HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 16 KASIM 2025, PAZAR

Üniversiteli İşçiler Kim? Ne İstiyorlar ?

15.01.2025 00:00
Sizlere bir adaletsizlikten bahsetmek istiyorum. Üstelik bu adaletsizlik kamu kurumlarında yaşanıyor.

Kamuda 4857 sayılı kanununa tabi sürekli işçi statüsünde; ön lisans ve lisans mezunu  'Üniversiteli İşçiler' yasal düzenleme ile isteklerine bağlı olarak MEMUR kadrolarına geçmek istiyor.

Kamu kurumlarında yıllardır tüm memur işlerini yapan üniversiteli kamu işçileri,beklentilerinin devlete ek bir maliyeti olmadığını  ifade ediyor.

Üniversiteli İşçiler Derneği çatısı altında birleşen işçi dostlarım; kendilerini derneklerinin web sitesinde yaptıkları açıklamada  şu şekilde ifade ediyor :

 "Kamu kurum ve kuruluşlarında 4857 sayılı İş Kanununa tabi olarak daimi işçi kadrosunda çalışan ancak diğer kamu personeli gibi fırsat eşitliği yakalayamayan üniversite mezunu işçiler sorununa yıllardır çözüm getirilmemiştir.

Kamuda çalışan memurlarda ve özel sektörde diplomaya dayalı bir hiyerarşik yapı oluşturup, alınan eğitime dayalı dikey hareketlilik sağlanırken kamu işçilerinde halen böyle bir sistem bulunmamaktadır.

Üniversitelerin aynı bölümlerinden mezun olup, aynı birimde çalışan, aynı işi yapan, aynı unvana sahip iki kamu çalışanının statü farkıyla memur ve işçi olarak ayrılması ve intibak, görevde yükselme, tayin, terfi gibi özlük haklarından aynı şekilde yararlanamaması ile kamuda eşitlik ilkesi ve iş barışı bozulmaktadır.

Memur personele Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği sınavı ile hak ettiği unvan ve pozisyonlara ulaşma imkânı verilirken kurumuna yıllarca emek vermiş, tecrübe ve liyakat sahibi, kendini geliştirmiş işçi personel kamuda üvey evlat muamelesi görmektedir.

Alanında eğitimli ve nitelikli bir bireyin memur yerine sürekli işçi statüsünde istihdam edilmesi; çalıştığı işyerine, sahip olduğu iş potansiyelini tam olarak yansıtamamasına, mesleki ayrımcılığa ve heveslerin de kırılması ile mesleki anlamda körelmesine de sebep olmaktadır.

Üniversite mezunu işçiler "beden işçisi" yahut "vasıfsız işçi" değildir. Memur akranları ile aynı sorumluluklar altında mesleğini icra ettiği ve kendisinden sonra göreve başlayan personel mesleğin inceliklerini öğrettiği halde çoğu kurumda, yaptığı işe imza attırılmayan, mesleki eğitimlere katılması işçi olduğu gerekçesiyle, diplomasıyla birlikte görmezden gelinen yetişmiş personellerdir.

Halihazırda devlet kurumlarından maaş alan kadrolu personel söz konusu olduğundan statü değişikliği ile işçilikten memurluğa geçişte personel maliyeti düşecektir (maaş, sigorta primi ve kıdem tazminatı ve diğer yan ödemelerin düşüşü). Bununla ilgili daha önce Devlet Personel Başkanlığı tarafından yaptırılan bir çalışma da bu geçişin devlete ilave bir maddi yük getirmediğini görülmüştür.

Memuriyete geçiş talebi çok büyük çoğunlukla üniversite eğitimi almış işçiler tarafından yapılmaktadır ve  topluluğumuzun adı da buradan gelmektedir. İşçi çalıştırma zorunluluğu olan yerlerde çalışan işçiler çoğunlukla ortaöğretim ve lise mezunlarından oluştuğundan yapılan düzenleme çalışma düzenine de zarar vermeyecektir.

Talebimizle ilgili olarak 2015 yılı 3.Dönem Toplu Sözleşmesinde 36/1 maddesine ile alınmış bir karar olmasına rağmen aradan geçen süre zarfında bu karar uygulanmamıştır. Ancak anılan sözleşmenin 36/2 maddesi gereği 4C statüsünde çalışmakta olan personeller, 2017 ve 2018 yıllarında 4B sözleşmeli personel statüsüne geçirilmişlerdir. Ayrıca 2009 ve 2011 yıllarında ÇAYKUR'da, 2022 yılında ise TEDAŞ ve TÜRKŞEKER Fabrikalarında memur akranları ile aynı iş yerinde aynı işi yapan üniversite mezunu işçiler Sözleşmeli Memur statüsüne geçirilmişlerdir. Fakat bu konulardan daha eski olan üniversiteli işçiler meselesi ile ilgili herhangi bir gelişme olmamıştır.

