HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

FETÖ firarda fitnesi ekranlarda

04.10.2024 10:38
FETÖ firarda fitnesi ekranlarda
FETÖ firarda fitnesi ekranlarda
FETÖ'nün dinlerarası diyalog fitnesi ekranlarda kendine yer bulmaya devam ediyor.

Türkiye'ye Fethullahçı Terör Örgütü FETÖ'nün soktuğu dinlerarası diyalog projesinin hala ekranlarda propagandası yapılıyor.

Bu durumun son örneği Show TV'de yayınlanan Kızılcık Şerbeti dizisi oldu. Dizinin başörtülü oyuncuları yanlışlıkla bir kiliseye giriyor. Bu sahnede kilise papazından ağzından izleyicilere tıpkı FETÖ'nün diyalog projesinde olduğu gibi insanlara 'İster Hristiyan olun ister Müslüman olun fark etmez' mesajı veriliyor.

Kilisede mum yakan Türk kızı

Aynı sahne içinde flashback yöntemiyle dizinin geçmiş bölümlerinde yaşanan bir diyaloga yer veriliyor. Bu diyalogda kiliseye giderek mum yakan Türk kızı kendisini eleştirenlere ne var bunda' diyerek tepki gösteriyor.

Dinlerarası diyalogun çıkış yeri Vatikan

Vatikan çıkışlı bir proje olan dinler arası diyalog projesinin amacı insanları Müslüman – Türk kökenlerinden uzaklaştırıp Hıristiyan ve Yahudilere hoş görü ile bakar hale getirmekti. 1998 yılında Vatikan ile görüşen FETÖ elebaşı Fethullah Gülen bu projenin bir parçası olmak istediğini ifade etmiş ve o tarihten sonra Türkiye'de bu proje yoğun bir şekilde uygulamaya konulmuştu.

İlk ve tek uyarı Prof. Dr. Haydar Baş'tan geldi

Dinler arası diyalog fitnesi konusunda Türkiye'ye ve İslam dünyasına ilk ve tek uyarı Prof. Dr. Haydar Baş tarafından yapıldı. Prof. Dr. Haydar Baş yazdığı kitaplar, köşe yazıları, verdiği konferanslar ve yaptığı televizyon programlarıyla yıllarca bu projenin tehlikelerini anlattı.

Prof. Dr. Haydar Baş, İstanbul'da 18 Şubat 2007'de yaptığı bir konuşmada dinlerarası diyalog projesinin amacını şu şekilde anlatmıştı;

"Milletin direncini elinden almak istiyorlar"

"Dinlerarası diyalog denilen hikayeyle beraber yapmak istedikleri iş milletin direncini elinden almaktır. İnsanları diri tutan inançlarıdır, örfler, adetler, gelenekler yani o iç tabiatında besledikleri manevi hazları, duygularıdır. Dinlerarası diyalogla bunu yok edecekler, bu aidiyeti yok edecekler. Ondan sonra ülke işgal edildi mi, 'Ha canım bu bizim kardeşimiz niye karşı çıkalım ki' diyecekler. Dün İstiklal mücadelesiyle karşı koyduklarımız şimdi ülkeyi işgal ettiği zaman deniliyor ki onları çiçeklerle karşılayalım! Buna ne diyorsunuz, buna ne diyorsunuz sevgili İstanbullular.

"Amaç ülkeyi işgale hazırlamak"

Dinlerarası diyalogla beraber yapmak istedikleri iş milletimizi uyuşturmak, köklerinden tarihinden, terbiyesinden ve maalesef dininden koparmaktır. Ülkeyi rahat işgal edebilmek için bazıları, 'Sen bunların dinini anlatmasına karşı mısın' diyor. Bizim öyle bir derdimiz yok ama sen ne diyorsun biliyor musun, 'Türk milleti İslam kaldığı süre içerisinde, 'Ben Rum'um, ben Ermeniyim' bunu söyletmek mümkün değildir. Bunu çok iyi bilesiniz. Bugün elinde sopalarla sokağa, 'Ben Ermeniyim' diye çıkanların asıl derdi dindendir. Onun için ayrılıkçılık içine düşüyorlar. Bu milleti bir arada tutan onun dinidir, örfüdür, adetidir. Onu yıkmaya, onun temeline dinamit koymaya çalışıyorlar. Biz bunun için buna karşıyız."

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.