Üçüncü Göz Gazetesi: Hakikate Adanan Bir Ömür: 30 Ağustos’un Ruhuyla Haydar Baş’ın Vasiyeti

Muharrem DEĞİRMEN /GÖZLEM
muharremdegirmen @ gmail.com

Milletlerin tarihinde bazı günler vardır ki, sadece takvimdeki bir rakamdan ibaret değildir. Onlar, bir ulusun dirilişine, iradesine ve var oluşuna mühür vurmuş günlerdir. Ağustos ayı, Türk milletinin böyle bir ayıdır. 26 Ağustos'ta Malazgirt'te Alparslan'ın beyaz kefeniyle açtığı Anadolu kapısı, 30 Ağustos'ta Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kazanılan Büyük Zafer ile ebediyen bu toprakları bize yurt kılmıştır. İşte bu yüzden Ağustos, sadece bir yaz ayı değil, Türk milletinin hafızasında "zaferlerin ve dirilişin ayı"dır.

Böylesine anlamlı bir dönemde, Prof. Dr. Haydar Baş'ın vasiyeti üzerine değerli ağabeyim Yusuf Karaca Hocam tarafından kaleme alınan "Hakikate Adanan Hayat" adlı kitabın okuyucuya ulaşması, rastlantı değildir. Çünkü Haydar Baş'ın hayatı da, tıpkı 30 Ağustos Zaferi gibi, direnişin ve istikametin adıydı. Bu eser, sadece bir insanın yaşam öyküsü değil, bir milletin istiklal ve istikamet yolculuğunun yeni bir halkasıdır.

Haydar Baş: Direnişin Adı, İstikametin Sesi

Haydar Baş, hayatı boyunca sıradanlığa direnen, günü değil yarını düşünen, gerektiğinde yalnız ama daima haklı yürüyen bir liderdi. Onun sözü, ağırlığıyla bir yemini andırırdı; susuşu bile çağlara ders niteliği taşırdı. Yusuf Karaca'nın kaleme aldığı satırlarda bu şahsiyet yalnızca bir insan olarak değil, bir pusula, bir istikamet rehberi olarak anlatılıyor.

Yusuf Karaca Hocamın seri olan kitap, klasik bir biyografinin ötesinde, bir dava bilincinin kaydıdır. Çocukluk yıllarından başlayarak, köyünün dağlarında koyun güden küçük bir çocuğun, milletine umut aşılayan bir lider oluşuna kadar geçen yolculuk aktarılırken, okuyucuya sadece bir hayat değil, bir inanç, bir mücadele, bir dava sunuluyor.

Atatürk ile Buluşan Bir Eser: "Hoş Geldin Atatürk"

Haydar Baş'ın en çok hatırlanan çalışmalarından biri olan "Hoş Geldin Atatürk", toplumsal hafızamızda özel bir yere sahiptir. Çünkü bu eser, Atatürk'ün şahsında milletimizin ortak değerlerini, kardeşliğini ve bağımsızlık ruhunu yeniden hatırlatır. Atatürk, emperyalist işgal güçlerine karşı bağımsızlığı kazanmış, Türk milletini esaretten kurtarmıştı. Haydar Baş ise onun mirasını çağımıza taşıyarak, "Atatürk bu milletin ortak değeridir" gerçeğini topluma haykırdı.

Bu bakımdan Yusuf Karaca Hocamın kaleme aldığı "Hakikate Adanan Hayat", yalnızca bir biyografi değil, aynı zamanda "Hoş Geldin Atatürk" ruhunun yeni nesillere aktarılmasıdır. Çünkü Atatürk'ün zaferlerle yoğrulmuş mücadelesi ile Haydar Baş'ın fikirleri aynı noktada birleşir: Bağımsız bir millet, güçlü bir devlet ve sarsılmaz bir iman.

Milli Ekonomi Modeli: Bağımsızlığın İktisadi Zaferi

30 Ağustos Zaferi, askeri bir bağımsızlık mücadelesiydi. Ancak Atatürk çok iyi biliyordu ki, bağımsızlık yalnızca cephede kazanılmaz; ekonomi de en az silah kadar önemlidir. Haydar Baş'ın dünyaya sunduğu "Milli Ekonomi Modeli" tam da bu anlayışın çağımıza yansımasıdır. Küresel adaletsizliklere meydan okuyan, milletlerin kendi kaynaklarıyla kalkınabileceğini gösteren bu model, Haydar Baş'ın fikir mirasının en önemli parçasıdır.

Bu model, yalnızca bir ekonomik reçete değil, bağımsızlığın iktisadi boyutudur. Nasıl ki Atatürk, Sakarya'da ve Dumlupınar'da bağımsızlık için savaş verdiyse, Haydar Baş da ekonomide bağımsızlık için bir model ortaya koydu. Bu bağlamda onun çalışmaları, 30 Ağustos'un ruhunu günümüz şartlarında yeniden üretmiştir.

