HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 27 KASIM 2025, PERŞEMBE

BİR RESİM YAPTIM

27.11.2025 00:00
KADIN

ŞÖVALENİN BAŞINA OTURDU.TUVALİ FIRÇALARI HAZIRDI.

BOYALAR RENK RENK CIVIL CIVIL ,İÇİ ÜRPERİYORDU.

BİR AN ÖNCE BAŞLAMALIYDI.

BIR KAÇ GÜN SONRA,RESİM BİTMEK ÜZEREYDİ.

ÇEŞİTLİ YÖNLERDEN ,YAKINDAN UZAKTAN İZLEDİ.

MIRILDANDI. KISIK SESLE ,HÜZÜNLÜ BİR MELODİYLE..

BİR RESİM YAPTIM,

ODAMIN DUVARINA.

HÜZÜNDEN BAŞKA BİR ŞEY KATMADI ONA.

HER BAKIŞTA İÇİM SIZLIYOR.

ÖZLEMDEN BAŞKA ,

NE VERDİ BANA..



YALÇIN KAYALIKLARINDA KARLARI VAR.

HER YÜKÜ ÇEKEN DAĞLARIN.

DALLARI EĞİLMİŞ,BENİM GİBİ,

[  ] GÜCÜN EMSALİ ÇAMLARIN.



Tuval biraz kurusun , son dokunuşları atacaktı.



Sıcak kahvesinden bir yudum aldı.Evinin penceresinden, bir sağındaki ,bir solundaki dağlara baktı. Sağ taraftaki dağın ardında canları vardı.Sol tarafta canları.

Tam karşısındaki göle baktı.Masmavi göl yeşiller arasında parıldamaktaydı.

Anaların ağladıkça, gözyaşlarıyla dolup taştığı, göl derdini marmara ya anlatırdı.



Gel zaman git zaman ,ananın göz pınarları kurudu.Göl de kurumuş diyorlar.

Ehhh acıyla sulandı..

Canım hep böyle gitmez..bu zulüm bitmez mi..? Biter..!



Kadın ,yine resme odaklandı. Renkler ,çizgiler ,gölgeler canlandı.

Mırıldandı ,diline dolanan o hüzünlü melodiyle..



ƁİR RESİM YAPTIM,

ODAMIN  DUVARINA.

KAR ,ÇAMUR ,TAŞLIK BİR YOL.

EVE KARŞI DAR BİR PATİKA .

ÜŞÜYEN ELLERİ,

SIKLAŞAN ADIMLARI.

ADI  UMUTTUR ERKEĞİN.

HASRET KOKAR..YOL KOKAR,TÜTÜN KARIŞIM🍀



BİR RESİM YAPTIM,

ODAMIN DUVARINA.

ÇAMLAR ARASINDA BİR DAĞ EVİ,

TÜTER BACASI..

TENCEREDE ÇORBASI,

SICACIK ELLERİ, ETEĞİ.

ADI  UMUT TUR KADININ..

MENEKŞE,SÜMBÜL KOKAR,

SAÇININ TELLERİ.

Kadın resmi bitirdi,her duygusu, her beklentisi  gibi ,onu da duvara astı.

Müyesser Güzel / 2.1.1992 / Bursa.

 
Müyesser GÜZEL / diğer yazıları
•BİR RESİM YAPTIM 27 00:00:00.11.2025
•ÖLÜMSÜZ AĞAÇ 05 00:00:00.11.2025
•İÇİMDEKİ BÜYÜK KADIN GİDERKEN 22 00:00:00.10.2025
•Tuğlacı, Hacı Sabri Safi amca 03 00:00:00.09.2025
•TÜRK MILLETİNİN ZAFERLERİ ve DESTANLARI 29 00:00:00.08.2025
•İznik Gölüm 20 00:00:00.08.2025
•Günlerden PAZAR 12 00:00:00.08.2025
•CUMARTESİ 05 00:00:00.08.2025
•CUMA GÜNÜ... 29 00:00:00.07.2025
•ÇARŞAMBA 15 00:00:00.07.2025
•SALI GÜNÜ 02 00:00:00.07.2025
•HAFTANIN YEDİ GÜNÜ PAZARTESİ 25 00:00:00.06.2025
•Hangi Vakitlerde 18 00:00:00.06.2025
•Beddua etme 11 00:00:00.06.2025
•Eski Orhangazi 'mizdeki mesire ,piknik, ve eğlence alanları. 13 00:00:00.05.2025
•Başını Kuma Gömme Vakti Değildir! 05 00:00:00.05.2025
•Türklerin hayat akışı 16 00:00:00.04.2025
•Bir Yolculuk, Güven, Emanet 12 00:00:00.03.2025
•ÇAYLARRR... 18 00:00:00.02.2025
•Ben Selman 01 00:00:00.01.2025
•ORHANGAZİ'DE ESKI KIŞ GÜNLERİ 17 00:00:00.12.2024
•Yalnız Ağaç 09 00:00:00.10.2024
•Gönül 29 00:00:00.07.2024
•AKASYALAR AÇARKEN 08 00:00:00.07.2024
•VEZİRKÖPRÜ PARKINDA, TARİHİ ESERLER. 27 00:00:00.06.2024
•Yeşil tatlı sulu , Ekşi dayanılmaz erikler. 31 00:00:00.05.2024
•Gonca gül 23 00:00:00.05.2024
•19 Mayıs Gecesi 20 00:00:00.05.2024
•"Çömlek Patladı" 12 00:00:00.05.2024
•23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 00:00:00.04.2024
•Yıl 2003 ,Günlerden cumartesi. 18 00:00:00.04.2024
•Tuzu kokan kimlikler 05 00:00:00.02.2024
•7 TEPEDEN, 7 DEREDEN NOTLAR 12 00:00:00.01.2024
•Eski Alışkanlıklarımız 03 00:00:00.01.2024
•MEHMETÇİKLERE TÜRK’ÜN DESTANI 27 00:00:00.12.2023
•GAZ LAMBASI 20 00:00:00.12.2023
• Destur Savul 12 00:00:00.12.2023
•Eskici 05 00:00:00.12.2023
•Rüzgar, Ayaz ,Karanlık 15 00:00:00.11.2023
•Havada kasımpatı kokusu var 10 00:00:00.11.2023
• Kimseler yoktu. 08 00:00:00.11.2023
•Pusula 17 00:00:00.10.2023
•Günlük Yaşamdan kesitler 06 00:00:00.09.2023
•TÜRK MILLETİNİN ZAFERLERİ ve DESTANLARI 29 00:00:00.08.2023
•Unut, inceldiği yerden kopsun. 16 00:00:00.08.2023
•Eski Orhangazi’mizde ki mesire, piknik ve eğlence alanları. 10 00:00:00.08.2023
•HASAN DEDE 03 00:00:00.08.2023
•Babam, 27 00:00:00.06.2023
•Merhaba Dünyalılar, 12 00:00:00.06.2023
•HIDIRELLEZ. Hz. HIZIR ile Hz. İLYAS 08 00:00:00.05.2023
•ÖNDEKİ GÜN 01 00:00:00.05.2023
•GÜZEL BİR HAFTA 03 00:00:00.04.2023
•21 Mart- Sultan Nevruz 20 00:00:00.03.2023
•YAŞLI ELMA AĞACI 13 00:00:00.03.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.