HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 13 HAZİRAN 2025, CUMA

Abdullah Karakaş Bilginin Işığında Bir Yolculuk

12.06.2025 23:59
Abdullah Karakaş Bilginin Işığında Bir Yolculuk
Abdullah Karakaş Bilginin Işığında Bir Yolculuk
Doğu Türkistan'ın Kaşgar sokaklarında doğan Abdullah Karakaş, çocukluğundan beri içinde taşıdığı öğrenme aşkıyla çevresindekilerden farklıydı. Babası bir terziydi, annesi ise ev işlerine bakan ama oğlunun eğitimine büyük önem veren güçlü bir kadındı. Çin'in baskıcı eğitim sisteminde büyüyen Abdullah, Uygur kimliğini koruyarak okula devam etti. Küçüklüğünden beri kitaplara olan ilgisi, onu farklı dünyalara taşıdı. Geceleri babasının diktiği elbiselerin arasına saklanarak mum ışığında okuduğu kitaplar, onun hayal dünyasını genişletti.

Ancak Çin'in eğitim sistemi Uygur çocuklarına ağır bir yük yüklüyordu. Dilini, kültürünü ve kimliğini unutturmak isteyen bir düzenin içinde mücadele etmek zorundaydı. Bu nedenle genç yaşta büyük bir karar aldı: Doğu Türkistan'dan ayrılarak özgürce okuyabileceği bir yere gitmek.

MISIR'A YOLCULUK: BİLGİYE AÇILAN KAPI

Abdullah, ailesinin tüm imkânlarını seferber etmesiyle Mısır'daki El-Ezher Üniversitesi'ne gitmeye karar verdi. Yolculuğu kolay olmadı. Önce Çin'in sıkı denetimlerinden kurtulmak için büyük çaba harcadı. Pasaport almak bile başlı başına bir mücadeleydi. Nihayet Kahire'ye vardığında bambaşka bir dünya onu bekliyordu.

Mısır, onun hayalini kurduğu gibi ilim ve irfanla dolu bir merkezdi. Doğu Türkistan'dan farklı olarak burada düşüncelerini özgürce ifade edebiliyor, Uygur kimliğini korkmadan yaşayabiliyordu. Ancak bambaşka bir kültüre uyum sağlamak, dil öğrenmek ve maddi zorluklarla mücadele etmek kolay olmadı. İlk yıllarında gündüz derslere katılıyor, akşamları kitapçılarda çalışarak geçimini sağlıyordu.

BİLGİNİN IŞIĞINDA BÜYÜK DÜŞÜNÜRLERLE TANIŞMA

Zamanla Abdullah, Mısır'ın en önemli düşünürleri ve profesörleriyle tanışma fırsatı yakaladı. Felsefe, tarih ve İslam ilimleri üzerine yaptığı okumalarla kendisini geliştirdi. Muhammed Abduh, Hasan el-Benna, Yusuf el-Karadavi gibi isimlerin eserleriyle tanıştı ve onların fikirlerinden etkilendi.

Bir gün, Kahire'deki büyük bir konferansta El-Ezher Üniversitesi'nin önde gelen hocalarından biriyle tanıştı. Ona Uygurların yaşadığı zorlukları, Doğu Türkistan'daki kültürel yok oluşu ve Çin'in asimilasyon politikalarını anlattı. Bu hocanın desteğiyle akademik çalışmalarına daha fazla yöneldi ve Uygurların tarihine dair önemli araştırmalar yaptı.

KENDİ MÜCADELESİ VE DOĞU TÜRKİSTAN'A UMUT OLMAK

Yıllar süren çabaların ardından Abdullah Karakaş, Mısır'daki Uygur öğrenciler için bir dayanışma ağı kurdu. Onlara eğitimde rehberlik etti, burs imkânları sağlanması için mücadele etti. Mısır'daki profesörler ve düşünürlerle iş birliği yaparak Doğu Türkistan meselesini uluslararası platformlarda duyurmaya başladı.

