HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 13 AĞUSTOS 2025, ÇARŞAMBA

Eskiden milletin sesine kulak veren Erdoğan'ın etrafının milletle dalga geçenler sardı

12.08.2025 02:14
Eskiden milletin sesine kulak veren Erdoğan'ın etrafının milletle dalga geçenler sardı
Eskiden milletin sesine kulak veren Erdoğan'ın etrafının milletle dalga geçenler sardı
Bu coğrafyanın kaderinde milletin sesine kulak veren yöneticilerin ya suikaste uğraması ya da etraflarını saran millet düşmanlarının etkisi altında kalmak vardır. Kadim tarihten beri Anadolu ve Verimli Hilal denilen bu coğrafyada milletiyle barışık, milletin sesine kulak veren yöneticiler ya iktidarda fazla bırakılmazlar ya da etraflarını saran dalkavuklar nedeniyle milletin sesini duyamaz hale gelirler. Buna kadim tarihten bu yana onlarca örnek vermemiz mümkündür.

Lakin bu yazımızda yakın tarihimizden birkaç örnekle konuyu özetleyeceğiz. Öncelikle Osmanlı'nın son dönem edebi romanlarına baktığınızda yazarların açlık, sefalet ve kıtlıktan kastettikleri, İstanbul'un kenar semtlerindeki açlık ve sefaletten söz ettiklerini görürüz. Çünkü onlara göre Osmanlı, İstanbul'dan ibarettir. Anadolu'da yaşananlar onların gündemine bile girmez. Böyle bir bilgiye sahip bile değillerdir. Durum bu olunca da İstanbul'a yiyecek-içecek girişi olduğunda halkın ferah içinde olduğuna kanaat getirirler.

Aydını ve yazarları bu halde olan ülkenin idarecileri de dünyayı saraylarında yaşananlarda yaşananlardan ibaret görürler. Benze bir durum günümüzde daha baskın ve yaygın bir şekilde kullanılıyor. Medya gücü kullanılarak, üzerinde elbisesi olmayan, dolabında bir günlük yiyeceği bulunmayan vatandaşlarımıza bile ülkenin çok büyük ferahlık içinde olduğu ve dünyanın süper gücü olduğumuz edebiyatı yapılır. Çünkü A Haber izlerseniz dünyaya çok farklı bir pencereden bakar, "Kral çıplak" diyenleri de vatan haini ilan edersiniz.



Halkın büyük bir kesimi bu haldeyken idareciler ne durumdadır? İşte durumu içinden çıkılmaz hale getiren kısım da burasıdır. Eskiden Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan sıklıkla halkın içine girer, Fatma Teyze'yi, Ahmet Amca'yı, Bahattin'i, Barış'ı, Zeynep'i dinler, danışmanlarını ve bürokratlarını hizaya çekerdi. Çünkü bilgiyi kaynağından alırdı.

Rize'ye, baba ocağına gittiğinde valinin, milletvekilinin, iş adamlarının Sayın Erdoğan ile görüşebilmek için kırk kapı geçmeleri gerekirken Ayşe Teyze "Uşağım, çekil şuradan Recep ile görüşeceğim" deyip hiçbir engelle karşılaşmadan Sayın Erdoğan'a halkın durumunu izah edebilirdi. Sayın Erdoğan'ın Rize gezisi esnasında Ayşe Teyze'nin, Ali Amca'nın sözleriyle vali beyi, vekilleri vesaire çokça azarladığını yakinen bilenlerdenim.

Bu samimi ilişki o kadar içtendi ki şöyle bir misalle izah edeyim: Hani Sayın Erdoğan'ın bir su olayı vardır. Bir törende su isteyince yakın koruması ona kapalı su uzatır. Fakat Sayın Erdoğan tedirgin bakışlarla o suyu almaz. Sonrasında arka tarafta duran oğlu Bilal devreye girer ve Sayın Erdoğan suyu Bilal'in elinden güvenle alıp içer. İşte bu tür manzaralara Güneysu'da rastlanmazdı.

