HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 19 KASIM 2025, ÇARŞAMBA

OĞUZ TÖRESİ VE ÇANAKKALE - ATATÜRK'SÜZ ZAFER OLMAZ!

OĞUZ TÖRESİ VE ÇANAKKALE
ATATÜRK'SÜZ ZAFER OLMAZ!
 
18.03.2025 00:00
Türk milleti, binlerce yıldır Oğuz Töresi ile şekillenmiş bir iradenin, cesaretin ve bağımsızlık aşkının temsilcisidir. Oğuz Kağan'ın "Gök girsin, kızıl çıksın!" diyerek yemin ettiği bu kadim miras, Malazgirt'ten Çanakkale'ye, Çanakkale'den Kurtuluş Savaşı'na kadar süregelen bir mücadele ruhunu bizlere miras bırakmıştır. Oğuz Töresi, savaş meydanında korkusuzca savaşmayı, milletin bağımsızlığını her şeyin üzerinde tutmayı emreder. İşte Çanakkale, bu törenin en büyük sahnelerinden biridir. Ve bu sahnede, milletin kaderini değiştiren en büyük isim, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür.18 Mart, Türk milletinin varoluş mücadelesinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Çanakkale Zaferi, yalnızca bir savaşın kazanılması değil, aynı zamanda milletin iradesinin, azminin ve bağımsızlık aşkının ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu zaferin en büyük mimarı, elbette Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ne yazık ki, her yıl Çanakkale'yi anarken Atatürk'ün adını bile anmaktan çekinen, hatta onu yok saymaya çalışan bir kesim var. Ancak tarih, gerçeği asla unutturmaz: Atatürk'süz Çanakkale anlatısı, eksik ve yanlış bir anlatıdır!

Türk milleti tarih boyunca bağımsızlık ve özgürlük uğruna büyük mücadeleler vermiştir. Oğuz Kağan'ın torunları olarak, geçmişten bugüne gelen töremiz, savaş meydanlarında bile onurlu bir duruş sergilemeyi, vatan için can vermeyi öğütler. Çanakkale de işte bu törenin en büyük örneklerinden biridir. Atatürk, Çanakkale'de sadece bir komutan değil, aynı zamanda bu törenin modern çağdaki en büyük temsilcilerinden biri olmuştur. O'nun "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" sözü, tıpkı Oğuz Kağan'ın askerlerine verdiği emirler gibi, bir milletin kaderini belirlemiştir.

Bazıları, Çanakkale'nin bir "kolektif zafer" olduğunu ve Atatürk'ün adını ön plana çıkarmaya gerek olmadığını iddia ediyor. Elbette Çanakkale bir milletin zaferidir, ancak tarih boyunca büyük zaferler büyük liderlerle kazanılmıştır. Çanakkale Savaşları'nda en kritik noktalarda Atatürk'ün komutasındaki birlikler düşmanın ilerleyişini durdurmuş, savaşın kaderini değiştirmiştir. Özellikle Conkbayırı ve Anafartalar'da gösterdiği üstün liderlik sayesinde, Türk ordusu İngiliz ve Anzak kuvvetlerini durdurmayı başarmıştır. Eğer Atatürk olmasaydı, Çanakkale Zaferi bu şekilde kazanılamazdı. Bu, tarihi bir gerçektir ve kimse bunu değiştiremez!

Bugün bazı kesimler Çanakkale'yi anarken Atatürk'ü özellikle görmezden geliyor. Ancak bu, tarihe ihanettir! Çünkü Çanakkale yalnızca o gün kazanılmış bir zafer değildir; Çanakkale ruhu, Kurtuluş Savaşı'na da ilham vermiş, bir milletin ayağa kalkışının ilk kıvılcımı olmuştur. Mustafa Kemal'in askeri dehası ve liderlik yeteneği, Çanakkale'de olgunlaşmış, buradaki başarısı ilerleyen yıllarda Türk milletini bağımsızlığa kavuşturan en önemli faktörlerden biri olmuştur.

Bazıları "Çanakkale'de birçok komutan vardı, neden sadece Atatürk anılıyor?" diye sorabilir. Cevap çok net: Çünkü o, savaşın dönüm noktalarında en kritik kararları veren kişiydi. Atatürk'ü yok sayarak Çanakkale'yi anmak, tıpkı Fatih Sultan Mehmet'i anmadan İstanbul'un fethini kutlamaya çalışmak gibidir. Bu, mantıklı değildir!

Bugün 18 Mart'ı kutlarken, sadece kahraman şehitlerimizi değil, bu zaferin en büyük mimarını da hakkıyla anmalıyız. Çanakkale'yi anlamak, Cumhuriyet'in temel taşlarını da anlamak demektir. Çünkü Atatürk'ün liderliği, Çanakkale'de pişmiş, Anadolu'yu kurtaran iradenin mayası orada yoğrulmuştur. Eğer bugün bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti varsa, bunun temelinde Çanakkale Zaferi ve onun lideri Mustafa Kemal Atatürk vardır.

18 Mart'ı kutlayan ama Atatürk'ü anmayanlara sesleniyorum: Gerçekleri görmezden gelmek, tarihi değiştirmez! Unutmayın, Atatürk'süz Çanakkale anlatısı, köksüz bir ağaç gibidir. Ne kadar süslerseniz süsleyin, özü yoksa o anlatı ayakta kalamaz.