Ama onun tek hayali akademik başarı değildi. Uygur halkının sesi olmak, onların tarihini, kültürünü ve yaşadığı baskıları dünyaya anlatmaktı. El-Ezher'de aldığı eğitimle Doğu Türkistan'ın tarihine dair makaleler yazdı, konferanslar verdi.

DÖNÜŞ YOLU VE YENİ BİR MÜCADELE

Abdullah, bir gün Doğu Türkistan'a dönme hayali kuruyordu. Ancak Çin'in baskıları artmış, Uygurlar üzerindeki kontrol daha da sertleşmişti. Dönmesi halinde hapsedileceğini biliyordu. Ancak bu onu yıldırmadı. Mısır'dan, Avrupa'dan ve Türkiye'den Uygur mücadelesine destek verenlerle iletişime geçti.

Bugün o, sadece bir öğrenci değil; Doğu Türkistan'ın sesi, ilim yolunda yürüyen bir mücahit ve kültürünü koruma mücadelesi veren bir fikir insanıdır. Mısır'daki yılları ona sadece akademik başarı değil, aynı zamanda halkının kaderini değiştirme sorumluluğu da vermiştir.

Bazen bir insanın kaderi, sadece kendi hayatını değil, bir milletin geleceğini de şekillendirir. Abdullah Karakaş, Uygur halkının unutulmaması için bilgiyle, kalemle ve cesaretle savaşan bir kahraman olarak tarihe adını yazdırmıştır.

SÜRGÜNDE BİR BİLGİNİN HİKÂYESİ

Abdullah Karakaş, Mısır'daki eğitimine büyük bir umutla başlamıştı. El-Ezher Üniversitesi'nde ilim tahsil ederken bir yandan da Doğu Türkistan'daki Uygur mücadelesini yakından takip ediyordu. Ancak günün birinde aldığı bir haber, tüm dünyasını altüst etti: Çin yönetimi, Doğu Türkistan üzerindeki baskıyı daha da artırmış ve Uygurların dış dünya ile olan bağlantısını tamamen kesmişti.

KARANLIK GÜNLER BAŞLIYOR

Abdullah, artık ailesiyle hiçbir şekilde iletişim kuramıyordu. Telefon hatları kapatılmış, internet erişimi engellenmişti. Mısır'daki Uygur öğrenciler arasında büyük bir korku vardı. Herkes birbiriyle konuşuyor, memleketten haber almanın yollarını arıyordu. Ancak hiçbir haber gelmiyordu.

Geceler boyu uykusuz kaldı, ailesinin akıbetini düşünmekten derslerine odaklanamaz oldu. Babasının terzi dükkânı, annesinin ona her sabah yaptığı çay, kardeşleriyle geçen güzel günler gözünün önüne geliyordu. Acaba hâlâ evlerinde miydiler? Yoksa toplama kamplarına mı götürülmüşlerdi?

DÖNÜŞ UMUDU VE BÜYÜK TEHLİKE

Abdullah, her geçen gün büyüyen özlemine daha fazla dayanamayarak Doğu Türkistan'a dönmeyi düşündü. Ancak Uygurlar arasında yayılan haberler korkutucuydu: Çin'e dönen öğrencilerin birçoğu havaalanında tutuklanıyor, sorgulanıyor ve kayboluyordu. Bazıları kamplara kapatılıyor, bazıları ise bir daha hiç haber alınamamak üzere yok oluyordu.

Mısır'da yaşayan Uygurlar için bile durum tehlikeliydi. Çin, baskılarını artırmış, Mısır yönetimiyle iş birliği yaparak Uygur öğrencileri takip etmeye başlamıştı. Kahire'deki bazı Uygurlar aniden ortadan kayboluyordu. Gözaltına alınanların Çin'e iade edildiği söylentileri yayılıyordu. Abdullah artık sadece ailesini değil, kendisini de düşünmek zorundaydı.

