HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 10 EYLÜL 2025, ÇARŞAMBA

‎O günün öğrencileri açtı, üşüyordu

10.09.2025 00:00
1996 yılında Orhangazi'ye ilk defa geldiğimde Orhan Bey ilkokulunun eski binasını gördüğümde tarih kokuyor diye kendi kendime söylenmiştir. Kim bilir bu bina neler gördü neler yaşadı diye düşündüm.

‎Düşündüm ki o yıllarda çocuk yaşındasınız… Çantanızda bir defter, bir kalem olsun istiyorsunuz ama yok. Çünkü memleket işgal altında. Okula gitmek için çıktığınız yol, güvenlik korkusuyla yarıda kalıyor. Öğretmeniniz derse başlayacak ama bazen o da yok; ya askere gitmiş, ya da Kuvayı Milliye'ye katılmış.

‎İşte Orhangazi'nin işgal yıllarında öğrenciler böyle bir tabloyla büyüdü.

‎O günlerin öğrencisi olmak, sadece harfleri öğrenmek değildi; hayatta kalmayı, sabretmeyi, direnmeyi öğrenmekti. Kimi gün sınıfta marşlar söyleniyor, kimi gün gizli gizli istiklâl konuşmaları yapılıyordu. Çocukların gözlerinde hem korku vardı hem umut. Çünkü onlar biliyordu: Bu işgal bitecek, bu topraklar yeniden özgür olacak.

‎Birçoğu açlıkla, yoksullukla boğuştu. Defter yerine kâğıt parçalarına yazı yazanlar, kalem bulamayıp kömürle kara tahtaya harf çizenler oldu. Ama en önemlisi; öğrenciler o yıllarda sadece "okuma-yazma" değil, "vatan sevgisini" öğrendi.

‎Bugün Orhangazi'de okula giden her çocuk, o işgal yıllarında ders yapmaya çalışan, korkuyla ama inançla sıralara oturan öğrencilerin mirasını taşıyor. Onlar, işgalin en sessiz ama en dirençli kahramanlarıydı.

‎O günün öğrencileri açtı, üşüyordu. Çoğu zaman defter yoktu, kalem yoktu. Kara tahtaya kömürle yazılan harflerle, saklı saklı ezberlenen marşlarla büyüdüler. Öğretmenleri ya cephedeydi ya da direnişte. Ama çocuklar okulu bırakmadı. Çünkü onlar için okul sadece harfleri öğrenmek değildi; bir milletin var olma mücadelesinin nefesiydi.

‎Bugün dönüp bakıyorum da… Çantalar dolu, defterler dolu, tabletler masada. Ama ruh boş! Bir ödev fazla geldiğinde "bırakayım gitsin" deniliyor. Ders biraz zor olduğunda "neden uğraşayım" diye söyleniliyor. İşte tam da burada, işgal yıllarının öğrencileriyle bugünün öğrencileri arasındaki fark tokat gibi yüzümüze çarpıyor.

‎Onlar, hiçbir imkân yokken geleceğe tutundular. Bizim çocuklarımız ise imkân içinde kayboluyor. O gün kömürle tahtaya yazı yazan öğrenci, bugün bize Cumhuriyet'i, özgürlüğü, bağımsızlığı bıraktı. Bugünün öğrencisi ise sosyal medyada kaybolarak, cep telefonuna esir olarak kendi geleceğini heba ediyor.

‎İnşallah bir daha kurtuluş savaşı yaşamayız. Çünkü o yıllarda cepheye mermi taşıyan eller malesef bu zamanda  cep telefonları olmadan cepheye gidemezler.

 
Yılmaz AYDEYER / MİHRALI BEY / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.