HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 30 EKİM 2025, PERŞEMBE

YENİLENLER İTTİFAKI

29.05.2023 00:00
Şahsi egolarını toplumun geleceğinin üstünde görenlerin mağlubiyeti olan ve başından beri belli olan "Yenilenler İttifakı" nın kaybettiği bir seçim geride kaldı.

Millet iradesi bir kez daha Recep Tayyip Erdoğan diyerek Cumhurbaşkanını seçmiş oldu.

Ülkemiz için sonuçların hayırlı olmasını dilerken büyük bir başarı elde eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı kutluyorum.

Şimdi bizler bu yazımızda seçim süresince akıllarda kalanları, gözlemlerimizi ve Yenilenler İttifakını değerlendirelim.

İlk başta dediğim gibi yenilenler ittifakı millete kulak vermek yerine şahsi egoları ile yürüttüğü bir seçim kampanyasını geride bıraktı.

Bu CHP ve İYİ Parti'nin Orhangazi İlçe Teşkilatlarından tutun da Genel Merkezlerine kadar ukalalığa varan bir "Ben Bilirim" şımarıklığının adı olan ve işgal ettikleri makamları bırakması gerçeğini ortaya çıkaran bir seçim olmuştur.

Aslında en başından beri malumun ilanı olan bir seçim idi.

En son Pazar günü Veysel Üstün Muhtarımın Çiğköftem iş yerine uğradığımda orada ki görevli arkadaş bana "seçimi nasıl görüyorsun?" diye sordu.

Bende kendisine; "Kim alırsa alsın fark en fazla 5 puan olur ancak ben sonucun değişeceğini düşünmüyorum. Aynı şekilde Erdoğan ile devam eder…" cevabını verdim. Arkadaş orada sağ, tahminimde yanılmadım.

Çünkü başından beri sonucu belli olan bir seçimdi bu.

Neden?

Rahmetli Şaban Yapıcı Başkanımın; "Kavgalı evden ne kız alınır ne kız verilir" sözü tamda Millet İttifakı bileşenleri için söylenen bir söz adeta.

Çünkü;

Daha kendisi ile anlaşamayan, sürekli kavga edip kapris yumağına dönüp birbirleriyle geçinemeyen bir ittifaka ve adaya millet ülke yönetmesi için yetki vermez.

Hele hele buna "Ben kazanayım ne olursa olsun" mantığı ile İngiliz Uşaklarına verilen tavizlerle millet seni tercih etmez.

Seçmeni etkileyen en önemli faktör birbiri ile geçinemeyip ülkeyi yönetmeye talip olmalarıdır.

Bakın 14 Mayıs ilk tur seçimlerinden sonra özellikle İYİ Partililerin söylemlerini çok dikkatli okuyun.

2. Turda desteklemeyeceklerini resmen ilan ettiler.

En basit örneğini hemen 1. Tur sonrasında İYİ Parti'den Milletvekili seçilen Adnan Beker'in 17 Mayıs 2023 tarihinde katıldığı televizyon programındaki açıklamaları dikkat çekici idi. İYİ Partili Beker, "Bizim vatandaş, HDP-Kandil ilişkisi olan bir ittifaka yönelmedi. Olay bu kadar basit" ifadelerini kullandı. Aslında bugünkü 6'lı Masa toplantısının ardından İYİ Parti'nin görüşü netleşmiş olacak." şeklinde konuşması 2. tur için İYİ Partili kadroların tavrını ortaya koyan bir düşünce idi.

Çünkü çalışmadılar!!!

Çünkü ilk günden beri İYİ Partili seçmen Kılıçdaroğlu ismini istemedi, sindiremedi.

******

Elbette sadece İYİ Partili negatif bir sonucu ele alamayız. Buna kendilerine bile katkıları olmayan Deva Partisi ve Gelecek Partisi seçmen üzerinde geri adım atmasına neden olmuştur.

Çünkü;

Deva ve Gelecek Partisinin elinde Ergenekon ve Balyoz tiyatroları ile canından olan vatanseverlerin kanı vardır!

Çünkü;

Deva ve Gelecek Partisinin elinde Suriye'de Alevi düşmanlığı vardır!

Çünkü;

Deva ve Gelecek Partisinin elinde Suriye Bataklığına sürüklenmenin nedeni vardır!

Çünkü;

Deva ve Gelecek Partisinin elinde İngiliz emir erliği vardır!

Çünkü;

Deva ve Gelecek Partisinin elinde üniter yapıya düşman tavır ile özerklik sevdası vardır!

Çünkü;

Deva ve Gelecek Partisinin elinde Türklük ve Anayasa ile sorunları vardır!

