HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 10 EYLÜL 2025, ÇARŞAMBA

Orhangazi’nin Kara Günleri ve 10 Eylül’e Uzanan Direniş

10.09.2025 00:33
Orhangazi’nin Kara Günleri ve 10 Eylül’e Uzanan Direniş
Orhangazi’nin Kara Günleri ve 10 Eylül’e Uzanan Direniş
30 Ağustos Zafer Bayramı, yalnızca Dumlupınar'daki büyük meydan muharebesinin kazanıldığı tarih değildir; aynı zamanda Anadolu'nun her bir köşesinde işgal zincirlerinin kırılmasına vesile olmuş dönüm noktasıdır. Bu büyük zafer, İzmir'den Bursa'ya, Yalova'dan Orhangazi'ye kadar birçok bölgeye özgürlüğün kapısını açmıştır. Orhangazi'nin hikâyesi de bu zaferle beraber yeni bir hayatın başlangıcına dönüşmüştür.

İşgal Öncesi ve Stratejik Konum

Mondros Mütarekesi'nin ardından Anadolu'da başlayan işgal süreci, önce İzmir'i, sonra da Bursa ve çevresini hedef aldı. 8 Temmuz 1920'de Bursa'nın Yunan ordusunca işgal edilmesiyle birlikte Marmara'nın doğu kıyıları da tehdit altına girdi. İznik Gölü'nün batısında, Gemlik Körfezi'ne açılan yolların kavşak noktasında yer alan Orhangazi, stratejik konumu nedeniyle hem işgalcinin gözünde önemli bir merkez, hem de yerel direnişin doğal üssü haline geldi.

Yunan kuvvetleri için Orhangazi, Bursa'dan Gemlik'e ve oradan İzmit'e uzanan hattın güvenliği açısından kilit bir mevziydi. Ancak aynı Orhangazi, yerel halk için bir vatan müdafaası cephesiydi. Dağ köylerinde kurulan küçük direniş hücreleri, Kuvayı Milliye'ye katılan gönüllüler, Orhangazi'nin işgalcinin haritalarında bir lojistik nokta değil, Türk milletinin hafızasında bir onur sahnesi olmasını sağladı.

Yunan Mezâlimi ve Kara Günler

İşgalin başlamasıyla birlikte Orhangazi'nin üzerine karanlık çöktü. Kaynaklar, 1920'den 1922'ye kadar geçen süre boyunca kasaba ve köylerin ağır bir zulme maruz kaldığını ortaya koyuyor. Çakırlı, Dutluca, Çeltikçi, Gedelek, Yeniköy gibi köyler işgalcilerin baskınlarına uğradı. Camiler ateşe verildi, köyler topluca yakıldı. İnsanlar evlerinden çıkarılıp ya katledildi ya da zorla göçe mecbur bırakıldı.

Kayıtlarda Orhangazi kasabasının "tamamıyla yakıldığı" bilgisi yer alıyor. Binlerce yıllık tarih taşıyan bu topraklarda, bir sabah ansızın dumanlar yükseldi; sokaklar sessizleşti, çocuk çığlıkları yerini alevlerin uğultusuna bıraktı. Kaçabilenler Gemlik üzerinden İstanbul'a doğru yola çıktı, ama bu yolculuk da saldırılar, yağmalar ve yeni acılarla doluydu.

Türk Tarih Kurumu'nun yayımladığı belgeler, Orhangazi ve çevresindeki köylerde işlenen vahşetin tesadüf değil, sistematik bir yok etme siyaseti olduğunu gösteriyor. Çeteler ve işgal birlikleri yalnızca evleri değil, bağları, tarlaları, zeytinlikleri de ateşe verdi. Amaç, bu topraklarda Türk halkının yaşamını sürdüremeyeceği bir ortam oluşturmaktı.

Müdafaa-i Hukuk ve Yerel Kahramanlar

Bu ağır baskı karşısında Orhangazi halkı sessiz kalmadı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Orhangazi şubesi, ilçede milli direnişin omurgasını oluşturdu. Şubenin kurucusu Refik Atay, halkı örgütledi, iaşe temin etti, hem de uluslararası komisyonlara yaşanan zulmü belgeledi. Ahmet Derviş Tarakçıoğlu da hem idari hem manevi liderliğiyle öne çıktı; işgalin karanlığına rağmen halkın moralini diri tuttu.

Bu iki isim, yalnızca savaş yıllarında değil, Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde de hizmetleriyle anıldı. Refik Atay, istiklal madalyasıyla onurlandırıldı; Tarakçıoğlu ise hem belediye başkanlığı hem müftülük görevleriyle ilçenin yeniden ayağa kalkışına öncülük etti.

30 Ağustos'un Yankısı ve 10 Eylül 1922

26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz, Anadolu'da son perdenin açıldığını müjdeledi. Dumlupınar'da Yunan ordusunun belkemiği kırılınca işgal hatları hızla çözüldü. 6 Eylül'de İnegöl, 9 Eylül'de İzmir, 10 Eylül'de Orhangazi ve Bursa özgürlüğüne kavuştu.

Orhangazi'nin kurtuluş günü olan 10 Eylül, aslında 30 Ağustos'un bir yankısıdır. Eğer Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sevk ve idaresindeki Büyük Taarruz kazanılmamış olsaydı, bugün Orhangazi'nin kaderinden özgürlükle bahsetmek mümkün olmayacaktı.