MÜCADELESİNİ SÜRDÜRMEK

Geri dönmesi imkânsızdı ama bu, mücadelesini bırakacağı anlamına gelmiyordu. Abdullah, Uygurların sesini duyurmak için yazılar yazmaya, insan hakları örgütleriyle bağlantı kurmaya ve dünya kamuoyunu bilgilendirmeye başladı.

El-Ezher'deki akademisyenlerle konuşarak, Uygurların yaşadığı zulmü anlatan makaleler yayımladı. Kahire'deki entelektüel çevrelerle temas kurarak, Uygur davasının sadece Doğu Türkistan'ın değil, tüm İslam dünyasının meselesi olduğunu anlatmaya çalıştı.

Ancak bu girişimler de onu tehlikeye sokuyordu. Çin'in Mısır'daki ajanları, onun faaliyetlerini takip etmeye başlamıştı. Bir gün, kaldığı öğrenci yurdunda odasına girildiğini ve kitaplarının karıştırıldığını fark etti.

ZORUNLU SÜRGÜN

Abdullah, artık Kahire'de de güvende olmadığını anladı. Mısır'da yakalanıp Çin'e iade edilme riski çok büyüktü. Bu yüzden arkadaşlarının yardımıyla Türkiye'ye gitmeye karar verdi.

Kahire'den İstanbul'a uzanan bu yolculuk, onun için hayatının en zor vedalarından biri oldu. Mısır'da yıllarca ilim tahsil etmiş, büyük düşünürlerle tanışmış, mücadelesini burada büyütmüştü. Ancak şimdi hayatta kalmak ve davasını sürdürebilmek için yeni bir sayfa açmak zorundaydı.

İSTANBUL'DA YENİ BİR BAŞLANGIÇ

Abdullah, İstanbul'a vardığında yorgun ama umutluydu. Burada da Uygur diasporasıyla temas kurarak çalışmalarına devam etti. Konferanslar verdi, makaleler yazdı ve Türkiye'deki akademisyenlerle iş birliği yaptı.

Ancak ailesinden hâlâ haber alamıyordu. Annesi, babası, kardeşleri… Hepsi bir bilinmezlik içindeydi. Onların hayatta olup olmadığını bile bilmiyordu. Ama bildiği tek bir şey vardı: Uygur halkı unutulmayacak ve Doğu Türkistan mücadelesi asla sona ermeyecekti.

Bazen bir insanın kaderi, sadece kendisini değil, tüm bir milletin umudunu taşır. Abdullah Karakaş, sürgünde olsa da Doğu Türkistan'ın sesi olmaya devam eden bir bilgin ve mücadele adamı olarak yaşamını sürdürecekti.

ABDULLAH KARAKAŞ: İSTANBUL'DAN YÜKSELEN SES

Abdullah Karakaş, İstanbul'a ilk adımını attığında aklında tek bir soru vardı: "Şimdi ne yapmalıyım?"

Mısır'da ilim tahsil etmiş, büyük düşünürlerle tanışmış, Doğu Türkistan davasını anlatmak için mücadele etmişti. Ama artık yeni bir dönemdeydi. İstanbul gibi büyük bir şehirde kaybolmak da mümkündü, burada yeni bir yol açmak da…

Dava güçlü olmakla kazanılırdı. Sadece acı çekerek, sadece özlem duyarak değil, bilgiyle, eğitimle, dayanışmayla…

İLK ADIM: UYGUR GENÇLERİNİ BİR ARAYA GETİRMEK

Abdullah, İstanbul'daki Uygur diasporasını tanımaya başladı. Zeytinburnu ve Fatih'te Uygurların yaşadığı mahalleleri gezdi. Burada birçok mülteci ve öğrenci vardı. Kimisi Çin'den kaçıp gelmiş, kimisi Kazakistan, Kırgızistan gibi ülkelerden göç etmişti.