Velhasıl Deva ve Gelecek Partisinin elinde millet namına hiçbir şey yoktur. Bu iki zararlı parti ile ilgili düşüncelerimi seçimden önce de yazmıştım, eski yazılardan bulup okuyabilirsiniz.

Dolayısı ile millet bu iki kımıl zararlısı partiye kocaman bir "Hadi Lan oradan" diyerek Kılıçdaroğlu'na "Yanlış yaptın" demiştir.

******

Milletin Kemal Kılıçdaroğlu'na "Hayır" demesinde ki en büyük etkende şüphesiz PKK bayraktarlığı yapan HDP ve Selehattin Demirtaş olayıdır. Terörle yan yana durulmasına ve açık desteğe millet hayır dedi ve seçimin sonuçlarını etkileyen en büyük etkendir.

Hatırlayın bu konuda özellikle İYİ Parti çekincelerini dile getirmiş ancak yine de koltuk uğruna masa da kalmaya devam etmişti.

Şu an ise İYİ Parti'nin, Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi sürecinde dile getirdiği çekincelerindeki haklılığın da sonuçlarla ortaya çıktığı vurgulanıyor. Hapisteki Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Millet İttifakı iktidarınca serbest bırakılacağı dile getirilmesi söylemi başta olmak üzere Kürt seçmene dönük çıkışların İYİ Parti tabanında rahatsızlık yarattığı tespiti yapılırken, Akşener'in masadan kalkıp tekrar oturmasının da bir başka olumsuz etken olduğu dile getiriliyor.

Dolayısı ile seçmen Kemal Kılıçdaroğlu'ma HDP mesajını da veto ederek net şekilde verdi.

******

Ha Saadet Partisini soracak olursanız aklıma sadece Sivas'ta 37 canın kanı olan kara kara adam!!! lar geliyor aklıma. Saadet Partisi seçimlere dahi girme cesaretini göstermeyerek milli görüşün Merkezi olmadığını ortaya koyup yeniden Fatih Erbakan'la Yeniden Refah Partisi milli görüşün Merkezi konumuna gelmiştir.

******

Gelelim Kemal Kılıçdaroğlu'na…

Bir başka yazıda sadece Kılıçdaroğlu'nu uzun uzun ele alacağım. Burada 2. turda öne çıkanlara kabaca bir göz atalım.

Öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu'na en başından beri karşı olan, hatta genel başkan olduğunda üyesi olduğum CHP ile ilişiğimi kesip gönül bağımın kalmadığı bir isimdir onu belirteyim, bilenler zaten çok iyi bilir bunu.

Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi kendileri Yeni CHP'li, bizler hala Atatürk'ün CHP'sindeyiz.

Günaydın demek isterim Kılıçdaroğlu'na…

Bırak seçimi bu güne kadar ağzına almadığın Türk Milliyetçiliği ve Atatürkçülük 14 Mayıs'tan sonra mı aklına geldi?

Bu güne kadar önemsemediğin ve partiden tavsiye ettiğin Ulusalcıları da göz önünde bulundurursak Türk Milliyetçiliği ve Atatürkçülük kavramlarını ağzına almanı seçmen 2. turda göstermelik tutumlarını yemedi.

Özetle millet takiyeye ve oy uğruna söylemlere hayır dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun kaybetmesinde en büyük etken başta Orhangazi'de de olduğu gibi medyadan dahi korkan CHP ve İYİ Parti teşkilatlarıdır.

En büyük etkende sürekli söylem değiştirip tutarsızlık politikalarının millete güven vermemesidir.

******

Gelelim kazanan aday Recep Tayyip Erdoğan'a…

Millet ilk turda bir uyarı verdi kendisine ve Erdoğan'ın seçmenin mesajını iyi okuması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıştıran ve ötekileştiren dil bir kenarıya bırakılmalıdır artık. Sayın Erdoğan Türkiye Yüzyılında artık sadece AK Parti Genel Başkanı olarak davranmayı bırakmalı ve seçmenin mesajına kulak vermelidir. Çünkü millet kutuplaşma ve kavgalardan gerçekten bıktı. Umarız bu konuda verilen mesaj net alınır.

******

Ve sonuç…

Bu seçimlerin kazananı Türk Milliyetçileri ve Türk Milliyetçiliği olmuştur. Her iki turda da seçmen bunu göstermiştir. Ülkemizin bölücü partilere muhtaç olmadığını aziz millet göstermiştir.

O parti, bu parti beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren tek şey Kadim Türk Milleti ve Türk Milliyetçiliğidir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi:

Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir. Benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.

Ne Mutlu Türküm Diyene!..