Ayşe Teyze çat kapı içeri girer, "Recep oğlum için karalahana sarması yaptım" der, tencereyi masanın ortasına koyardı. Başta Sayın Erdoğan olmak üzere oradakiler hiçbir güvenlik kaygısı yaşamadan mis gibi kokan sarmalardan yerlerdi. Bu samimiyet ve halk ile iç içe olmak Sayın Erdoğan'a tahmin edilmesi imkânsız bir başarı getirdi. Tüm olumsuzluklara rağmen bu coğrafyada yirmi beş yıl iktidarda kalmak her yiğidin harcı değildir.

Peki, şimdi ne oldu da, simitçiyle bile istişare edip ona göre hareket eden, halkın her kesiminde yoğun bir seven kitlesi olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, her geçen gün milletin adamı olmaktan uzaklaştı? Dahası, artık milletin sesine kulak vermek yerine milletle dalga geçenlerin, milletin altını oyanların, milletin geleceğini çalanların, millete köle değeri bile vermeyenlerin etkisi altına girniş.

Çok uzağa gitmeye gerek yok. Son birkaç ayın gündemine bakmanız yeterli. Cezaevleri insanlık onuruna yakışmayacak hale gelmiş. Adli mahkûmların bir kısmı üç kişi bir yatakta yaşar olmuş. Süresi gelen yaşlı mahkûmlar ölüme terk ediliyor, ölenlerin haber değeri bile taşımadığı bir ortam var. Hak arayanlar sürgün ediliyor, parayla salıverme ve ceza bozdurma vakaları artıyor, mahkemelerde haklı olmaktan ziyade parayla işini yürütmenin değer bulduğu bir döneme girildi.

Yargıtay'da "adamım var" diyenlerin ortalıkta cirit attığı bu günlerde ülkenin gündemi, dağdaki teröristleri cezaevine koymadan nasıl affedeceğimiz oldu. Adliyelerde rüşvet, siyasi baskı, ehliyetsiz ve talimatlı duruşmalar nedeniyle haksız yere cezaevine girenlerin sayısı artıyor ama vatandaşın feryadını duyan olmuyor.

Aile değerlerimizin ayaklar altına alındığı, kadın hakları adı altında zinanın, fuhşun, ihanetin meşrulaştırılmaya çalışıldığı; eşini aldatmak isteyen düşük niyetli kadınların en ufak şikâyetiyle evden uzaklaştırılıp sonrasında da hapse attırılan ehli namus erkeklerinin sayılarının arttığı bu günlerde, erkek haklarından ya da aile birliğinden söz etmek imkânsız hale geldi.

Sayın Cumhurbaşkanımız aile içinde çocuk sayısına kadar demeç verdiği halde, aile birliğine dinamit koyan hükümet yanlısı TV kanallarındaki kadın programları hakkında tek kelime bile etmemesi durumu özetliyor. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halkın feryadını duymaması için etrafına örülen ağlar her geçen gün artıyor. Açılış, toplantı, etkinlik bahanesiyle günün yirmi saati kameralar önünde tutulan Sayın Erdoğan artık milletin sesi yerine milletle dalga geçenlerin sesini duyar oldu.

2017 yılında Üçüncü Göz gazetesinde bir köşe yazımızın başlığı şuydu: "Erdoğan'ı Atatürk'ün yalnızlığına mahkûm ediyorlar." Bu makaleyi yeniden olduğu gibi yayınlatıyorum, okumanızı tavsiye ederim. Milleti için her şeyini feda eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, milletin zararına iş yaptıramayacaklarını anlayan karanlık güçler, çareyi Gazi Paşa ile milletin arasına girmekte bulmuşlardı.

İzmir Suikasti bahane gösterilerek Atatürk'ün etrafında koruma kalkanı oluşturulmuş, en yakın dostlarıyla bile görüşmesine engeller çıkarılmıştı. Kazım Karabekir Paşa'yla bile görüştürülmeyen Gazi Paşa'nın halk ile teması büyük oranda engellenmişti. Buna en güzel örnek, Gazi Paşa'nın Dolmabahçe Sarayı'ndan gizlice kaçıp Çatalca tarafında, öküzü alınmış bir çiftçinin tarlasını sürerken yaşadığı diyalogdur.

Varlık Vergisi kapsamında iki öküzünden biri elinden alınan çiftçi, çareyi öküzün yerine geçmekte bulmuştu. Bu olay Gazi Paşa'yı çok kızdırmış, derhal kabineyi toplayarak halkın yararına olmayan kanun çıkaranlara gerekli dersi vermişti.