Bu gençlerin çoğu eğitim imkanlarından yoksundu ve kendi kimliklerini koruyacak bir rehbere ihtiyaç duyuyorlardı. İşte bu, Abdullah için bir işaretti. O, gençleri eğitmeliydi. Onları ilimle, bilgiyle donatarak geleceğin liderleri yapmalıydı.

İlk iş olarak küçük bir grup kurdu. İstanbul'daki Uygur gençlerine ücretsiz dersler vermeye başladı. Tarih, dil, edebiyat, felsefe… Onlara sadece ders vermedi, aynı zamanda Doğu Türkistan davasının önemini anlattı.

DAHA GÜÇLÜ BİR BAĞLANTI: KAZAKİSTAN VE ORTA ASYA

Ancak İstanbul'daki birkaç öğrenci yeterli değildi. Abdullah daha geniş bir ağ kurmalıydı. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi ülkelerdeki Uygurlar ile bağlantı kurmaya başladı.

Kazakistan'daki Uygur akademisyenleriyle yazıştı.

Kırgızistan'da eğitim gören Uygur öğrencilerle online dersler yaptı.

Özbekistan'daki Uygur toplum liderleriyle toplantılar düzenledi.

Böylece sadece İstanbul'da değil, bütün Orta Asya'daki Uygur gençlerini eğitmeye başladı. Onlara fikir üretmeyi, kültürlerini korumayı ve Uygur davasını uluslararası platformlarda savunmayı öğretiyordu.

UYGUR AKADEMİSİ'NİN KURULUŞU

Abdullah'ın çalışmaları büyüdükçe daha büyük bir şey yapması gerektiğini fark etti. İstanbul'da küçük bir akademi kurmaya karar verdi.

Bu akademide, Uygur gençlerine şu alanlarda eğitim verilecekti:

Tarih: Uygur Kağanlığı'ndan günümüze Uygurların mücadelesi.

Dil: Uygur Türkçesi ve Arapça, İngilizce gibi diller.

Siyaset: Uluslararası diplomasi ve Uygur davasını dünyaya anlatma yolları.

Medya ve Basın: Uygur sorununu sosyal medyada ve gazetelerde duyurabilmek.

Başlangıçta akademi küçük bir dairede birkaç masa ve sandalyeyle başladı. Ancak zamanla bu hareket büyüdü. Kazakistan'dan, Kırgızistan'dan, hatta Avrupa'dan destek almaya başladılar.

Artık İstanbul sadece bir sığınak değil, Uygur gençleri için bir eğitim ve direniş merkezi haline geliyordu.

YENİ NESİL, GÜÇLÜ GELECEK

Abdullah Karakaş'ın İstanbul'daki bu mücadelesi, Uygurlar için yeni bir neslin doğmasına sebep oldu. Artık eğitimli, bilinçli ve dünya ile bağlantılı genç Uygurlar yetişiyordu.

Bu gençler, Çin'in Doğu Türkistan üzerindeki baskılarını dünyaya duyuracak akademisyenler, gazeteciler, hukukçular ve aktivistler olacaktı.

Abdullah, artık yalnız değildi. Arkasında binlerce genç vardı. Onun yaktığı kıvılcım, bir milleti aydınlatacak büyük bir ateşe dönüşüyordu.

Ve artık biliyordu ki, Doğu Türkistan davası eğitimle, bilgiyle ve birlikle kazanılacaktı.

ABDULLAH KARAKAŞ: GEMLİK'TE YENİ BİR HAYAT

Abdullah Karakaş, Yalova Üniversitesi'nde doktorasını yapmak için Türkiye'ye geldiğinde hayatını tamamen değiştirecek bir yola girdiğini bilmiyordu. İstanbul'da sürdürdüğü eğitim ve mücadele artık daha somut bir hale gelmeliydi. Hem geçimini sağlamalı hem de Uygur çocuklarına daha fazla destek olmalıydı.

