Okul kantinlerinin çalıştırılması okul aile birliklerinden alınarak özelleştirilmesi sonucunda kantin de satılan ürünlerin fiyatlarına ℅100 zam yapılması sonucunda öğrenciler okul çevresindeki marketlere kaçmaya başladı. Eskiden kantinler para kazanmak için değil, ihtiyacı karşılamak için vardı. Hatta okul kooperatifleri kurulur şu. Bu kooperatifi görevli öğretmenler denetiminde öğrenciler çalıştırarak yıl sonunda kardan kazanç bile sağlarlardı. Daha sonra Okul aile birlikleri kantinleri, öğrencinin cebini düşünerek işletirdi. Kâr edilecekse bile bu para okula dönerdi. Boya olurdu, perde olurdu, bazen bir öğrencinin defteri olurdu. Şimdi ise kantinler okulun içinde ama okuldan tamamen kopuk. Ne öğrenciyi tanır, ne veliyi umursar, ne de eğitimin ruhunu. Sonuç ne oldu? Öğrenci kantinden kaçtı. Orhangazi'de bugün birçok okulda teneffüs zili çalar çalmaz öğrenciler okul bahçesinden çıkıp çevredeki marketlere yöneliyor. Çünkü dışarıda daha ucuz. Çünkü kantinde bir sandviçe verilen parayla marketten iki tane alınabiliyor. Fiyatlara %100 zam. Bir tost, bir ayran, bir su… Çocuğun harçlığıyla alabileceği en temel ihtiyaçlar, bir anda lüks tüketime dönüştü. Çünkü özel işletmeci için kantin, eğitim alanının parçası değil; maksimum kâr üretecek bir metrekareden ibaret. Öğrenci müşteri, veli gelir kalemi, okul ise sadece bir adres. Bu tablo bize şunu net biçimde gösteriyor; eğitimin içinde yapılan her "özelleştirme", sonunda öğrencinin cebinden çıkıyor. Okul aile birliklerinin "kar değil ihtiyaç" mantığıyla yürüttüğü kantinler, özel işletmeciye devredilince bir anda ticarethaneye dönüştü. %100 zam, enflasyon değil; fırsatçılıktır. Butün bunların sonucunda öğrenci kantinden kaçtı, okul çevresindeki marketlere sığındı. Yani "düzenleme" diye sunulan şey, kontrolsüzlüğü büyüttü. Kantinde denetim varken, sokakta yok. Okul içinde fiyat ve ürün standardı varken, dışarıda serbest piyasa bahanesi var. Maalesef çocukları "okul dışına çıkmasın" diye uyarıyoruz ama yanlış politikalarla onları bizzat dışarı itiyoruz. Eğitim sadece müfredatla olmaz. Bir tostun, bir suyun fiyatı da eğitimin parçasıdır. Çünkü adaletsiz kantin, adaletsiz hayatın küçük bir provasıdır. Orhangazi'de bugün birçok okulda teneffüs zili çalar çalmaz öğrenciler okul bahçesinden çıkıp çevredeki marketlere yönelmeye devam edecek. Çünkü dışarıda daha ucuz. Çünkü kantinde bir sandviçe verilen parayla marketten iki tane alınabiliyor. Peki bu ne demek? – Öğrenci okul dışına çıkıyor – Denetim ortadan kalkıyor – Sağlıksız ürünlere erişim artıyor – Güvenlik riski doğuyor Sonra ne yapıyoruz? "Öğrenciler okuldan çıkmasın." Çıkmasın da nasıl çıkmasın? Bir çocuğa "kantinden alışveriş yap" diyorsunuz ama kantin fiyatları asgari ücretli bir ailenin çocuğu için lüks. Eğitimde fırsat eşitliği dediğimiz şey tam da burada çöküyor. Parası olan çocuk kantinden yer, olmayan bakar. İşte sınıfsal ayrım, tam da tost sırasında başlar. Orhangazi'de herkes çocuğunu okutmaya çalışıyor. Kimse zengin değil, kimse fazla şikâyetçi de değil. Ama bu sessizlik "razıyız" anlamına gelmiyor. Veliler homurdanıyor, öğrenciler şikâyet ediyor, öğretmenler rahatsız ama ortada bir muhatap yok. Çünkü özelleştirme, sorumluluğu da buharlaştırıyor. Okullarda "değerler eğitimi" veriyoruz. Adalet, paylaşım, empati anlatıyoruz. Ama birkaç metre ötede, kantinde acımasız piyasa kuralları işliyor. Çocuğa adaleti tahtada anlatıp, kantinde adaletsizliği yaşatırsanız; o çocuk hangisine inanır? Bu mesele sadece Orhangazi'nin kantin meselesi değil. Bu, eğitimin her alanında sessizce ilerleyen bir anlayışın küçük ama çok öğretici bir örneği. Kamusal olanı piyasaya teslim ederseniz, ilk kaybeden her zaman çocuk olur. Belki birileri bu yazıyı okur ve "abartı" der. Ama bir öğrencinin kantine bakıp iç geçirmesi abartı değildir. Bir velinin çocuğuna harçlık yetiremeyip mahcup olması abartı değildir. Ve unutmayalım, Bir toplumun vicdanı, çocukların teneffüste ne yiyebildiğiyle ölçülür.
