HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 28 KASIM 2025, CUMA

ORHANGAZİ’DE LGS FİYASKOSU ve Orhangazi’de Eğitim Kıyımı

15.07.2025 00:00
‎2014 yılı. Türkiye genelinde olduğu gibi Orhangazi'de de kara bir perde indi eğitim kurumlarının üzerine. Adına "yeni yasa" dediler, "yeniden yapılandırma" dediler ama biz çok iyi biliyoruz: Bu, iktidara yakın olmayan okul müdürlerini görevden alma operasyonuydu.

‎Orhangazi'nin birçok okulunda yıllarca emek veren, başarıyla yöneten, velinin güvenini kazanmış, öğrencisini kendi çocuğu gibi sahiplenmiş müdürler bir kalemde silindi. Sözde performans puanı bahanesiyle, adam kayırma, sendika torpili ve siyasi sadakat kriterleriyle yerlerinden edildi.

‎İsim isim saymaya gerek yok; bu ilçede hangi okulda kimlerin görevden alındığını, yerlerine kimlerin getirildiğini herkes biliyor. Liyakat mı? Geçiniz. Onur, karakter, emek mi? Onlar da çöpe atıldı.

‎Bir sabah kalktık ki, Orhangazi'de yıllardır tek kuruş devletten beklemeden okuluna hizmet eden müdür görevden alınmış, yerine siyasi referansla gelen bir "atanmış" oturmuş. O koltuklara o gün emek değil, biat yerleştirildi.

‎Bugün Orhangazi'de bazı okullar hâlâ toparlanamadıysa, öğretmenler huzursuzsa, öğrenciler kimliksiz bir eğitimle baş başa bırakıldıysa, işte bunun sebebi o yıl yapılan bu siyasi kıyımdır. Çocuklarımızın geleceği, birilerinin güç oyunlarına kurban edildi.

‎Eğitimde bir neslin kaderiyle oynandı Orhangazi'de. Müdürlük koltuğu, bilgiye değil, "kime yakınsın?" sorusuna göre dağıtıldı. O günden beri de eğitimde istikrar bir türlü sağlanamadı.

‎Bu ilçenin en büyük şansı, hâlâ inatla direnen birkaç idealist öğretmen ve idarecidir. Ama şunu unutmayın: Bir milletin öğretmeni susturulursa, o millet karanlığa mahkûm olur.

‎Orhangazi bu karanlığı hak etmiyor.





Orhangazi'de Yaz Tatili:

‎Çocuklar İçin Fırsat, Veliler İçin Sorumluluk

‎Okullar kapandı, çocuklar sokağa döküldü. Ama yaz tatili sadece dinlenmek için değil, aynı zamanda gelişmek için de bir fırsat. Özellikle biz Orhangazi'de yaşayan veliler için bu dönem; çocuklarımızla kaliteli vakit geçirmek, onları hayata hazırlamak için altın bir zaman dilimi.

‎Orhangazi, yeşiliyle, gölüyle, köyleriyle, parklarıyla çocuklar için harika imkânlar sunuyor. Ama ne yazık ki çoğu çocuk bu imkânlardan habersiz. Tatil boyunca sabahtan akşama kadar tablet başında ya da boş boş sokakta zaman geçiren bir çocuk, gelişimini tamamlayamaz.

‎Peki ne Yapmalı?

‎Orhangazi'de yaz tatilini değerlendirmek için çok fazla masrafa, uzak yerlere gitmeye gerek yok.

‎Gölde yürüyüşe çıkın.

‎Çocuk parklarına birlikte uğrayın.

‎Çarşıda birlikte alışveriş yapın, pazarı gezdirin.

‎Dedesiyle zeytinliğe gidip zeytin ağacını tanısın.

‎Kitapçıdan yaşına uygun bir kitap alın. Her gün 20 dakika okusun.

‎Tatili küçük sorumluluklarla taçlandırın. Sofra hazırlamak, odasını toplamak, çiçek sulamak…

‎Hepsi birer adımdır hayata hazırlıkta.

‎Ve unutmayın, çocukların en çok ihtiyacı olan şey pahalı telefonlar, özel kurslar değil:

‎Vakit, ilgi ve sevgi.

‎Birlikte oyun oynamak, beraber yemek yapmak, sohbet etmek… Bunlar hiçbir teknolojinin yerini tutmaz.

‎Tabletleri, telefonları sınırlayın.

‎Kitap, doğa, akraba ziyaretleri gibi alternatifleri artırın.

‎Bu yaz Orhangazi'de çocuklarımız sadece serinlemesin, serpilip gelişsin.

‎Göl kıyısında yürürken bir ağacı tanısın, bir yaşlıyla sohbet etsin, bir kitaba dokunsun.

‎Çünkü bugün tohumunu ektiğimiz çocuklar, yarının Orhangazi'sini kuracak.

‎Benden söylemesi. . .

