

İSTİHDAMDA YAŞ SINIRI CİDDİ PROBLEM

Doç. Dr. Özgür Arun, özel sektörde istihdam için yasal yaş şartı olmamasına karşın uygulamada sektöre ve eğitim düzeyine göre istihdam yaşının değişiklik gösterdiğine vurgu yaparak, "Kanuna rağmen uygulamada istihdam ederken 35-40 yaşın üst sınır olarak konulduğunu görüyoruz. Zaten ülkemizde kadınların istihdam edilmesiyle ilgili önemli bir sorun var, zaten ayrımcılık yaşıyorlar, buna bir de yaş ayrımcılığı ekleniyor" görüşünü paylaştı. Arun, yaşlıların kamusal alana erişiminde de sorunlar olduğunu ifade ederek, "Yaşlılar, toplu taşıma hizmetinden şikayet ediyorlar ve açıkça şunu söylüyorlar, 'Otobüsler durakta bizi gördüklerinde durmuyor.' Engelli yaşlılar, kendilerine yönelik seyahat hakkının ve kamusal yaşama katılım hakkının nasıl engellendiğine işaret ediyor" diye konuştu. Toplumda yaş ayrımcılığı ile ilgili farkındalığın düşük olduğuna dikkati çeken Arun sözlerini şöyle tamamladı: "Türkiye'deki yaşlıların yüzde 10'u yaş ayrımcılığına ilişkin sorun yaşadığını söylüyor. Yoksul yaşlılar söz konusu olduğunda yaş ayrımcılığı 2 katına çıkıyor. Yaşlı insanlar servet üretemez duruma düştüklerinde, engelli konuma düştüklerinde daha fazla yaş ayrımcılığına maruz kalıyor. Bu tip ayrımcılıkları önlemek için hem yasal düzenlemelerin olması gerekiyor hem de bu yasal düzenlemeleri uygulayacak birtakım mekanizmaların geliştirilmesi gerekiyor."

YAŞLI HAKLARI ULUSAL EYLEM PLANI YARIN AÇIKLANACAK

Öte yandan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, hazırlıklarında son aşamaya geldikleri, "Yaşlanma Vizyon Belgesi" ve "Yaşlı Hakları Ulusal Eylem Planı"nı 29 Nisan'da kamuoyuyla paylaşacaklarını bildirdi. Bakan Yanık, 2022 sonu itibarıyla dünya nüfusunun yüzde 9.8'inin 65 yaş ve üzeri olduğunu, Türkiye'de ise 65 yaş ve üzeri yaklaşık 8.5 milyon kişi bulunduğunu aktardı.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.