Bizler Oğuz Töresi'ne bağlı, tarihine sahip çıkan Türk milleti olarak diyoruz ki: Çanakkale'yi anmak demek, Atatürk'ü anmak demektir. 

Koca Akif'in dediği gibi:

BİR HİLAL UĞRUNA YARAB NE GÜNEŞLER BATIYOR.

Zaferimizin tüm kahramanlarına minnetle…
Yüksel AKBAYRAK / TERS KÖŞE / diğer yazıları
•Son Başbuğ’un Türklük Vurgusu ve 10 Kasım’ın Anlamı 10 00:00:00.11.2025
•Milli Ekonominin Temeli Tarımdır 05 00:00:00.11.2025
•CUMHURİYET, dik durmanın, adam olmanın adıdır! 29 00:00:00.10.2025
• “İtin Havlamasıyla Çınar Sallanmaz” 22 00:00:00.10.2025
•Orhangazi’de Siyaset: Menfaat mi, Memleket mi? 14 00:00:00.10.2025
•Velhasıl Bursa Sudan Değil, Susuzluktan İbarettir... 07 00:00:00.10.2025
•Hangi Gençlik? Hangi Ekonomi? Hangi Eğitim? 02 00:00:00.10.2025
•FUTBOL SAHADA DEĞİL, MONİTÖR BAŞINDA OYNANIYOR 25 00:00:00.09.2025
•Gaziler Günü’nün Gerçek Manası Üzerine 19 00:00:00.09.2025
•Halkın Gerçek Gündemi Nerede? 17 00:00:00.09.2025
•Bağımsızlık Bir Kimliktir 10 00:00:00.09.2025
•Boş Tencere Siyaseti Yıkar 03 00:00:00.09.2025
• Ağustos Türklüğün Zaferlerle Yoğrulmuş Ayı 29 00:00:00.08.2025
•ORHANGAZİ’DE SPORUN ÇÖKÜŞÜ: 20 00:00:00.08.2025
•Orhangazi: Kaybolan Potansiyelin Hikâyesi 12 00:00:00.08.2025
•Depremi unutan geleceğini gömer! 05 00:00:00.08.2025
•İklim Kanunu Sonrası Orman Yangınları ve Doğa Katliamları: Ülkemizin Vahim Tablosu ve Yasal Mücadeledeki Eksikler 29 00:00:00.07.2025
•Kağan Usta’dan Gençliğe Yatırım, Bekir Aydın’dan Ücretli Tesis! 24 00:00:00.07.2025
•Bir Ahırın Sessizliği 15 00:00:00.07.2025
•“Zulme Boyun Eğmeyenlerin Efendisi: Hz. Hüseyin” 05 00:00:00.07.2025
•Hücrede Doğan Siyasi Cazibe: Ümit Özdağ ve Yeni Neslin Sessiz Haykırışı 02 00:00:00.07.2025
•150 GÜNÜN ARDINDAN ORHANGAZİ 25 00:00:00.06.2025
•“Hedef Türkiye” Gerçeği: Bir Uyarının Gölgesinde 20 Yıl 18 00:00:00.06.2025
•Ekonomik Gerçekler ve Çözüm Arayışları 11 00:00:00.06.2025
•İznik’te Sessiz Ama Derin Bir Değişim 29 00:00:00.05.2025
•ADD Aile Şirketi Değildir, Egoların Gölgesi Hiç Değildir ADD: Açılımı Artık “Aile Dostları Derneği” mi? 21 00:00:00.05.2025
•19 Mayıs bir uyanış, bir itiraz, bir meydan okumadır 18 00:00:00.05.2025
•Sadabat Paktı Krizler İçinde Doğunun Ortak Aklı 13 00:00:00.05.2025
•"Sadece Bir Kişiye Değil, Bir Duruşa Saldırıdır Bu" 05 00:00:00.05.2025
•Hayalden Hakikate 22 00:00:00.04.2025
•TÜRKİYE İÇİN KRİTİK BİR DÖNEMEÇ İKLİM YASASI VE DEVLETİN STRATEJİK KARARLARI 16 00:00:00.04.2025
•Sosyal Devlet, Milli Devlet ve Atatürkçü Duruşun Mirasçısı 14 00:00:00.04.2025
•En yüce değer ADALET 09 00:00:00.04.2025
•İklim Kanunu’na Karşı Çıkmalıyız! 26 00:00:00.03.2025
•OĞUZ TÖRESİ VE ÇANAKKALE - ATATÜRK'SÜZ ZAFER OLMAZ! 18 00:00:00.03.2025
•Bir Milletin Ruhunu Yaşatan Tarihler 12 Mart ve 14 Mart 12 00:00:00.03.2025
•Oğuz Kağan'dan Atatürk'e Uzanan Kutsal Miras Türk Kadını 07 00:00:00.03.2025
•Güçlü Türkiye için: İklim yasasına hayır! 04 00:00:00.03.2025
•AYNI SENARYO, AYNI FİGÜRANLAR 24 00:00:00.01.2024
•CHP ORHANGAZİ’DE NEREYE KOŞUYOR? 12 00:00:00.01.2024
•HAKSIZLIKLARA ve BASKILARA RAĞMEN... 03 00:00:00.01.2024
•CHP’DE AKIL TUTULMASI MI YAŞANIYOR? 27 00:00:00.12.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.