HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 04 KASIM 2025, SALI

Elvan Markasının tadında Tarih var

07.01.2025 14:17
Elvan Markasının tadında Tarih var
Elvan Markasının tadında Tarih var
Orhangazi'nin sayılı markalarından olan Elvan Şarküteri, dört kuşaktır kalite ve güvenin adresi olmayı sürdürüyor. Tadı ve kalitesi kadar tarihi de dikkat çeken Elvan Şarküteri, 1945 yılından beri aynı dükkanda hizmet veriyor.

Yemen Gazisi, aşçı Hüseyin Efendi'nin temellerini attığı Elvan Şarküteri, şimdi dördüncü kuşak gençlere emanet. Aşçılıktan başlayan serüven, zeytin ve pastırma ticaretiyle bölgenin aranan lezzetleri arasında yerini aldı. Şu an işletmeciliğini Bülent, Engin ve Kamil Elvan'ın yaptığı işletme, dördüncü nesil genç Elvanlarla takviye ediliyor.

Yemen Gazisi, aşçı Hüseyin Efendi'nin yaktığı çoban ateşini, zeytin ve pastırma ticaretiyle daha da büyüten dede aşçı Kamil Efendi, Gemlik ve Orhangazi'den İstanbul Eminönü'ne zeytin ticareti yaparak pastırma getirmesiyle başlayan serüvende, zamanla Elvan Şarküterinin adı, adeta unutularak Orhangazililerin adres tarif ederken bile kullandığı pastırmacıya dönüştü. Bölgede birçok şarküteride pastırma satılsa da, halkın bildiği tek pastırmacı var, o da Elvan Şarküteri. Yaptıkları işte o kadar özdeş oldular ki, artık Orhangazi'de adres tarifi yapılırken bile pastırmacı mihenk taşı olarak alınıyor.

İşlerindeki titizlik, kalite ve uygun fiyat politikasıyla Orhangazi'nin en gözde firmalarından biri olan Elvan Çiftliği, Elvan Besi ve Elvan Kasap'la yeni bir alana daha el attılar. Yerli üretimde bir marka haline gelen Elvan Çiftliği'nde, hedef ilk aşamada iki bin büyük baş besi hayvanı yetiştirecek. Halen 1200 baş yerli besi hayvanı ile bölgenin en önemli besi çiftlikleri arasında yer alan Elvan Besi Çiftliği'nin bozırk sığır yetiştiricilerine de önem veriyor.

Yaylak besiciliğinden ahır besiciliğine kadar her alanda işinin hakkını veren Elvan Çiftliği'nde, en kaliteli ürünü en uygun fiyata satma prensibinden taviz verilmiyor. Ticareti rahmetli amcam Telat Elvan'dan öğrendim diyen Bülent Elvan, amcasının çok iyi bir tüccar olduğunu ve de ticarette öğrendiklerini ona borçlu olduğuna vurgu yapıyor. Sucuk ve tahin üretiminin çok tuttuğunu da belirten Elvan, yakında yeni ürünlerle müşterilerinin taleplerini karşılayacaklarına vurgu yaptı.

Özel Haber-İrfan Aydın / 3. Göz HRA

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.