HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 07 KASIM 2025, CUMA

Ya Üftade sen makamından düştün.

15.11.2023 00:00
Üftade gençlik yıllarında sesi güzel olduğu için Ulu Camide müezzinlik yaparmış. Sesi o kadar güzelmiş ki Bir gün cami heyeti kendisine ücret vermiş o da almış. O gece rüyasında Peygamberimiz kendisine hitaben: ''Sen makamdan üftade oldun''buyurmuştur.

Bundan sonrada Üftade mahlasını kullanmıştır.

Şadırvanına 33 yerden su akan, bir hüsn-ü hat müzesi, bir kutlu hutbe ve kürsü gibi yaklaşık iki yüz hat yazısı ile vaaz eden, cam-i kebirdir.

1855 depreminde iki kubbesi hariç hepsi yıkılmış, duvarları tozlanmış, düşmanlar kapılarına dayanmış, yakmaya yıkmaya çalışmışılar, mürekkeplerin rengi solmuş kimi zaman. Ulu Cami yine Ululuğuna yakışır şekilde dimdik, ilk günkü kadar asil ve mükemmel bir cami olarak ayaktadır.

Belki de Ulu cami büyük bir ustalık ve sanat ile minberi yapan usta kendi ismini bir yanına mütevazıce yazacak asırlar sonra bir tamir esnasında fark edilecek ve kim olduğu bilinmeyecektir. Minberde yazan ''El Mülkü lillah'' – Müllk Allah'ındır'' sözünün sırrında kaybolacaktır. Büyük ustalar böyle mütevazı olurlar. Usta Ulu cami karşısında ulu gönüllülük içindedir.

Ulu Cami'de harflerin insan fıtratını anlatan kelimelerini görürüz.

Yalnız başına bir vav harfi vardır. Başında bir çiçek sonunda bir çiçek… Dünyaya geliş ve sonunda bir çiçek gibi soluş. Bilmek ve olgunlaşmak için üstadın dizinin dibine oturuş ve baş eğiş ve eriş… Hep veriş ve razı oluş.

Ulu Cami'de Kâbe'nin resminin olduğu bir çerçeve vardır. Üç boyutlu resimlerin daha yeni ortaya çıkrığı düşünülürse yıllar öncesinden bu resmin Ulu Cami'nin duvarında asılı olması çok ilginçtir. Hangi taraftan bakarsan bak Kâbe sana bakıyor.

Ulu Camii ders veren bir hatip gibidir. Hatip size şöyle seslenir: Bu duvarlarda büyük yazılarla yazılan ayetleri görün, okuyun diye böyle yazdık. Yani Kur'an-ı Kerimin bütününü her harfini böyle gör ve okumayı ihmal etme diyor. Oku ve anla diyor. Hadis-i şerifleri, büyüklerin sözlerini oku diyor. Kimliğini, maneviyatını bil diyor.

Ulu Cami'yi anlatmak için bize ayrılan satırların sonuna geldik. Son olarak diyorum ki:

İşte böyle bir Cami'yi görmeye değer.

Gerek mimarisi, gerek iç süslemeleri, gerek tarih ve anılarda ki yeri ile Bursa insanına, gelip görüp tanıyanların gönüllerine sevgi izi bırakan görkemli Ulu cami.

Derler ki, Hızır gelir namaz kılar. Der ler ki, Hızır gelir elini tutar. Elbette, Allah adamlarının sırrı vardır.

Ulu Cami girişinde nazarlardan korunmak için yazılmış "Maşallah" yazısı vardır.

Evet, maşallah barekellah.

Kaynaklar:

-Bursa Ulu Cami. Kazım Baykal. B.B.B.Ş.Kütüphanesi. No.9725 Hâkimiyet matbaası Bursa. 1989

-Bir hüsn-i hat sergisi. Bursa Ulu Cami. Zafer İhtiyar. Kaynak yy.

-Diyanet İslam Ansiklopedisi Ulu Camii maddesi.

-Bursa Ulu Camii Minberi Feyzi Ülgü.



 
FEYYAZ İNANÇ - KULVAR / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.