HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 30 EKİM 2025, PERŞEMBE

AKLIN YOLU

13.03.2023 00:00
          Aklın yolu eninde sonunda galip gelir. İlk başlarda karşı duranlar bile sonunda aklın yoluna gelirler.

          İlçemiz basınında ilk başlarda köşe yazmaya başladığımda ilk önceliğim hep eğitimdi. Ve ilçemize nitelikli okulların kazandırılmasının gerekliliğini anlatmaya, yazmaya çalıştım. Bütün siyasilerle bir araya geldiğimde ilk önceliğim nitelikli okullar olmuştur. Emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. İlçemiz Fen Lisesine kavuşmuştur. Anlatmaya ve mücadeleye devam. Bundan sonraki adımımız Nitelikli Anadolu Lisesidir. Yüzde beşlik dilimden sonra yüzde onluk dilimi de Orhangazi'mizde tutarak eğitimimizi daha yukarılara taşımaktır. Orhangazi Meslek Lisemizin atölyelerini çağın ve çevremizin şartlarına uygun hale getirmektir. EĞİTİM BİRİNCİ ŞARTIMIZDIR. EĞİTİM GELECEĞİMİZDİR.

            Ortaokul sonrası liseye geçiş sınavlarımızda Bursa'mızın ilçeleri arasındaki dördüncülük sırasını, liseden sonraki sınavlarda da başarımızı ilk önce aynı seviye getirip, eğitimimizi daha sonraki yıllarda daha yukarılara çekmektir. Eğitim öğretim konusundaki düşüncelerimizi sık, sık gündemde tutup bundan sonraki yazılarımda da bu konudaki düşüncelerimi sizlerle ve yetkililerle paylaşacağım. Devletimize ve milletimize borcumuz vardır.

       On bir ilimizdeki afet milletimizi derin bir yasa boğmuştur. Yediden, yetmişe günlerce gözyaşı döktük. Yaralarımızı sarmaya uğraşıyoruz. Bir yandan da alacağımız tedbirleri tartışıyoruz. Cennet Vatanımızda deprem gerçeği ile birlikte yaşamanın zorluğunu AKLIN YOLU ile aşmamız gerekir. Elimizdeki bütün imkânları iyi değerlendirmemiz lazım. Orhangazi'de bu konuda çalışmalar yapıp iyi örgütlenmemiz ve ilk etapta kendi, kendimizin dermanı olup, diğer yardıma muhtaç olan yerlere de yardım elimizi uzatmamız lazım. Köylerimizden dolayı bu konuda şanslıyız. Dikey binaların azlığı ve zeminleri daha sağlam olan köylerimiz tespit edilip bu konuda çalışmalar yapılmalıdır. Bir kazmanın, bir küreğin, bir testerenin, bir keserin bile kıymetli olduğu zamanda köylerimizde ki traktörün kepçesi ile birlikteki kıymeti azımsanamaz. Bu konuda tespitlerin yapılması MİLLETİMİZİN EFENDİSİ olan köylülerimizin zaman içinde eğitilerek deprem sonrası çalışmalarını değerlendirmemiz bize ilk anda ilaç olabilir. OBAK'IN ve yetkililerin bu konuyu değerlendirmesini isterim. 

      AKLIN YOLU deyince Mart ayı meclis toplantısında İYİ PARTİ meclis üyelerinin AKLIN YOLUNDAMI yoksa akdedilmemiş intikamın yolunda mı olduklarını anlamakta zorlandım. Halen ittifakta olan partinin meclis üyesi Soner Yıldırım ve zaman, zaman muhalefet kanadında yer alan MHP meclis üyesi Arif Aydın'ın devamsızlıktan dolayı meclis üyeliğini düşürmek için şimdiye kadar hiçbir konuda bu kadar can hırlaş vermedikleri bir mücadeleye şahit olduk. Şimdi AKLIN YOLU olarak İYİ PARTİ Belediye Meclis üyelerine soruyorum. Dört yılın sonunda yerel seçimlere bir yıl kala şimdiye kadar elle tutulur hiçbir şey yapamamanın günahını mı ödüyorsunuz. İYİ PARTİ İlçe Başkanı Sayın İsmail Kaya'nın ve yöneticilerinin sahada yaptığı çalışmalar büyük takdir görürken, Şimdiye kadar ki siyasi söylemlerinin tam isabet aldığı bir dönemde Belediye meclis üyeleri ego tatmini peşine düşmüşler. İYİ PARTİ başkanıyla yöneticileri ile sahada yaptıkları tespit ve eleştirilerine meclis üyelerinin şimdiye kadar yeteri derecede sahip çıkamadıklarına çok şahit olduk. İsmail KAYA'YA AKEPE İlçe Başkanı ve Belediye Başkanı tarafından çeşitli iftiralar atıldığında keşke Arif Aydın'ın devamsızlığı kadar konuşabilseydiniz. Son yıllarda İYİ PARTİNİN ve yönetim kurulunun çalışmaları takdir toplarken bazı meclis üyelerine gömleğin dar geldiğini, hatta bazen Bekir Aydın'ın bile şamar oğlanına çevirdiğini zaman, zaman üzülerek gördük. Yoksa biz dürüst, hakkın, hakkaniyetin peşindeyiz dediğinizde bundan önceki devamsızlık dilekçelerinin bu kadar sıkı takipçisi olmadığınızı bilmediğimizi mi sanıyorsunuz?

