HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 30 EKİM 2025, PERŞEMBE

Gazeteci Katili İsrail

Bu yıl görev başında öldürülen gazetecilerin üçte biri İsrail tarafından öldürüldü
 
17.12.2024 22:38
Gazeteci Katili İsrail
Gazeteci Katili İsrail
Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün raporuna göre Gazze son beş yılda görev başında öldürülen gazeteci sayısının en yüksek olduğu bölge olurken, bu yıl görev başında öldürülen gazetecilerin üçte biri İsrail tarafından öldürüldü.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) 2024 raporu, bu yıl kaydedilen gazeteci cinayetlerinin yarısının çatışma bölgelerinde yoğunlaştığına dikkat çekerken habercilere yönelik saldırılarda endişe verici bir artışı ortaya koydu. Gazze, 2024 yılında dünyanın en tehlikeli bölgesi ve son beş yılda görev başında öldürülen gazeteci sayısının en yüksek olduğu bölge haline geldi. Ekim 2023'ten bu yana, en az 35'i yaptıkları iş çerçevesinde hedef olmak üzere 145'ten fazla gazeteci İsrail ordusunca öldürüldü. Diğer yandan, dünya hapishanelerinde tutulan gazetecilerin sayısı da, geçen yıla göre yüzde 7'lik bir artışla 550'yi buldu. Genellikle hükümetler veya silahlı gruplarca tam bir cezasızlıkla girişilen bu şiddet, acil bir müdahaleyi zorunlu kılıyor. RSF, gazetecilerin ve gazeteciliğin korunması için acilen harekete geçilmesi çağrısında bulunuyor.

Türkiye'de tutuklu gazeteci sayısı azaldı

RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu da, bilançoyla ilgili yaptığı açıklamada, Türkiye'de tutuklu gazeteci sayısında 2024'te kayda değer bir düşüş yaşandığını belirtti ancak uyardı: "Düşüş gösteren tutuklu gazeteci sayısı, Türkiye'de adli kontrolün hızla yaygınlaşması gibi habercilerin hareket özgürlüğü ve zihinlerini teslim almaya dönük antidemokratik başka bir pratiğin varlığını gizlememelidir. Nitekim, susturma girişimlerinin ve haberlerin etkisiz kılınmasının yolu olarak, belki de tutuklamanın yerine geçecek tarzda, neredeyse sistematik endişe verici bir online sansür pratiğini gözlemliyoruz."

'Gazetecileri korumak, gerçeği korumaktır'

RSF Genel Direktörü Thibaut Bruttin ise söz konusu vahim gidişatın önüne geçilmesi için, mücadele kadar yurttaş duyarlılığının da zorunlu olduğunu bildirdi. Bruttin, yıllık bilançonun yayımı dolayısıyla yaptığı açıklamada, "Gazeteciler ölmüyor, öldürülüyorlar; hapiste değiller, rejimler onları içeri atıyor; kaybolmadılar, kaçırıldılar. Genellikle hükümetler ya da silahlı gruplarca düzenlenen bu suçlar, uluslararası hukuku hiçe saymakla birlikte çoğu zaman cezasız da kalıyor. Olayların gidişatını değiştirmeli ve vatandaşlar olarak kendimize, gazetecilerin bizim için, bizi bilgilendirmek için öldüğünü hatırlatmalıyız. Saymaya, adını koymaya ve kınamaya, soruşturmaya ve adaletin yerini bulmasını sağlamaya devam etmeliyiz. Kadercilik üstün gelemez. Bizi bilgilendirenleri korumak, gerçeği korumaktır" dedi.

Öldürülen gazetecilerin 3'te 1'ini İsrail öldürdü

Rapora göre bu yıl öldürülen 54 gazetecinden 31'i çatışma bölgelerinde yaşamını yitirdi. Dünya genelinde, Orta Doğu, Irak, Sudan, Myanmar ve Ukrayna gibi çatışma bölgelerinde haber yaparken öldürülen gazetecilerin sayısı son beş yılın en yüksek seviyesine (yüzde 57,4) ulaştı. Gazze ise gazeteciler için dünyanın en tehlikeli bölgesi oldu. RSF'nin bugüne kadar edindiği bilgilere göre, 2024 yılında görev başında öldürülen gazetecilerin üçte biri Gazze Şeridi'nde İsrail ordusunca öldürüldü. Filistin, gazeteciler için en tehlikeli ülke olup, son beş yılda en fazla gazeteci ölümünün yaşandığı ülke oldu. Ekim 2023'ten bu yana İsrail tarafından 145'ten fazla gazeteci öldürüldü; bunların en az 35'i görev başında hedef alındı veya öldürüldü.

Asya en tehlikeli ikinci bölge

Rapora göre yedi gazetecinin öldürüldüğü Pakistan ve eylemleri izlerken beş habercinin yaşamını yitirdiği Bangladeş'teki durum nedeniyle Asya kıtası, 2024 yılında en fazla medya çalışanının öldürüldüğü ikinci bölge haline geldi. Bölgede 2024'te tutuklu gazeteci sayısındaki artış (+%7,2) özellikle Rusya (+8) ve İsrail'deki (+17) yeni tutuklamalardan kaynaklanıyor. İsrail, Ekim 2023'te Gazze'de savaşın başlamasından bu yana açık ara en fazla gazeteciyi hapseden ülkesi. Dünyanın en büyük dört hapishanesi - Çin (11'i Hong Kong'da olmak üzere toplam 124), Myanmar (61), İsrail (41) ve Belarus (40) - dünyadaki tutuklu bulunan her iki gazeteciden en az birini barındırıyor.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.