HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

“Adalet herkese her zaman lazım; bugün bize yarın bir başkasına lazım”

16.01.2025 10:55
“Adalet herkese her zaman lazım; bugün bize yarın bir başkasına lazım”
“Adalet herkese her zaman lazım; bugün bize yarın bir başkasına lazım”
Hüseyin Baş, "Ben her hafta değil her gün devletim için de imza atarım mesele burası değil, mesele hukukun bir sopa olarak, Demokles'in kılıcı gibi insanların üzerinde geziniyor olması. Adalet herkese her zaman lazım; bugün bize yarın bir başkasına lazım. Dolayısıyla ben bütün siyaseti adil olmaya davet ediyorum" dedi.

Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla hakkında açılan soruşturmada yurt dışına çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilen Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş Şenlikköy karakoluna gelerek imza verdi.

 "Soruşturma aşamasında cezalandırma yöntemiyle karşı karşıyayız"

İmza sonrası açıklama yapan Hüseyin Baş şunları söyledi;

 "Bugün imza atmak için karakola geldik, malumunuz bir konuşmamızda muhalefet yaparken, siyasetimiz yaparken dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir şekilde bir soruşturmaya maruz bırakıldık. Bu soruşturmanın neticesinde bugün bir yaptırımla karşı karşıyayız. Bu hukukun tamamen orantısız işlediği bir durum, cezanın gerekliliğinin çok ötesinde bir yaptırım daha doğrusu soruşturma aşamasında cezalandırma yöntemiyle karşı karşıyayız. Buraya gelip her hafta imza atacağız.

 "Adalet herkese her zaman lazım; bugün bize yarın bir başkasına lazım"

Şunun bilinmesini isterim Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasetinde şu anda devletçiliği ile öne çıkan bir tane siyasi parti var o da Bağımsız Türkiye Partisi, bir tane genel başkan var, o da Hüseyin Baş. Cumhurbaşkanına hakaret soruşturmasıyla buradayız, bu suçlamayla, yaptırımla buradayız. Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması devlete karşı işlenen bir suç olarak nitelendirilir, ne hazin kaderdir ki devletçi olan tek siyasi parti genel başkanı bu yaptırıma maruz bırakılıyor. Ama şu bilinsin;  Ben devletim için boş kağıda imza atmışım, hiç problem yok. Ben her hafta değil her gün devletim için de imza atarım mesele burası değil, mesele hukukun bir sopa olarak, Demokles'in kılıcı gibi insanların üzerinde geziniyor olması. Adalet herkese her zaman lazım; bugün bize yarın bir başkasına lazım. Dolayısıyla ben bütün siyaseti adil olmaya davet ediyorum.

BTP liderinin avukatından açıklama

BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın avukatı Mustafa Hayri Ergan da yaşadıkları süreci anlattı.

Ergan'ın açıklamaları şöyle;

 "2025 yılının Türkiye'sinde, anayasaya uygun olarak kurulmuş bir siyasi partinin genel başkanı, anayasal hakkını kullanan müvekkilimiz Sayın Hüseyin Baş ifadelerini, düşüncelerini ifade ettiği için, siyaset yaptığı için bugün burada bir yaptırıma maruz kalmıştır. Her hafta adli kontrol tedbiri çerçevesinde Şenlikköy Karakolunda gelip imza atmak durumunda, bugün de ilk imzamızı attık.

 "Türkiye'de hukuk artık fiile göre değil faile göre işlemekte, önce bir fail bulunup ondan sonra bir fiil isnat edilmekte"

Türkiye'de hukuk artık fiile göre değil faile göre işlemekte, önce bir fail bulunup ondan sonra bir fiil isnat edilmekte. Genel Başkanımız burada 'oğlum' ifadesini kullandığı için bugün bu yaptırımlara maruz kalıyor. Bir fiilin suç oluşturması için herkese göre suç oluşturması gerekir, kişilere göre değişmemesi gerekir. Bugün 'oğlum' ifadesi  eğer bir suçsa Türkiye'de milyonlarca insan bu suçu işliyor demektir. Burada görüyoruz ki tamamen keyfi bir uygulama var kaldı ki bu ifade Sayın Cumhurbaşkanına da kullanılmadı, Sayın Genel Başkanımız savcılık ifadelerinde de bunu dile getirdiler. Ancak savcılık ilk günden beri düğmeyi yanlış ilikledi ve yanlış bir şekilde yürütüyor"

"Anayasal bir hak olan seyahat etme özgürlüğü elinden alınıyor"

Burada bir anayasa hakkı ihlal ediliyor, ifade özgürlüğü hakkı ihlal ediliyor. Sayın Genel Başkanımız Türkiye'nin her yerinde bir kongre sürecinde, Türkiye'nin her yerini gezmek durumunda. Dün Çanakkale'deydi, haftaya da yine kongreleri var, seyahat etmesi gereken, yurt dışı programları olan bir insan. Anayasal bir hak olan seyahat etme özgürlüğü elinden alınıyor. İşlenmeyen hukuk cinayeti kalmadı gibi bir şey bu dosyada.

 "Yargı maalesef iktidarın bir sopası haline geldi"

Biz adli tedbir kararını bize uygulayacak hakimle görüşemedik, avukatlar olarak görüşemedik, genel başkanımız hiçbir şekilde hakimle muhatap olunmadan direkt yaptırıma maruz kaldı, hukukta olmayacak şeyler maalesef yaşanıyor. Yargı maalesef tamamen iktidarın bir sopası haline geldi. Bu düzen bu şekilde böyle gitmez, bu düzen bu şekilde yürütülemez, bu hukuk herkese lazım. Biz bugün bu hukuksuzluğu iliklerimize kadar biz yaşıyoruz yarın bu hukuksuzluğu herkes yaşayacak. Bir an evvel bu hukuk cinayetlerinden dönülmesi gerekiyor"

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.