Doktora sürecinde hem akademik çalışmalarını sürdürdü hem de Gemlik'e yerleşerek tarımla ve hayvancılıkla uğraşmaya başladı. Burada bir tarla kiralayarak hayvanlar besledi, sebze yetiştirdi. Bu, sadece geçim kaynağı değil, aynı zamanda bir yaşam tarzıydı.

"Bir milletin ayakta kalabilmesi için eğitime, üretime ve dayanışmaya ihtiyacı var." diyordu.

HAYAT ARKADAŞIYLA YENİ BİR BAŞLANGIÇ

İstanbul'da tanıştığı eşi, ona en büyük desteği veren kişi oldu. Eşi, sadece bir hayat arkadaşı değil, aynı zamanda mücadelesinde en büyük destekçisi oldu. Birlikte Uygur çocuklarına eğitim vermek için projeler geliştirdiler. Gemlik'te bir eğitim ağı kurmaya karar verdiler.

EĞİTİM VE YARDIM AĞI

Gemlik'teki yardımseverlerin desteğiyle, yurt dışından gelen Uygur çocuklarını yerel okullara yerleştirmeye başladı. Onların eğitimlerinin kesintiye uğramaması için büyük çaba harcıyordu.

Çocuklara Türkçe, Uygur Türkçesi ve Arapça dersleri veriyordu.

İhtiyaç sahibi ailelere tarımsal üretimden elde ettiği gelirle destek oluyordu.

Eğitime destek fonları oluşturarak çocukların kırtasiye ve okul masraflarını karşılıyordu.

Bu süreçte sadece Uygur çocuklarına değil, diğer ihtiyaç sahibi çocuklara da destek olmaya başladı. Gemlik'te onun adını duyan herkes, ona saygı ve sevgiyle yaklaşıyordu.

BİR ÇİFTLİKTEN BİR OKULA

Tarlasında yetiştirdiği sebzeler ve hayvancılıktan kazandığı gelir, onu daha büyük bir hedefe yöneltti: Bir eğitim merkezi kurmak.

Gemlik'teki yardımseverlerle birlikte çalışarak küçük bir eğitim merkezi açtı. Burası hem derslerin işlendiği hem de çocukların kültürel kimliklerini koruyabildiği bir yer oldu.

Burada sadece dersler değil, sanat, spor, tarım ve meslek eğitimi de veriliyordu. Çocuklar, sadece akademik bilgi değil, hayatta kalma becerileri de öğreniyorlardı.

GELECEĞE UMUTLA BAKIŞ

Abdullah artık yalnız bir akademisyen değil, bir öğretmen, bir çiftçi ve bir liderdi. Gemlik'te eşiyle birlikte kurduğu bu sistem sayesinde, onlarca çocuk eğitimlerine devam edebildi, aileler ekonomik olarak rahatladı ve Uygur davası daha güçlü bir şekilde ayakta kaldı.

Tarlasında çalışan, hayvanlarına bakan, çocuklara ders veren bu adam, hem geçmişine sahip çıkıyor hem de geleceği inşa ediyordu.

Bir gün, çocuklardan biri ona dönüp şu sözleri söyledi:

 "Abdullah hocam, siz olmasaydınız burada olamazdık."

O da gülümsedi ve dedi ki:

 "Beni değil, kendinizi güçlü kılın. Çünkü bir milletin geleceği, o milletin çocuklarıdır."

ABDULLAH KARAKAŞ: İZNİK GÖLÜ'NDE YENİ BİR HAYAT

Abdullah Karakaş, Gemlik'te tarımla ve hayvancılıkla uğraşırken bir yandan da içindeki başka bir tutkuyu keşfetmeye başladı: Balıkçılık.

