HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

Hakem Hataları Değil, Organize Emek Hırsızlığı Var

09.04.2025 22:53
Hakem Hataları Değil, Organize Emek Hırsızlığı Var
Hakem Hataları Değil, Organize Emek Hırsızlığı Var
Türkiye Futbol Federasyonu, Türk futbolunun en büyük sorununa dönüşmüştür! Liyakatsiz yöneticileriniz, masa başı oyunlarınız, taraflı hakemleriniz ve kirli ilişkilerinizle futbolu kaosa sürüklediniz! Adaletin olmadığı, güç odaklarının yönettiği bir düzen kurdunuz ve milyonlarca taraftarın futbol sevgisini yok etmeye ant içtiniz!

Hakem Hataları Değil, Organize Emek Hırsızlığı Var

HAKEM HATALARI DEĞİL, ORGANİZE EMEK HIRSIZLIĞI!

Her sezon daha da artan hakem rezaletleri artık hata değil, sistematik bir operasyonun parçasıdır! Bazı kulüpler korunup kollanırken, diğerleri bilinçli şekilde doğranmaktadır! Hakem hatası süsü verilmiş kararlarla şampiyonluk yarışını yönlendirmek, takımları yarıştan düşürmek ve futbolun kaderiyle oynamak sizin için sıradan bir yönetim anlayışı haline gelmiştir!

Disiplin Kurulu kararları çifte standartlarla doludur! Bazı kulüplerin her hareketi görmezden gelinirken, diğerleri en ufak olayda ağır cezalara çarptırılmaktadır! Futbol, sahada değil, sizin karanlık odalarınızda belirlenmektedir!

TFF: FUTBOLUN DEĞİL, ÇIKAR ÇEVRELERİNİN HİZMETKÂRI!

Federasyon, futbolu geliştirmek, rekabeti artırmak ve Türk futbolunu ileri taşımakla sorumluyken, tam aksine futbolu belirli güç odaklarına hizmet eden bir sektör haline getirmiştir! Yönetim anlayışınızın temelinde adalet, şeffaflık ve liyakat değil, çıkar, rant ve tarafgirlik yatmaktadır! Siz Türk futbolunu temsil etmiyorsunuz; siz yalnızca kendi menfaatlerinizin peşindesiniz!

Bu düzene karşı ses çıkaranları susturmaya, kulüpleri tehdit etmeye ve taraftarı sindirmeye çalışıyorsunuz! Ama artık bıçak kemiğe dayandı! Türk futbolunun gerçek sahipleri olan milyonlarca taraftar, bu adaletsizliğe daha fazla göz yummayacak!

YA ADALET YA KAOS!

Türk futbolunun kurtuluşu için iki seçenek var:

1. Ya adaletli bir yönetim anlayışı getirilecek, hakemler, disiplin kurulları ve yöneticiler futbolun ruhuna uygun şekilde çalışacak!

2. Ya da bu kirli düzen yıkılacak ve bu düzenin mimarları utanç içinde tarih sahnesinden silinecek!

Türk futbolunu yozlaştıran, adaleti ayaklar altına alan bu sistemin sahipleri şunu iyi bilsin: Futbolun sahibi siz değilsiniz! Milyonlarca taraftar, kulüpler ve futbolcular, bu pisliği temizlemek için artık ayakta!

YA ADALETİ SAĞLAYIN YA DA DEFOLUP GİDİN!

Trabzonspor Asbaşkanı Kafkas'tan Hakem Tepkisi: "Zorbay Küçük Ama Trabzonspor Çok Büyük"

Trabzonspor Asbaşkanı Kafkas'tan Hakem Tepkisi: "Zorbay Küçük Ama Trabzonspor Çok Büyük"

TÜRK FUTBOLUNUN GERÇEK SAHİPLERİ ADINA!

Çılgınlar Taraftarlar Derneği

KAYNAK TAKA GAZETESİ MUHABİR: AYTEKİN AKAY

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.