    Sahi dört yıldır elle tutulur siz ne yaptınız? Hangi proje sundunuz?HANGİ YOLSUZLUĞUN ,HANGİ UYGUNSUZ FATURANIN peşine düştünüz.Hangi işten uygunsuz çıkarılan,işe uygunsuz alınan insanların ifşasını yaptınız?Yıllarca Orhangazi'de müdürlük yapmış meclis üyesinin, Arif Aydın kadar eğitime destek verememenin ezikliği altında mı ezildi?Yoksa dayısına duyduğu kini,öfkeyi gücü dayısına yetmediği için yeğeninden mi almaya kalkıyor???Farz edin ki Arif Aydın'ı Belediye Meclis üyeliğinden çıkarttınız.İYİ PARTİLİLER bu konuda sizleri alkışlayacağını mı sanıyorsunuz?  Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır.

 İYİ PARTİYİ kurarken yaşadığımız sıkıntıları en iyi bilenlerdenim. Çünkü Orhangazi'de İYİ PARTİNİN kurucuları arasındayım. En yakın arkadaşlarımızdan, dostlarımızdan bile bize sırtlarını dönenler olmuştur. AREFE SİYASETÇİLERİNİN egolarının tatmin yeri İYİ PARTİ olamaz.

İYİ PARTİ AKLIN YOLUNUN PARTİSİDİR.

 Çiçekçinin çelengini can simidi olarak görmek, yalnızca egoyu tatmin eder. AKLIN YOLUNDAN uzaklaştırır.(Cümlenin bütünü deliye söylenir deyip şimdilik bu kadarla yetinelim)


 
İbrahim GÜLBEYCAN / diğer yazıları
•CUMHURİYET FAZİLETTİR… 29 00:00:00.10.2025
•ZATÜ’L-HAREKE 12 00:00:00.08.2025
•‘’KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR’’ 05 00:00:00.08.2025
•SU 29 00:00:00.07.2025
•HOROZLAR ÖTMÜYOR 15 00:00:00.07.2025
•HEY ÇORC 02 00:00:00.07.2025
•TARIM BAĞIMSIZLIKTIR 25 00:00:00.06.2025
•NİCE 19 MAYISLARA 18 00:00:00.05.2025
•KRAL ÇIPLAKMIŞ 13 00:00:00.05.2025
•ÇİLELİ PAZARTESİ 22 00:00:00.04.2025
•İZZZETİ NEFİS VE PARA 05 00:00:00.03.2025
•DİYEMİYORUZ 18 00:00:00.02.2025
•İSTANBUL'DAKİ SEMT İSİMLERİ NEREDEN GELİYOR ? 12 00:00:00.02.2025
•BİR KIRINTI İNSANLIK 29 00:00:00.01.2025
•SİLAHLAR SUSTU 17 00:00:00.12.2024
•KAZIĞA OTURTMAK 18 00:00:00.11.2024
•MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ 09 00:00:00.10.2024
•BOMBADAN SOBAYA 10 00:00:00.09.2024
•MUKADDiME 08 00:00:00.07.2024
•FETHİ ALGON 27 00:00:00.06.2024
•YARATILANI SEVERİM YARADANDAN ÖTÜRÜ 31 00:00:00.05.2024
•İYİLİK YAP O SENİ ELBET BULUR... 23 00:00:00.05.2024
•NİCE 19 MAYISLARA 20 00:00:00.05.2024
•GERÇEK BELEDİYECİLİK 12 00:00:00.05.2024
•BİZİM KERBELAMIZ GİBİ 12 00:00:00.05.2024
•DÜNYANIN İLK ÇOCUK BAYRAMI 23 00:00:00.04.2024
•İTİBAR VE TASARRUF 18 00:00:00.04.2024
•EGOLARIN DANSI 04 00:00:00.04.2024
•KİME OY ATMAYACAĞIM 27 00:00:00.03.2024
•MEMLEKET HAYIRINA 05 00:00:00.02.2024
•KAZAN ÖLDÜ 12 00:00:00.01.2024
•NE ARABIN PARASI NEDE ARABIN YÜZÜ 03 00:00:00.01.2024
•YOK ETTİKLERİMİZ 27 00:00:00.12.2023
•ÜÇÜNCÜ SAYFA 20 00:00:00.12.2023
•FENOMEN 12 00:00:00.12.2023
•YOZLAŞMAK 05 00:00:00.12.2023
•KOLAY PARA 15 00:00:00.11.2023
•11 Kasım 1938. 10 00:00:00.11.2023
•ÖLMÜŞÜZ DE AĞLAYANIMIZ YOK 08 00:00:00.11.2023
•BİZİM ÇOCUKLAR 25 00:00:00.10.2023
•KADINLARIMIZ ANNELERİMİZ 17 00:00:00.10.2023
•BEYAZ MÜSLÜMANLAR 12 00:00:00.10.2023
•RÜZGÂRGÜLÜ 26 00:00:00.09.2023
•AYAĞINI YORGANA GÖRE UZAT 06 00:00:00.09.2023
•TÜRK DEVRİMİ 16 00:00:00.08.2023
•SİYASİ AHLAK 10 00:00:00.08.2023
•SİYASİ AHLAK 10 00:00:00.08.2023
•MANKURTLAŞMAK 03 00:00:00.08.2023
•HİDAYET NASIL EMEKLİ OLUR? 28 00:00:00.07.2023
•HER ŞEYİMİZ EĞİTİM OLMALI 27 00:00:00.06.2023
•ÇIKAR VE İZZETİ NEFİS 12 00:00:00.06.2023
•SAKAL 30 00:00:00.05.2023
•GÜZEL CAHİLLİK 17 00:00:00.05.2023
•MAHALLEDEN ARKADAŞLAR 08 00:00:00.05.2023
•MÜLAKAT 01 00:00:00.05.2023
•YAYGARA 18 00:00:00.04.2023
•MANCACILIK 10 00:00:00.04.2023
•CANBERK 20 00:00:00.03.2023
•AKLIN YOLU 13 00:00:00.03.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.