HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 22 KASIM 2025, CUMARTESİ

BÜYÜK ORTADOĞU PAYLAŞIMI…!

25.06.2025 00:00
I.II. paylaşım savaşları, tarihsel analizleri bakımından, yeni jeopolitik coğrafyaları yaratırken, bir yanı ilede  siyasi devrimlerin başlangıcınıda yarattı.I . paylaşım savaşı 1917 ekim devriminin ortaya koyduğu SOSYALİST yönetimlerim çağını da açtı.II. paylaşım savaşı bu eksende avrupadaki Nazi ve Faşist parti ikdidarlarını sağlıyarak, özellikle Avrupa ve asyada gelişen Sol düşünce eksenlerinin hem önüne geçmek , hemde mevcut Sol iktidarları ortadan kaldırmak adına güçlendirildi.1945 sonrası NATO kurulurken, soğuk savaş döneminin kıvılcımlarıda atıldı.Sonrası 1949 da Çin devrimi ile pekiştirilen devrimler çağı , tek kutuplu dünya olmaktan çıkıp iki kutuplu bir blok oluşturulmuş ve güçler dengesinin insanlık adına bir kazanımı sağlanmıştır.

Bugünün yaşanılan sürece dayalı olarak,  dünyanın yeniden paylaşımı için bir emperyalist paylaşım savaşımının sürdüğünü, herhâlde, kabul etmeyen yoktur. Ve bu emperyalist paylaşım savaşımının 1990'larda, SSCB'nin 1989'daki çözülmesinin ardından, açık bir hâl almaya başladığını söylemek doğru bir tahlil olduğunu söyleyebiliriz.Bunun  bize göre tanımı tek kutuplu bir dünya proğramının A.B.D eliyle  yürütülmesidir.

ABD, hazır askerî üstünlük onda iken ve ufukta ekonomik üstünlüğü kaybedeceğine dair emareler çoğalmış iken, hamle yapmaya karar verdi. 

Önceliğin Irak ile  başlaması ve bunun kodlarının Türkiye olması gerçeklikten uzak değildir.2001 yılında Irak işgaline karşı Ecevit hükümeti ile veto edilip, arkasından Ecevit hükümetinin hızla ortadan kaldırılması, yerine  konulan AKP iktidarı 2003 ırak tezkeresinde , Suriye iç savaşında ,Libya da,  Filistin de ve İran ve müttefiklerine yönelik saldırganlıkta oynadığı rolü ne yazık ki bilinmektedir.

Afganistan ve Irak işgalleri, "demokrasi ihraç etmek" denilen sürecin sürdürülemez olduğunu kısa sürede ortaya koydu. Ve hemen, bir tehdit algısı geliştirmeye ve böylece Avrupa'yı kendine bağlı tutmaya yöneldi. Bunun için bulduğu tehditlerden biri, soğuk savaş döneminin içinden geldi. Rusya ve Çin, daha çok da Rusya, Avrupa için tehdit olarak ortaya kondu.  Öte yandan ise, hemen soğuk savaş döneminde "komünizme karşı savaş" için hazırlanmış İslamcı güçlerin yeniden organizasyonu ele alındı.

Yazımın başında ki güçler dengesi formatı, bu gezegen için matematiksel bir sağlama yapma değerini taşımakta idi.Burda bu dengenin en önemli ik aktörü Çin ve  Rusya bu süreçte ktirik tehditlerle saf dışı edilmek istenmesi bu paylaşımın sadece ABD elişyle olmasının taktikleridir. Rusya ve Çin devletlerinin tutumları daha çok kendilerini, kendi çıkarlarını korumak olarak ele alınabilir. Bunun devrimcilik olarak adlandırılmasından söz etmiyoruz, ama bu emperyalist olmak da demek değildir. Elbette Putin, güçlü bir Rusya istediğini söylemektedir. 

Tekrar bir emperyalist paylaşım savaşına dönecek olursak..!

Bugün, hâlâ bu savaş, bölgesel savaşlar şeklinde sürmektedir. Radikal İslamcı grupları örgütleyen, sahaya süren akıl, aslında bir paylaşım savaşı sürdürmektedir. Yoksa ABD'nin, İngiltere'nin amacı, "dünya nüfusunun Ortadoğu" sahasını planlamak olarak açıklanamaz. ABD, rakiplerinin elinden Ortadoğu'yu almak istemiştir. Bu, stratejik bir hamle idi. Suriye sonrasında, muhtemelen İran üzerine yürüyeceklerdi.  Ve şimdi yürümeye başladılar.

ABD için artık bir NATO kurumsallığının önemi kalmamıştır. En büyük askeri ve ekonomik müttefiki bilinen gerçekle artık İSRAİL dir.'' Soğuk savaş'' örgütlenmelerini koruyan emperyalist kamp, aynı zamanda kendi aralarındaki çelişkileri de yönetemez durumdadır. Paylaşım savaşı dediğimiz de budur.

Tüm bu paylaşım savaşı boyunca, dünya çapında, kapitalist sisteme karşı tepki birikmektedir. Ekonomik kriz ile de birleşince bu tepki, birçok yerde kitlesel eylemlere yol açmaktadır.

İsrail'in İran'ı hedeflemesinin ardından da hem Irak, Libya ve Suriye'den alışık olduğumuz "rejim değişikliği gerekliği" ve "demokrasi" masalları yeniden ısıtılıp önümüze konulurken, 2001'den bu yana bölgede sürmekte olan sonsuz yıkım, kan ve trajediyi unutarak bir düşün ortaklığı bizlere demokrasi dilenmemiz bekleniyor.

Bölgemizde kanın ve yıkımın giderek arttığı emperyalist yağma politikaları ve bu politikaların yürütücüsü olan Büyük Ortadoğu Projesinin başat aktörleri olan İsrail  ve ABD durudurulmadan  bu paylaşım savaşları sürecek ve yıkıma devam edecektir.


Emperyalizmin "Ortadoğu'yu demokratikleştirmek" söylemi üzerinden ambalajladığı paketin içerisinde yeni paylaşım savaşları, plana dayalı işgaller, emperyalist talana daha fazla açılacak topraklar bulunacak ve savaş BOM ' dönüşecektir.

 Bugün hedefte İran'ın olduğu yeni bir işgal konuşulurken, kuşkusuz  birileri de Irak'ta, Suriye'de, Libya'da ve Filistin'de olduğu gibi, ABD-İsrail koalisyonuna nasıl hizmet edileceğinin planları yapılıyor.Bu paylaşım savaşı senaryoları dün olduğu gibi bugün de süreceği korkutmaya devam edecektir…

 
Kürşat CÜCÜK / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.