Orhangazi'de Ücretli Öğretmenlik. Liyakat mı, Sessiz Tercihler mi? Orhangazi küçük bir ilçe. Herkes birbirini tanır, herkes kimin nerede çalıştığını az çok bilir. Böyle yerlerde en çok ihtiyaç duyulan şey ise şeffaflıktır. Ne yazık ki Orhangazi'de ücretli öğretmenlik görevlendirmeleri söz konusu olduğunda, şeffaflık çoğu zaman yerini fısıltıya bırakıyor. Aslında isimlerle ilgili bir sorun yok. Öyle ücretli öğretmenler var ki, kadrolu öğretmenlerden bile işini severek başarı ile yapanlar var. Bu görevlendirme lerde Resmî açıklamalara bakarsanız her şey net. KPSS puanı, mezuniyet durumu, başvuru sırası… Kâğıt üzerinde kusursuz bir liyakat sistemi. Ama sahaya indiğinizde karşınıza çıkan soru şu oluyor: "Madem her şey puana göre, neden hep aynı isimler?" KPSS puanı daha yüksek olan, alan mezunu olan, aylarca çağrı bekleyen gençler varken; bazı isimlerin hızla görevlendirilmesi şu soruyu kaçınılmaz kılıyor. Bu tercihler hangi kritere göre yapılıyor? Eğer kriter liyakat ise, neden bu liyakat kamuoyuna açıkça gösterilmiyor? Sessizlik En Büyük Sorun Asıl problem, görevlendirme yapılması değil; neden yapıldığının açıklanmaması. Sıralamalar neden ilan edilmiyor? Kim kaç puanla başvurmuş, kim neden seçilmiş bilinmiyor? İtiraz mekanizması fiilen neden işlemiyor? Bu sessizlik, Orhangazi gibi küçük bir yerde ister istemez şu algıyı büyütüyor: "Demek ki puan yetmiyor, bir de başka şeyler lazım." Bu "başka şeyler"in ne olduğu söylenmiyor ama herkes tahmin ediyor. İşte sorun tam da burada başlıyor. Liyakat Söylemi, Yerel Pratik Kimse açıkça "siyasi referans var" diyemiyor. Ama kimse de gönül rahatlığıyla "yok" diyemiyor. Bu gri alan, ne Millî Eğitim'e ne öğretmenlere ne de öğrencilere yarıyor. Çünkü eğitim güven ister. Güven yoksa, sistem çalışıyormuş gibi görünür ama içten içe çürür. Bedeli Kim Ödüyor? Bu belirsizliğin bedelini, Umudunu kaybeden genç öğretmenler, Sürekli değişen öğretmenlerle eğitim gören öğrenciler, Ve "adil mi?" sorusunu sormaktan yorulan veliler ödüyor. Oysa ücretli öğretmenlik zaten başlı başına bir emeğin ucuzlatılması meselesiyken, bir de adalet tartışması eklenince tablo daha da ağırlaşıyor. Son Söz Orhangazi'de sorun yalnızca kimin görevlendirildiği değil; kimin neden görevlendirildiğinin bilinmemesi. Eğer gerçekten liyakat esas alınıyorsa, bundan korkulmaz. Listeler açıklanır, kriterler netleştirilir, itiraz yolları açılır. Ama eğer açıklanamıyorsa, orada sadece bir idari sorun değil, etik olmayan bir problem vardır. Ve eğitim, bu tür zaafları kaldırmaz. Sonuç olarak Orhangazi'de mesele torpil var mı yok mu tartışması değil. Mesele, adil olduğuna insanları inandıramayan bir sistem. İnandırıcılık yoksa, açıklama gerekir. Açıklama yoksa, soru bitmez. Ve bu sorular, bir gün mutlaka yüksek sesle sorulur.
Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.