Vasiyetin Gücü: "Evladım, Bu Kitabı Sen Yazmazsan Kimse Yazamaz"

Kitabın doğuş hikâyesi de başlı başına bir destandır. Haydar Baş, vefatından sadece yirmi gün önce, evinin bahçesinde dostlarının huzurunda Yusuf Karaca'ya dönerek şu tarihi cümleyi söylemişti: "Evladım, sen bu kitabı yazmazsan kimse yazamaz." Bu söz, sadece bir emir değil, aynı zamanda bir vasiyet, bir miras, bir ruh çağrısıdır.

Dolayısıyla "Hakikate Adanan Hayat" bir yayın projesi değil, bir ruh sözleşmesi, bir emanetin taşınmasıdır. Yusuf Karaca, bu kitabı kaleme alırken dünyevi bir kazanç değil, uhrevi bir vazife üstlenmiştir. Bu bakımdan eser, okuyucuya yalnızca bilgi değil, sorumluluk yüklemektedir.

30 Ağustos ile Bugün Arasında Bir Köprü

Her yıl 30 Ağustos'ta kutladığımız Büyük Zafer, bize bağımsızlığın bedelini hatırlatır. O gün Mehmetçik süngüsüyle, millet iradesiyle emperyalizmi Anadolu'dan söküp atmıştı. Bugün ise bağımsızlığın korunması, fikirde, ekonomide, kültürde verilen mücadeleyle mümkündür. Haydar Baş'ın hayatı ve vasiyetiyle yazdırdığı bu eser, işte bu mücadeleye çağrı niteliği taşır.

Atatürk'ün "Bağımsızlık benim karakterimdir" sözü ile Haydar Baş'ın "Milletim için, davam için, geleceğimiz için" anlayışı aynı istikamette buluşur. Bu yüzden "Hakikate Adanan Hayat", 30 Ağustos'un ruhunu bugüne taşıyan bir meşale, bir yol haritasıdır.

Bir Milletin Dirilişi

Bu kitap, yalnızca Haydar Baş'ı tanıyanların hatıralarını tazelemesi için değil; onu hiç tanımamış olanların da bir hakikati keşfetmesi için yazıldı. Çünkü hakikate adanan bir hayat, kişisel bir hikâye olmaktan çıkar, milletin ortak hafızasına kazınır. Bu satırlar, sadece bir ömrün günlüğü değil; bir milletin yeniden dirilişine, bir davanın ete kemiğe bürünmesine tanıklık ediyor Yusuf Karaca Hocamın eseri ile.

Her satırında bir ömür, her cümlesinde bir dava, her bölümünde bir milletin yeniden doğuşu gizli. Çocukluk yıllarının saflığından, fikir mücadelesinin çetin yollarına; dost sohbetlerinden, millet için ortaya koyduğu büyük projelere kadar her sayfa, bir adanmışlığın izlerini taşıyor. O izler, okuyucuyu kendi hayatına bakmaya, kendi davasını sorgulamaya, kendi hakikat yolculuğunu yeniden başlatmaya davet ediyor.

Tıpkı 30 Ağustos'un bize öğrettiği gibi, hakikat uğruna verilen mücadele bir milleti ayağa kaldırır, küllerinden yeniden doğurur. Sakarya'da, Dumlupınar'da zaferi kazandıran o ruh, yalnızca askeri bir deha değil, milletin iman gücü ve hakikat sevdasıydı. Atatürk'ün zaferlerle yoğrulmuş hayatı ile Haydar Baş'ın hakikate adanan ömrü, işte bu noktada buluşuyor. Biri silahla emperyalizmi yenmiş, diğeri fikir ve inançla çağımızın kuşatmalarına meydan okumuştur. Onlar, aynı zincirin iki halkasıdır; biri geçmişin bağımsızlık destanı, diğeri geleceğin diriliş çağrısıdır.

Bugün bu kitabı eline alan herkes, yalnızca bir biyografi okumayacaktır. Onlar, yaşanacak bir yürüyüşe davet edilecek, taşınacak bir emaneti omuzlarında hissedecek, yakılacak bir meşalenin ışığında kendi yolunu bulacaktır. Bu eser, okuyucuya sadece bilgi değil, sorumluluk yükler. Çünkü hakikate adanan hayatlar, bireylerin değil, milletlerin kaderini değiştirir.

Çünkü hakikate adanan hayatlar, kitapların sınırlarına hapsedilemez; onlar milletlerin ruhunda yaşamaya devam eder, nesilden nesile aktarılan bir iman, bir inanç, bir mücadele ruhu olarak varlığını sürdürür. Bu kitap, işte o ruhun canlı bir tanığı, bir millete bırakılmış yazılı bir vasiyettir.

Muharrem DEĞİRMEN / 27 Ağustos 2025

Muharrem DEĞİRMEN /GÖZLEM / diğer yazıları