HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

İmam Ali çarşı esnaflarının ve tüccarların denetlenmesi

18.04.2023 00:41
İmam Ali çarşı esnaflarının ve tüccarların denetlenmesi
İmam Ali çarşı esnaflarının ve tüccarların denetlenmesi
Hz. Ali çarşı ve pazarları sıkı bir kontrole tâbi tutardı. Bir defasında polis teşkilatı başkanı El-Esbuğ b. Nebate ile birlikte Kûfe çarşısını kontrole çıkmıştı.

Esnafların daha önceden bazı yerleri işgal ettiklerini görünce bunun doğru olmadığını belirtti ve şöyle dedi:

"Müslümanların pazarı onların mabedi gibidir. Kim bir yere daha önce yetişirse, orası ancak satışını bitireceği âna kadar onundur."

Hz. Ali'nin bir tüccara öğüdü de şöyledir: "Önce ticaret hakkında geniş kültüre sahip ol. Sonra bu işle uğraş. Zira dürüstçe alıp, dürüstçe satmayan tacir günahkâr sayılır."

Kadı Şureyh, Hz. Ali'nin çarşı, pazar kontrolleri hakkında şunları söyledi:

"Ali b. Ebi Talib ile Kûfe çarşısını kontrol ediyorduk. O, tüccarlara şöyle sesleniyordu: 'Ey ticaret erbabı, dürüstçe alıp, dürüstçe verirseniz selamet bulursunuz!'

Sonra bir kıssacıya (geçmişteki insanların kahramanlıklarını anlatan kişi) rastladı.

Ona iki soru soracağını, bilemediği takdirde kendisini fena halde döveceğini söyledi. O da, 'Sorabilirsin ey Mü'minlerin Emiri' dedi.

Halife ona, 'İmanın bekâsı ve kaybolması ne ile mümkündür?' diye sordu.

Kıssacı, 'İmanın bekâsı, günah ve suçlardan uzak durmakla, kaybolması da aşırı kâr aramakla gerçekleşir' diye cevap verdi. Bunu duyan Ali o kişiye, 'Anlat, ancak senin gibiler anlatabilir' diyerek aldığı cevaptan duyduğu memnuniyetini dile getirdi."

Hz. Ali çarşıda dolaşırken esnaf ve tüccarlara Allah'tan korkmalarını, alıcılara iyi muamelede bulunmalarını söyler, kasaplara da eti şişirmemelerini tavsiye ederdi.

"Ali b. Ebi Tâlib'i gördüm. Devlet konağından çıktı. Üzerinde ridası ve izarı vardı. İzarı baldırlarına kadar uzanıyordu. Ridasını da onun üzerine bürümüştü.

Elinde kırbacı vardı. Çarşıya gitti. Çarşıdakilere Allah'tan korkmalarını ve şer'i şerife uygun alışveriş yapmalarını emrediyordu. Şöyle diyordu: Kileyi ve tartıyı tam yapın. Etli kemiğin iliğini çıkarıp satmayın."

"Mescitten çıkmıştım. Arkamdan birinin bağırdığını işittim, 'İzarını yukarı tut. Zira bu elbisen için daha temiz, Rabb'ine karşı da daha takvalıdır. Müslüman isen saçından da al (kısalt)' diyordu. Ardından yürüdüm. Üzerinde izarı vardı. Ve ridası ile de örtünmüştü. Elinde kırbaç vardı. Bedeviye benziyordu.

'Bu kim?' diye sordum. Bir adam bana, 'Buranın yabancısısın galiba' dedi. 'Evet, Basralı'yım' dedim. Adam, 'Bu, Mü'minlerin Emiri Ali b. Ebi Tâlib'dir' dedi.

Sonunda İbn-i Ebi Muayt'ın evine vardı. O, develerini sevk ediyordu, ona, 'Satın, ancak yemin etmeyin. Zira yemin malı sattırır. Ancak bereketi giderir' dedi.

Daha sonra hurma sahipleri geldiler. Hizmetçi bir kadın ağlıyordu. Ona, 'Niçin ağlıyorsun?' diye sordu.

Kadın, 'Bu adam bana bir dirheme hurma sattı. Efendim onu geri çevirdi. Ancak bu satıcı onu geri almayı kabul etmiyor' dedi.

Bunun üzerine Hz. Ali, 'Hurmanı geri al, dirhemini geri ver' dedi. 'Çünkü onun yapacak bir şeyi yok.'

Adam onu itti. Ben, 'Bu şahsı tanıyor musun?' diye sordum adam, 'Hayır' dedi.

Ben, 'Bu, Mü'minlerin Emiri Ali b. Ebi Tâlib'dir' dedim. Kadın hurmaları, satıcı da dirhemleri geri verdi.

Daha sonra satıcı, 'Beni affetmeni diliyorum ey Mü'minlerin Emiri' dedi. Hz. Ali, 'İnsanlara haklarını verirsen seni affederim' dedi. Sonra da hurma satıcılarının yanlarına uğradı. Onlara, 'Ey hurma satıcıları, miskinlere infakta bulunun ki kazancınız artsın' dedi.

Sonra bir grup Müslümanla birlikte balık satıcılarının yanlarına gitti. Ve şöyle dedi:

'Kendiliğinden ölmüş balıkları bizim pazarımızda satmayın.'

Ardından pamuklu kumaşların satıldığı yere gitti. Zazan anlatıyor:

"Ali pazarda tek başına yürüyor, yoldan çıkmış insanları uyarıyor, halkı irşad ediyor ve zayıflara yardım ediyordu. Satıcılara ve dükkanlara uğruyor, onlara Kur'an'dan ayetler okuyordu. 'İşte ahiret yurdu. Biz onu, yeryüzünde böbürlenmeyen ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz' (Kasas: 83) ayetini okuyor, sonra da, 'Bu ayet, adalet ve tevazu sahibi idarecilerle sair insanlardan kudret sahibi kişiler hakkında nâzil olmuştur' diyordu."

Hallal, Ebu Said'den senediyle şöyle naklediyor:

"Ali pazara gelir ve 'Ey pazar ehli, Allah'tan korkun ve yemin etmekten sakının. Muhakkak ki yemin malı sattırır, ancak bereketi giderir. Hakkıyla alıp satan dışındaki tüccar günahkârdır' der, sonra da onlara selam vererek oradan ayrılırdı. Daha sonra tekrar gelir bir önceki söylediklerini tekrar ederdi."

Ebu's Sahba anlatıyor: "Ali b. Ebi Tâlib'in ot satıcılarının yanına uğradığını ve fiyatları kontrol ettiğini gördüm."

Hz. Ali alışverişin hak ve hukukuna riayet edilmesine çok önem vermiştir. Zira Allah şöyle buyurur:

"Ölçü ve tartıda hile yapanın vay haline! Onlar, insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman (ölçü ve tartıyı) eksik yaparlar."

Hz. Ali hayvan kesicilerine yönelik bir kararname çıkarmış ve kesim işlemi hakkında bilgi vererek, ineklerden ancak ön ayağı oyukluğundan ayrılan, bir veya iki gözü kör olan, yaşlanan, boynu kırılan, deliren, tırnakları yarılan ve vücudunun herhangi bir yerinde sakatlığı veya belli bir hastalığı bulunan hayvanların kesilmesini serbest bırakmıştır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam ali eserinden)


 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.