Kurtuluş günü geldiğinde Orhangazi harabeydi. Kasaba neredeyse tamamen yanmış, köylerin yarısı yok olmuştu. Bu nedenle idare, iki yıl boyunca Gürle köyüne taşınmak zorunda kaldı. Fakat aynı yılarda hazırlanan salnamelerde, "yurtseverliğiyle düşmanı içeri sokmayan Pazarköy'ün, bu yüzden tamamen yakıldığı; fakat yeniden imar edileceği" kaydı düşüldü. Bu satırlar, Orhangazi'nin küllerinden doğuşunun en açık belgesidir.

Acının ve Direnişin Hafızası

Orhangazi'nin şehitliği bugün hâlâ ayaktadır. Çakırlı, Gedelek, Dutluca ve daha birçok köyde anı taşları, mezarlıklar ve cami avluları, işgalde katledilenlerin sessiz tanıklığını yapar. Hilal-i Ahmer ve Kızılhaç'ın fotoğraf albümlerinde yer alan Orhangazili yetimler, muhacir kafileleri, yaralı kadın ve çocuklar, bu ilçenin çektiği acının dünya hafızasına da kazındığını gösterir.

Ama aynı hafıza, umudu da barındırır. Kurtuluştan sonra yeniden inşa edilen kasaba, zeytinlikleriyle, bağlarıyla, fabrikalarıyla tekrar ayağa kalktı. Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte Orhangazi artık yalnızca bir ilçe değil, aynı zamanda bir semboldü: Küllerinden yeniden doğabilen bir milletin simgesi.

10 Eylül'ün Gölgesinde Küllerden Doğan Orhangazi

Orhangazi'nin Kurtuluş Savaşı'ndaki hikâyesi, işgalin acılarını ve zulmünü barındırsa da, asıl zirvesini 10 Eylül 1922 sabahında bulmuştur. Çünkü bu tarih, yalnızca düşman işgalinin sona erdiği gün değil, aynı zamanda Orhangazi'nin yeniden varlık kazandığı gündür. O gün, küle dönmüş evlerin, yakılmış camilerin, dağıtılmış köylerin arasından yepyeni bir hayatın filizlendiği gündür.

İki yılın üzerinde süren işgal döneminde Orhangazi'nin köyleri yakıldı, insanları göçe zorlandı, masumlar katledildi. Çakırlı'da camiye kapatılıp diri diri yakılan insanlar, Gedelek'te alevlere teslim edilen evler, Dutluca'da topyekûn imha edilen köy, ilçenin tarihine kazınan kara sayfalardır. Bu acılar öylesine büyüktü ki, Orhangazi kasabasının tamamı yanıp kül olduğundan idari işler iki yıl boyunca Gürle köyüne taşınmak zorunda kalındı. Ancak bütün bu felaketler, halkın bağımsızlık umudunu söndüremedi.

30 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz, aslında Orhangazi'nin kaderini de tayin etti. Dumlupınar'da kazanılan büyük zaferin ardından, Türk ordusu hızla ilerleyerek 10 Eylül 1922'de Orhangazi'ye girdi. O gün yalnızca düşmanın bayrağı indirilmedi; aynı zamanda esaretin gölgesi de ortadan kalktı. O gün Orhangazililer, küllerin arasından yeniden ayağa kalktı, gökyüzüne özgürlüğün rengi olan ay yıldızlı bayrak yükseltildi.

10 Eylül, Orhangazi için sıradan bir tarih değildir. Bu tarih, ilçenin "yeniden doğum günü"dür. Çünkü işgal yıllarında yok edilmek istenen bir kasaba, o sabah yeniden hayat buldu. Bu nedenle Orhangazi'nin 10 Eylül'ü, yalnızca geçmişin hatırası değil, aynı zamanda geleceğin teminatıdır. Her yıl düzenlenen kutlamalar, şehitliklerde okunan dualar, meydanlarda yapılan anmalar bu bilinci diri tutmak içindir. 10 Eylül, Orhangazi'nin hafızasında bir "kurtuluş günü" olmanın ötesinde, bir "varoluş günü"dür.

Bugün Orhangazi'nin meydanında dalgalanan bayrak, Çakırlı'nın, Dutluca'nın, Gedelek'in, Yeniköy'ün şehitlerinin mirasıdır. 10 Eylül'ü anmak, yalnızca geçmişteki acıları hatırlamak değildir; aynı zamanda gelecek nesillere şu mesajı vermektir: "Bu topraklarda hiçbir işgal kalıcı olamaz, bu milletin iradesi asla esaret kabul etmez."

10 Eylül 1922, Orhangazi'nin kalbine mühürlenmiş bir tarihtir. O mühür, her yıl yinelenen anmalarda, çocukların ezberlediği şiirlerde, öğretmenlerin ders kitaplarında, yaşlıların anlattığı hatıralarda yeniden görünür olur. Orhangazi için 10 Eylül, kayıpların ardından yeniden dirilişi, acıların ardından gelen gururu, esaretin ardından kazanılan özgürlüğü simgeler.

Kısacası, 10 Eylül yalnızca bir takvim yaprağı değil, Orhangazi'nin yeniden doğduğu gündür. İlçenin tarihindeki bu büyük gün, bugün de geleceğe umut ve inanç taşımaktadır.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.