Benzer durum bugün Sayın Erdoğan'ın etrafında yaşanıyor. Darbe girişimleriyle etrafındaki güvenlik duvarları artırılan Sayın Erdoğan'ın artık milletin sesini duyacak ne hali ne de vakti kaldı.

Bu konu ile ilgili olarak yakın gündemle ilgili bir anımı paylaşmak istiyorum. Birkaç yıl önce Sayın Reis Sedat Peker'in evine yapılan operasyonda çocuklarına silah doğrultulması ve ailesinin mahrem odasına girilmesi büyük tepki çekmişti. Sedat Peker, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında açıklamalar yapmış, mağduriyetini dile getirmişti. Reis Sedat Peker Toplumun her kesiminden destek görürken çekti videolarla da milyonlarca izlenmişti. Ailesine karşı yapılan bu çirkin saldırı karşısında kadim dostlukları olan Sayın  Erdoğan'dan azıcık hassasiyet bekleyen Peker, "Tayyip abi sen bari yapma, konu aile olunca senin hassasiyetini herkes bilir. Aileme yapılan bu çirkin saldırı sonrası neden tek kelime etmiyorsun?" demiş ve Erdoğan'dan bir açıklama beklemişti. Sayın Erdoğan2ın olaylara kayıtsız kalması sonrası Sayın Reis Sedat Peker sesini yükseltmiş ve o meşhur bilgilendirme videosunu çekmişti.

"Tayyip ağabey seninle de helalleşeceğiz. Madem ki sesimi duymuyorsun o zaman seninle de helalleşelim" diyerek duyurduğu ve milyonların beklediği o video yayınlanmadı.

Buraya kadar olayları anımsamaya başladıysanız gelelim bu videonun neden yayınlanmadığına ve yazımıza konu olan Sayın Erdoğan'ın yalnızlaştırılması olayına.

Olayın şahitlerinin yaşıyor olmaları bir yana o dönemde bu konu ile ilgili yaptığım yayınlar ve ifade tutanakları da duruyor.

Gelelim olayın özetine.

Sayın Reis Sedat Peker bu video bildirimini yapınca herkes denilebilir ki ülkenin en önemli gündemi olmuştu. Herkes videolara kilitlenmiş, Sayın Peker'in Sayın Erdoğan ile çekeceği videoyu merak ediyordu. Videonun çekilmemesi için devreye girenlerin yanı sıra çekilsin diye de gayret sarf edenler de az değildi. İç ve dış istihbarat servisleri bile bu konuyu yakın gündemlerine almışlardı. Sayın Peker'e kimler ricacı olmuşsa da kar etmedi;

"Söz verdim video çekilecek" diyor başka da bir şey demiyordu.

Durumun ciddiyetinin farkındaydım. Sayın Peker'in ne kadar kararlı olduğunu bildiğim için devreye girmek zorunda kaldım. Ek bilgi olarak şunu da vermek isterim ki Sayın Peker'in helalleşme videosu için verilen yayın tarihi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Biden ile görüşmesinden bir gün önce yayınlanacaktı. Elbette ki bu tesadüfün manası derindir. Bunu ek bilgi olarak bir kenarı not ediniz.

Şimdi gelelim videonun nasıl durdurulduğuna.

Kendisi ile 3 madde konusunda Kerbela üzerine yemin edip anlaşıp ve bu anlaşmaya sadık kalındığı sürece dünya ve ahret kardeşi olarak kalacağımıza yemin verdiğimiz Sayın Reis Sedat Peker'e;

"Ağabey bu videoyu çekmemeniz gerekir. Bu video millet yararına olmaz. Dahası Devleti de karşına alırsın.  Bu da ne size ne de ideallerinize uygun olmaz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ABD Başkanı Biden ile yapacağı görüşme öncesi devletin itibarına da zarar verir" dedim.