Kamu maliyesine ilave bir yük getirmeden tecrübeli ve nitelikli personel ihtiyacının karşılanması ve yıllardır süren mağduriyetin giderilmesi adına, sürekli işçi kadrosundaki üniversite mezunu işçilerin statü değişikliği ile isteğe bağlı olarak memur kadrolarına geçirilmesi için yasal düzenleme yapılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz."

Bu haklı talebin en kısa sürede yerine getirilmesini tüm aklım,fikrim ve kalbimle istiyor; bütün işçi kardeşlerimi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

 
Özge DEMİR / diğer yazıları
•Otizmli Demirkan İçin Annesi Açlık Grevinde: “Sadaka Değil, Hakkımızı Geri İstiyoruz!” 22 00:00:00.10.2025
•Binali Aslan ve Bu Ülkenin Bitmeyen Hesabı 08 00:00:00.10.2025
•CHP’nin Altı Oku: Cumhuriyetin Yol Haritası 17 00:00:00.09.2025
•Yiğidi Öldür, Hakkını Yeme 17 00:00:00.09.2025
•Gürsel Tekin Kayyum Değil, Demokrasi Geleneğidir 06 00:00:00.09.2025
•Adaletin Geç Gelen Çığlığı: Rabia Naz İçin AYM’den İhlal Kararı 03 00:00:00.09.2025
•Pınar Bulunmaz İçin Keşif: Adaletin Aralanan Kapısı 03 00:00:00.09.2025
•TCK 158 ve İBAN Mağduriyetleri Üzerine: Adalet Sistemi Acilen Reforma İhtiyaç Duyuyor 21 00:00:00.08.2025
•Her Gün Bir Kadın Daha Eksiliyoruz 12 00:00:00.08.2025
•Cezasızlık Sürdükçe Hiçbirimiz Güvende Değil! 05 00:00:00.08.2025
•Sendika Aidatı: Emekçinin Sırtındaki Görünmez Yük 29 00:00:00.07.2025
•TCK 158 Mağdurları: Adaletin Gölgesinde Ezilen Hayatlar 25 00:00:00.06.2025
•Emirhan’ın Çalınan Nefesi: Bir Annenin Adalet Feryadı 18 00:00:00.06.2025
•OYAK’a Eleştirel Bir Bakış 18 00:00:00.05.2025
•Esrarengiz Saldırı: Gazetecilik mi Hedef Alındı? 05 00:00:00.05.2025
•Erdoğan Esmer Neden Aramızda ? 22 00:00:00.04.2025
•Pınar Bulunmaz Davası: Adalet Arayışı ve Gölge Oyunları 14 00:00:00.04.2025
•PINAR İNTİHAR ETMEDİ ! 18 00:00:00.02.2025
•Üniversiteli İşçiler Kim? Ne İstiyorlar ? 15 00:00:00.01.2025
•Suriye’de Alevilere Yönelik Tehditler ve Mezhepsel Çatışmanın Derinleşen İzleri 25 00:00:00.12.2024
•Herkes Kendi Derdine Yansın 29 00:00:00.07.2024
•ETT DERNEK BAŞKANI KADEMELİ EMEKLİLİK ŞART DEDİ 31 00:00:00.05.2024
•Mustafa Batuhan Güleç Nerede ?  12 00:00:00.05.2024
•Emekli Astsubaylar Temad Engeline Takıldı! 18 00:00:00.04.2024
•NE YAPMAK GEREKİR ? 18 00:00:00.04.2024
•Emekçiler için Açık Mektup  27 00:00:00.03.2024
•'İMAR BARIŞI' MAĞDURİYETİ 08 00:00:00.11.2023
•ÖĞRETMENİNE SAHİP ÇIK! 17 00:00:00.10.2023
•Rızkını Alın Teriyle Kazanan Bir Kadın PİLAVCI ABLA 12 00:00:00.10.2023
•Çocuğun Boğazından Kısarak Tasarruf Olmaz ! 26 00:00:00.09.2023
•Karma Eğitimi Bahane Etmeyin! 06 00:00:00.09.2023
•Romantik Aşık Nazım 16 00:00:00.08.2023
•Kadının adı sabır 10 00:00:00.08.2023
•ÇOCUK İSTİSMARLARINDAN SİYASİLER SORUMLUDUR! 03 00:00:00.08.2023
•İRFAN AYDIN! 28 00:00:00.07.2023
•SİZİN HİÇ OĞLUNUZUN MEZARI ÇALINDI MI ?  28 00:00:00.07.2023
•SİZİN HİÇ OĞLUNUZUN MEZARI ÇALINDI MI ?  28 00:00:00.07.2023
•KADINLAR NAFAKA ALMASIN 27 00:00:00.06.2023
•Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi kurucusu 12 00:00:00.06.2023
•GEMLİK SENİ SEVİYOR AYŞEN VURAL 01 00:00:00.05.2023
•AFFI MAFFI OLMAZ! 18 00:00:00.04.2023
•NEDEN ADAY OLDUM? 20 00:00:00.03.2023
•Hayat Bir Mağara Alegorisi 13 00:00:00.03.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.