HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 02 KASIM 2025, PAZAR

Özge Demir, Gülistan Doku'nun Kayboluşuna Dikkat Çekti

17.12.2024 23:13
Özge Demir, Gülistan Doku'nun Kayboluşuna Dikkat Çekti
Özge Demir, Gülistan Doku'nun Kayboluşuna Dikkat Çekti
Gazeteci Özge Demir, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlarda, Gülistan Doku'nun kayboluşunun üzerinden 1785 gün geçtiğini vurgulayarak, bu durumun unutulmaya çalışıldığını ifade etti. 

Demir, bu konunun kamuoyunda daha fazla gündeme gelmesi gerektiğini savunuyor.

Gülistan Doku, 5 Ocak 2020 tarihinde kayboldu. Özge Demir, kayboluşunun üzerinden geçen süreyi hatırlatarak, "Unutturmaya mı çalışıyorsunuz?" sorusunu gündeme getirdi.

Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar, kaybolan genç kızın durumunun hala unutulmadığını ve destek arayışının devam ettiğini gösteriyor.Bu tür açıklamalar, kaybolan bireylerin durumlarının unutulmaması ve kamuoyunun bu konudaki duyarlılığının artırılması açısından büyük önem taşıyor. Özge Demir'in bu konudaki çabaları, Gülistan Doku'nun ailesinin ve destekçilerin sesini duyurmasına yardımcı oluyor.

Özge Demir'in paylaşımları, Gülistan Doku'nun kayboluşunun üzerinden geçen uzun sürenin yarattığı derin acıyı ve umutsuzluğu bir kez daha gözler önüne seriyor.

1785 gün, bir ailenin kayıp bir kızının bulunması için geçen zamanın ağırlığını ve umutlarının sönmeye başlamasını gösteriyor. Gülistan Doku'nun ailesi, kızlarının izini sürmek için her yolu denemiş, ancak sonuçsuz kalmış durumda.

Özge Demir'in açıklamaları, kaybolan genç kızın unutulmaması ve kamuoyunun desteğinin devam etmesi gerektiğini vurgulayarak, bu konunun gündemde kalması için bir çağrı niteliğinde.

Gülistan Doku'nun nerede olduğu hala bilinmiyor. Ailesi ve destekçileri, onun bulunması için umutlarını kaybetmiyor ve bu konuda kamuoyunun desteğini bekliyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.