Sayın Peker'de "Aslan Kardeşim iyi diyorsun da Tayyip ağabey beni çok iyi tanır, benim aileme ve çocuklarıma karşı Süleyman Soylu bu kadar çirkin saldırı yapmasına karşın Tayyip Ağabeyden hiçbir ses çıkmıyor bu nasıl bir şey. Ben ona Tayyip Ağabey derim. O beni çok iyi bilir vallahi çocuklarımın gözyaşı için dünyayı yakarım" deyince bende kendisine bir teklifte bulunup: "Ağabey gel seninle bir test yapalım. Olgunluk yaşının zirvesindesin, enerjinin ve hitabetinin zaten maşallahı var. Bilgi desen gani. Seninle günde altı saat canlı yayın yapalım desem kaç saat dayanırsın deyince "Vallahi bir gün dayanamam" deyince ben de kendisine ağabey işte sorunun cevabı da burada. Sen günde altı saat canlı yayına dayanamam derken Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan 5 yıldır nerede ise günde 6 saat bir nevi kameraların önünde gözetim altında tutuluyor. Sabah canlı yayında, öğlen canlı yayında, akşam hatta gece bile canlı yayında.  Bu bir gün değil iki gün değil hergün programı böyle.

Eski Tayyip Ağabeyini arama.

Sayın Erdoğan'ın etrafını saranlar O'na senin sesini duyurmuyorlardır. Eskisi gibi milletin sesini duyamıyor. Zaten nasıl duysun ki günde 20 saat kontrollü bir program içerisinde ne Ayşe Teyze'yi duyabilir ne de Ali Dayı'yı da duyabilir. Olaya böyle bakmak lazım ağabey. Sizi Sayın Cumhurbaşkanı ile karşı karşıya getirmek isteyenlere fırsat vermemeliyiz. Gazi Paşamıza da aynı oyunu oynamışlardı deyince Sedat Ağabey o an oyunun büyüklüğünü anlayarak;

İrfan kardeşim ben hiç bu yönden bakmamıştım. İyi ki seninle böyle bir dostluğumuz oldu" diyerek O an oyunun büyüklüğünü anlayan Peker, videoyu çekmekten vazgeçti.

Birkaç yıl önce herkesin yüzeysel bildiği olayın iç yüzünü sizlere anlattım.

Muhatapları yaşıyor. Allah hayırlı ömürler versin. Bizim sözümüzde tek kelime yalan olmaz. Yeri geldiği zaman 20 yıl önceki sohbeti kelimesi kelimesine hatırlarız, yeri geldiğinde de beş dakika önce sohbet ettiğim kişinin adını dahi hatırlayamam.

Kadim Türk Töresi ve Oğuz Soyunun Dirilişi için yemin etmiş bir kişi olarak her şeyini bu kutlu değerlere bina etmiş bir kardeşinizim.

Aldığım eğitimde tüm benliğimin temellerinde de bu vardır.

Bizim sözümüze kulak veren yol alır, sözlerimizi kulak arkası edenlerin de hallerini zaman ortaya koymaktadır.

Tüm bu izahatlardan sonra başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Dr. Devlet Bahçeli, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Sayın Ahmet Türk başta olmak üzere devletin ve milletin bekası için derdi olan herkese sesleniyorum: Lütfen önce kendinize, sonra millete dönünüz.

Oğuz Soyu ve Oğuz Töresinin kadim kalesi son çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Hocayı aranızdayken anlamamış olabilirsiniz. Fakat Allah'ın rahmeti sonsuzdur.

Yiğit düştüğü yerden kalkar.

Baş Hocanın makamı gönüller olsa da mezarı Akçaabat İlçesi Sarıtaş Mahallesi Şehitlik Tepesindedir. İlk adımı atacağınız yerde orasıdır. Yürürseniz millette arkanızdan yürür.

Milletimizin ve insanlığın kurtuluşu, ferahı, huzuru ancak ve ancak Prof. Dr. Haydar Baş'ın milli ekonomi modeli tezi ve iman-insan anlayışıyla mümkündür. İlk adımı atan bin yıl öne geçer.

Birçok alanda olduğu gibi bu alanda da Kerbela üzerine Kardeşlik yemini ettiğimiz Sayın Reis Sedat Peker'in öncülük edeceğine olan inancım tamdır.

Korkmaz İbrahim olan Nemrud'un ateşinden.

Gölgesinden korkanlar gün yüzüne çıkmasınlar.

İrfan Aydın / 8 Ağustos 2025

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.