Çocukken Doğu Türkistan'da derelerin, göllerin kıyısında balık avlayan yaşlıları izlerdi. Balıkçılık, onun için sadece bir geçim kaynağı değil, aynı zamanda bir huzur arayışıydı.

İZNİK GÖLÜ'NDE BİR YER EDİNMEK

Abdullah, İznik Gölü kıyısında küçük bir arazi satın aldı. Burada hem kendi balıkçılık hayalini gerçekleştirecek hem de elde ettiği gelirle çocukların eğitim masraflarına destek olacaktı.

Küçük bir balıkçı teknesi aldı.

Ağları, oltaları ve balıkçılık için gerekli ekipmanları temin etti.

Yerel balıkçılarla dostluk kurarak İznik Gölü'nde nasıl balıkçılık yapılacağını öğrendi.

Balıkçılık, ona sadece ekonomik bir katkı sağlamıyor, aynı zamanda büyük bir huzur veriyordu. Sabahın erken saatlerinde göle açılıp serin suların içinde balık avlamak, ona Doğu Türkistan'daki eski günleri hatırlatıyordu.

BALIKÇILIKLA EĞİTİME DESTEK

Balıkçılıktan kazandığı parayı çocukların eğitimine yönlendirdi.

Gemlik'teki Uygur çocuklarına burslar sağladı.

Çocukların okul ihtiyaçlarını karşıladı.

Eğitim merkezine ek ders materyalleri aldı.

Bir süre sonra diğer balıkçılar da onun hikayesini duydu. Ona destek olmak isteyenler, balıklarını onun eğitim projesine bağışlamaya başladılar.

Böylece İznik Gölü'nde sadece kendi emeğiyle değil, bir topluluğun dayanışmasıyla da çocukların eğitimi destekleniyordu.

DOĞA, HUZUR VE MÜCADELE

Balıkçılık, onun için sadece para kazanmak değildi. Gölün kıyısında saatlerce durup, suyun dinginliğini izlemek, onun içinde fırtınalar kopan geçmişini bir nebze olsun yatıştırıyordu.

Bir gün eşi ona şu sözleri söyledi:

 "Sen sadece balık tutmuyorsun, çocukların geleceğini de inşa ediyorsun."

Bu sözler, onun için balıkçılığın ne kadar büyük bir anlam taşıdığını gösteriyordu.

Abdullah artık sadece bir akademisyen, bir öğretmen, bir çiftçi değil; aynı zamanda bir balıkçıydı. Ve her tuttuğu balık, bir çocuğun geleceğine ışık oluyordu.

Abdullah Karakaş: Ticaret ve Eğitim Arasında Bir Denge

Abdullah Karakaş, hayatı boyunca ilim ve eğitim için mücadele etmişti. Ancak sadece akademik çalışmalarla değil, ticaretle de güçlü olunması gerektiğini biliyordu. Mısır'da kurduğu dostluklar, İstanbul ve Bursa'daki bağlantıları, ona ticaret için büyük fırsatlar sunuyordu.

DİLLER KONUSUNDAKİ YETENEĞİ ONA KAPILAR AÇIYORDU

Çok iyi seviyede konuşup yazabildiği diller sayesinde, farklı milletlerden insanlarla iletişim kurabiliyor, iş dünyasında önemli bir yere sahip olabilirdi.



Konuştuğu diller:

Çince (Çin ile iş yapmak isteyen şirketler için büyük bir avantajdı.)

Arapça (Arap turistler ve iş insanlarıyla doğrudan çalışabiliyordu.)

Türkçe, Uygurca, Kazakça, Özbekçe (Türk dünyasıyla rahat iletişim kurmasını sağlıyordu.)

İngilizce (Uluslararası iş fırsatlarını değerlendirmek için önemliydi.)

Bu diller sayesinde, özellikle Çin ve Arap ülkelerinden gelen turistlere tercümanlık ve rehberlik yaparak gelir elde etmeye başladı.