‎İyi tatiller Orhangazi!



ORHANGAZİ'DE LGS FİYASKOSU..

Orhangazi'de bu yıl LGS'de tam yapan öğrenci yok! Evet, yanlış duymadınız: Sıfır.

Bu sonuç bir sınavın değil, koca bir düzenin iflasıdır.

Hemen çocuğa, öğretmene, aileye yüklenmeyin.

Bu tabloyu doğuranlar,

İlçe Milli Eğitim,

Okul yöneticileri,

Belediye,

Siyasetçiler,

Eğitime para gözüyle bakan özel okul sahipleri,

Eğitim politikalarını eline yüzüne bulaştıranlardır.

Çocuklara gelecek sunamayan bir ilçeyiz artık. Sadece tabelası kalan "başarı okulları", öğretmen eksiğiyle çırpınan devlet kurumları, vitrine oynayan projelerle kendini oyalayan idareciler.

Malesef Marmara bölgesinin fiziki anlamda en donanımlı özel okulu bile ilçede yapılan bilgi yarışmasında sonuncu oluyor.

Orhangazi eğitimde çöküyor, ama kimsenin umurunda değil!

Milli Eğitim ne yapıyor? Öğrenciyi sınava hazırlayan, takip eden, rehberlik eden kaç proje üretildi?

Kaç okulda deneme sınavı yapıldı?

Belediye ne yaptı bu süreçte?

Öğrenciye destek oldu mu?

Bir tane ücretsiz LGS hazırlık desteği var mı?

Yok!

Ama ne var?

Her yerde fotoğraf var. Açılışlar, kutlamalar, nutuklar…

Eğitimde çöküş var ama afişte başarı yazıyor.

Kimi kandırıyorsunuz?

Orhangazi gibi bir yerde bir tek öğrencinin bile tam yapamaması, sadece bir istatistik değil, bir utanç belgesidir.

Bu çocuklar sizin yanlış politikalarınızın, ilgi eksikliğinizin, rant odaklı sisteminizin mağdurları.

Orhangazi'deki gençler geleceğe değil, belirsizliğe hazırlanıyor.

Eğitim sadece sınıfa girmekle olmaz.

Öğretmeni korumazsan,

Sistemi adaletli kurmazsan,

İyi okul ile kötü okul arasında uçurum yaratırsan,

Liyakati değil torpili koyarsan,

işte böyle çakılır kalırsın.

Bu saatten sonra konuşması gereken öğretmen değil.

Çocuk hiç değil.

Konuşması gereken Orhangazi İlçe Milli Eğitimidir.

Konuşması gereken belediyedir.

Konuşması gereken siyasiler, meclis üyeleri ve bu ilçeye yön verme iddiasında olanlardır.

Ama konuşmak kolay, hesap vermek zor.

O yüzden herkes susuyor.

Biz de buraya yazıyoruz ki:

Suskunluğunuzun altında koca bir başarısızlık yatıyor.

Bir öğretmen...

 
Yılmaz AYDEYER / MİHRALI BEY / diğer yazıları
•Öğretmenevi peşkeş iddialarına karşı susamazsınız! 27 00:00:00.11.2025
•MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü ANLAMAK 10 00:00:00.11.2025
•Futbolun Mezar Taşında Orhangazi Yazıyor! 05 00:00:00.11.2025
•Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?” 29 00:00:00.10.2025
•Orhangazi’nin Sınavı. ‎Eğitim mi, Ezber mi? 22 00:00:00.10.2025
•DÜŞÜNÜR KOLEJİ GERÇEĞİ. . . 14 00:00:00.10.2025
•KİM BU OKUL MÜDÜRÜ? 08 00:00:00.10.2025
•Uyuşturucu ile çürütülen nesil. . 02 00:00:00.10.2025
•Çocuklar Tarikatlara Teslim Edilmez, Edilmemeli! 25 00:00:00.09.2025
•Orhangazi’de “Kırtasiye Parası” Oyunu 17 00:00:00.09.2025
•‎O günün öğrencileri açtı, üşüyordu 10 00:00:00.09.2025
•Orhangazi 2025-2026 Eğitim-Öğretimine Hazır mı(?) 03 00:00:00.09.2025
•DEFTER YERİNE SİLAH TUTAN ELLER.. . 29 00:00:00.08.2025
•OKULLARDA EK DERS YOLSUZLUKLARI 20 00:00:00.08.2025
•İmam Hatipler Neden Boş? 12 00:00:00.08.2025
•Muharrem Değirmen ve ÇPL 05 00:00:00.08.2025
•3.Göz Gazetesinin Orhangazi Eğitimine katkısı 29 00:00:00.07.2025
• “Fen Lisesi açtık” demekle olmuyor ‎ 24 00:00:00.07.2025
•ORHANGAZİ’DE LGS FİYASKOSU ve Orhangazi’de Eğitim Kıyımı 15 00:00:00.07.2025
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.