HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 04 KASIM 2025, SALI

DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK, Okullarımız Ne Kadar Güvenli!?

27.07.2024 18:33
DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK, Okullarımız Ne Kadar Güvenli!?
DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK, Okullarımız Ne Kadar Güvenli!?
Yaşanan olaylardan ders alma konusunda eğitim camiası sınıfta kalırsa kime ne anlatacağız! Orhangazi 15 Temmuz Anadolu Lisesinde yaşanan menfur olay sonrasında ne ilçe Kaymakamlığı, ne Milli Eğitim ne de Belediye yönetimi bir açıklama yapmadı. Adeta kafayı kuma gömdük ve de böyle bir olay yaşanmadı…

15 yaşındaki Lise öğrencisi kızımız çareyi kendisini camdan aşağı atmakta buluyor ve de bu olay sonrasında ilçeyi idare edenler hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsa esas sorun idari kısımdadır demektir. Velilerimiz sorguluyorlar "Okullar ne kadar güvenli?" bu sorunun cevabı keşke olumlu olsaydı. Fakat ortaokul çocukları yedi katlı okullarının pencerelerinden rahatlıkla sarkabiliyorlarsa, okul önlerinde torbacılar rahatlıkla uyuşturucu satabiliyorlarsa, TOKİ gibi bir4 yerde güvenlik ve de MOBESA kameraları yoksa öğretmen öğrencileri için güvenli sığınak değilse, üç yıldır tadilatları bile bitirilemeyen okullardan dolayı öğretmen ve öğrenciler göçebe eğitimi alıyorlarsa, öğrenciler ne düşünür diye merak eden idareciler yoksa gözlerinin önünde arkadaşları intihar etmek zorunda kalmış ve de öğrenciler de bu olayı kameraya alacak kadar olaya şahit olmuşlarsa, buna rağmen o okul üç gün tatil edilmeden ertesi gün öğrencilerin okula zoraki gelmeleri sağlanmış ve de psikolojik durumları dikkate alınmamışsa… bu soruya verilecek cevap maalesef OKULLARIMIZ GÜVENLİ DEĞİLDİR! En azından Orhangazi için durum bundan ibarettir. Acilen EĞİTİM ŞURASI düzenlenerek sorunlar masaya yatırılmalıdır. Emir eri basın mensuplarıyla toplantı yapılarak sorunlar masaya yatırılamaz. 3.Göz Özel Haber: İrfan Aydın

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.