BÜYÜK ŞİRKETLERİN TEKLİFLERİNİ REDDETTİ

Ticaret dünyası onun gibi çok dilli ve kültürlü birini fark etmişti. Pek çok şirket ona yüksek maaşlı iş teklifleri sundu. Özellikle Çin ile iş yapan büyük firmalar, onu bünyelerine katmak istiyordu.

Ancak Abdullah'in aklında tek bir şey vardı: Eğitim.

"Eğer bu işi kabul edersem, çocukların eğitimi yarıda kalır." diyerek bu teklifleri elinin tersiyle itti.

O, kendi yolunu çizmeye kararlıydı.

Turizm ve Küçük Ticaret ile Gelir Sağlama

Büyük şirketlerde çalışmayı reddetmiş olsa da, kendi imkanlarıyla gelir elde etmek zorundaydı.

Bursa ve İstanbul'da Arap turistlere rehberlik yaparak kazanç sağladı.

Çin'den gelen iş insanlarına tercümanlık yaptı.

Küçük çaplı ticaret yaparak tarım, hayvancılık ve eğitim projelerine finansman sağladı.

Mısır'daki eski dostlarıyla bağlantıya geçerek Arap dünyasıyla ticari ilişkiler kurdu.

Ticaretin Gücünü Eğitime Aktardı

Ticarette kazandığı parayı yine çocukların eğitimine yönlendirdi.

Gemlik'teki eğitim merkezini büyütmeye başladı.

İhtiyaç sahibi ailelere destek sağladı.

Gençleri farklı diller öğrenmeye teşvik etti.

Abdullah, ticareti sadece para kazanmak için değil, eğitim için bir araç olarak kullanıyordu.

HEM İŞ ADAMI, HEM ÖĞRETMEN, HEM REHBER

Abdullah Karakaş, hayatını sadece kendisi için değil, başkaları için de yaşamaya adamıştı.

Ticaret yaparak eğitim projelerine destek sağladı.

Büyük şirketlerin cazip tekliflerine rağmen, çocukların eğitimini öncelik gördü.

Turizm ve tercümanlık sayesinde, farklı milletlerden insanlarla bağlantı kurarak Uygur davasını anlatmaya devam etti.

O artık sadece bir akademisyen ya da çiftçi değil, hem iş adamı hem rehber hem de eğitime adanmış bir liderdi.

ABDULLAH KARAKAŞ: BİR NESLİN YETİŞMESİ

Yıllar boyunca tarım, hayvancılık, balıkçılık, turizm ve tercümanlık gibi birçok işle uğraşarak çocukların eğitimini destekleyen Abdullah Karakaş, artık çabalarının meyvelerini görmeye başlamıştı. Eğitim verdiği, destek olduğu çocuklar artık üniversitelerden mezun olup iş hayatına atılıyordu.

Bu gençler, doktor, mühendis, öğretmen, akademisyen, iş insanı ve sanatçı olmuşlardı. Artık sadece kendi hayatlarını değil, başkalarının hayatlarını da değiştirebilecek güce sahiptiler.

Destek Zinciri Büyüyordu

Mezun olan öğrenciler, zorluklarla büyüdüklerini bildikleri için kendilerinden sonra gelen nesli desteklemeye başladılar.

Yeni öğrencilere burs sağladılar.

Mesleklerinde ilerleyerek Uygur çocuklarının iş bulmalarına yardımcı oldular.

Abdullah'in kurduğu eğitim ağına finansal destek verdiler.

Dünya genelinde Uygur davasını daha güçlü bir şekilde anlatmaya başladılar.

Abdullah artık sırtındaki yükün hafiflediğini hissediyordu. Yıllarca yalnızca çocuklara eğitim sağlamak için çalışan bu adam, artık daha büyük bir topluluğun lideriydi.

