HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

KERBELA ŞEHİTLERİ SAYGIYLA ANILDI

29.10.2015 00:00
KERBELA ŞEHİTLERİ SAYGIYLA ANILDI
KERBELA ŞEHİTLERİ SAYGIYLA ANILDI
   Gemlik Hünkâr Hacı Bektaş Veli Derneğinin organize ettiği ve bu yıl 19.su düzenlenen Ehlibeyt Anma Etkinlikleri büyük ilgi gördü. Cem Evinde düzenlenen Anma Töreni ve Aşure gününe Kaymakam Mustafa Altıntaş, Belediye Başkanı Refik Yılmaz, Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Mete, CHP Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil, Emniyet Müdürü Cafer Gündoğdu, Milli Eğitim Müdürü Mehmet Duran, İlçe Müftüsü Muammer Turan ve çok sayıda davetli katıldı. Siyasi Partilerin yönetim kurulu üyeleri, belediye meclis üyeleri, Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyeleri ve Sivil Toplum Örgütü Temsilcilerinin de yer aldığı törende 1335 yıl önce Kerbela da Şehit edilen Hz. Hüseyin ve 72 Ehlibeyt bir kez daha saygıyla anıldı.

    Gemlik Hünkâr Hacı Bektaş Veli Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Bulut, Muharrem Ayının önemini belirterek başladığı konuşmasında, dünya tarihinin yüz karası olarak nitelendirdiği Kerbela Katliamını anlattı. Alevi Dedesi Ferhat Kocamış'ta, Kerbela olayını vurgulayarak, Hz. Muhammedin Torunu HZ. Hüseyin ve 72 Ehlibeyti katleden Muaviye'nin oğlu Yezid ve Ordusunu bir kez daha kınayıp lanetlediklerini söyledi. Kerbela Katliamından sağ kurtulan İmam Zeynel Abidin'de saygıyla anıldı. Alevi Dedesi Ferhat Kocamış, "Aşure gibi birlik ve beraberliğimiz de lezzetli olsun" dedi. Gemlik Kaymakamı Mustafa Altıntaş'ta, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramına denk gelen anma etkinlikleri ve aşure gününü anımsatarak, "Cumhuriyette Ehlibeytte bizlerin ortak değeridir" diye konuştu.

   Saygı Duruşu ve Duaların ardından davetlilere geleneksel etli pilav, ayran ve aşure dağıtımında bulunuldu.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.