DAHA FAZLA KİŞİYE ULAŞMAK

Eskiden kendi kazandığı parayla sınırlı sayıda öğrenciye destek verebiliyordu. Ama şimdi, mezun olan gençlerin de desteğiyle çok daha fazla öğrenciye eğitim imkânı sunuyordu.

Gemlik'teki eğitim merkezi genişledi.

Yeni derslikler, kütüphaneler ve atölyeler açıldı.

Farklı şehirlerde yeni eğitim projeleri başlatıldı.

Uygur çocukları için online eğitim platformları kuruldu.

Artık onun yetiştirdiği öğrenciler, başka çocukları yetiştiriyordu.

BİR NESİLDEN BİR MİLLETE

Abdullah'in başlattığı küçük mücadele, artık büyük bir harekete dönüşmüştü.

Bir gün, eski öğrencilerinden biri ona gelip şunları söyledi:

 "Hocam, siz bize yol gösterdiniz. Şimdi sıra bizde. Artık yalnız değilsiniz."

O da gülümseyerek cevap verdi:

 "Ben hiçbir zaman yalnız olmadım. Çünkü her zaman bir öğrenci yetiştirmenin, bir nesli kurtarmak olduğunu biliyordum."

Abdullah artık tek başına bir öğretmen, çiftçi ya da balıkçı değil, bir neslin yetişmesine vesile olmuş bir liderdi.

ABDULLAH KARAKAŞ: DÜNYAYA YAYILMIŞ BİR MİRAS

Abdullah Karakaş, yıllarca fedakârlıkla çalışarak çocukların eğitimini desteklemiş, Uygur gençlerinin önünü açmıştı. Artık sadece Gemlik'te, Bursa'da ya da Türkiye'de değil, dünyanın dört bir yanında dokunduğu hayatlar vardı.

Onun sayesinde eğitim alan çocuklar, mezun olup dünyanın farklı yerlerine dağılmıştı.

Amerika'da bir üniversitede akademisyen olan eski bir öğrencisi, Uygur kültürü üzerine çalışmalar yapıyordu.

Almanya'da bir mühendis olan öğrencisi, kazandığı parayla yeni burslar sağlıyordu.

İngiltere'de avukat olan bir başka öğrencisi, Uygurların haklarını savunan davalar açıyordu.

Türkiye'de doktor olan gençler, yeni gelen Uygur öğrencilerine yardım ediyordu.

Kazakistan ve Özbekistan'daki öğrencileri, kendi ülkelerinde eğitim merkezleri açarak geleneksel miraslarını koruyordu.

DÜNYANIN HER YERİNDE ONU TANIYANLAR VARDI

Nerede bir Uygur topluluğu varsa, orada Abdullah'ın adını bilen biri vardı. Onun mücadelesini bilen, onun sayesinde eğitim almış, hayata tutunmuş bir genç mutlaka çıkıyordu.

Bir gün, İstanbul'daki bir toplantıya davet edildi. Farklı ülkelerden gelen Uygur akademisyenler, iş insanları ve aktivistler oradaydı.

Salona girdiğinde herkes ayağa kalktı.

Kimisi onun elini sıktı, kimisi ona sarıldı. Kimisi gözleri dolarak "Hocam, siz olmasaydınız biz burada olamazdık." dedi.

O an anladı ki artık sadece tek tek çocuklara destek olmuyordu. Artık dünyanın dört bir yanına yayılmış bir miras bırakmıştı.

MÜCADELENİN DEVAMI

Bu başarıya rağmen Abdullah, asla durmadı. Çünkü hala eğitime ihtiyacı olan çocuklar, destek bekleyen aileler ve bilinçlendirilmesi gereken bir dünya vardı.

Ve o, son nefesine kadar bu mücadeleden vazgeçmeyecekti.

Dünya ne kadar büyük olursa olsun, onun kalbindeki ışık her yere ulaşmıştı.

Muharrem DEĞİRMEN / ÖZEL HABER 3. GÖZ HRA

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.