 
Muharrem DEĞİRMEN /GÖZLEM / diğer yazıları
•Orhangazi’de Cumhuriyetin İlk Nefesi 29 00:00:00.10.2025
•29 Ekim Kutlamalarına BERNA İL mührü 29 00:00:00.10.2025
•Siyasetin Kör Noktasında ki ORHANGAZİ 22 00:00:00.10.2025
•Zeytin Para Edecek mi? Zeytinyağı Piyasasında Ne Olacak? 14 00:00:00.10.2025
•Bu torakların sesi BÜLENT BAKIŞ 12 00:00:00.10.2025
•HASTALARIN UMUDU, SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SABRI TÜKENİYOR 08 00:00:00.10.2025
•Orhangazi’nin Canına Okuyanlara Son Uyarı 02 00:00:00.10.2025
•Suskunluğunuzun arkasında korku mu var, çıkar hesapları mı? 27 00:00:00.09.2025
•Orhangazi’de Adaletin Yeni Rotası 25 00:00:00.09.2025
•Gaziler Gününü kutlamak “VEFA” ile başlar 18 00:00:00.09.2025
•Belirsizlik büyüdükçe kuşku haklılaşır! 17 00:00:00.09.2025
•MHP’li Bozoğlu’ndan Kaymakama İstiklal Marşı çıkışı 08 00:00:00.09.2025
•Orhangazi’nin gölü kendine küsmüşken 03 00:00:00.09.2025
•Hakikate Adanan Bir Ömür: 30 Ağustos’un Ruhuyla Haydar Baş’ın Vasiyeti 29 00:00:00.08.2025
•Orhangazi Kent Konseyi Ortak Akıl mı, Ortak Çıkar Kulübü mü? 20 00:00:00.08.2025
•ORHANGAZİMETRELİ ARKADAŞLAR… 18 00:00:00.08.2025
•Yurt Yerini kime neden sattın Bekir Aydın? 12 00:00:00.08.2025
•SİYASETİN UMUDU, HALKIN SESİ BERNA İL 05 00:00:00.08.2025
•Birinci Vazifen’ Bursa’da Birlik Ruhunun İmtihanı Kalem burada biter; meydan, umuda kalsın. 05 00:00:00.08.2025
•ORHANGAZİ’NİN PART TİME SİYASETÇİLERİ 29 00:00:00.07.2025
•Kırsalın Şehirleştirilmesi mi, Hafızasızlaştırılması mı? 15 00:00:00.07.2025
•ZALİMLERİN DEĞİŞMEYEN SOYU VE HÜSEYİNLERİN DİMDİK DURUŞU 05 00:00:00.07.2025
•Bir Selam Kadar Uzağımızda Ölüm Bizler hep birlikte İyiyiz 02 00:00:00.07.2025
•İKİ YÜZ KARASI AYNA: A HABER VE HALK TV 28 00:00:00.06.2025
•Fazıl Say ile "İznik Türküsü"nün Ardından 25 00:00:00.06.2025
•Ustadan Eser Kaldı, Senden Ne Kalacak? 18 00:00:00.06.2025
•Orhangazi Ziraat Şubesi’nde Ne Oluyor? 18 00:00:00.06.2025
•Partideki 'Biz'den Olmayanlar' Meselesi 18 00:00:00.06.2025
•Mahkumlar ve Yakınlarının Umutlarıyla Oynanan İnfaz Oyunu 11 00:00:00.06.2025
•İznik’ten Ankara’ya Giden Yol Kağan Mehmet Usta 29 00:00:00.05.2025
•“İstanbul’da Suç Olan, Orhangazi’de Neden Normalleştiriliyor?” 13 00:00:00.05.2025
•Hakikati Yazmanın Bedeli 05 00:00:00.05.2025
•Orhangazi’de Eski Mezar Taşlarının Sahipsizliği ve Korunma İhtiyacı: Tarih ve Kültürün Yok Olma Tehlikesi 28 00:00:00.04.2025
•Bursaspor’un Diriliş Öyküsü 16 00:00:00.04.2025
•Hakikat bayrağı düşmez Âşıklar ölmez 14 00:00:00.04.2025
•Cezaevlerinde Adalet Krizi ve Yaklaşan Tehlike 09 00:00:00.04.2025
•Siyaset Tartışıyor, Halk Geçim Derdiyle Boğuşuyor 26 00:00:00.03.2025
•Türkiye ve Orhangazi'de kadın cinayetleri 07 00:00:00.03.2025
•RAMAZANLAR DEĞİŞMEDİ, İNSANLAR DEĞİŞTİ 05 00:00:00.03.2025
•Orhangazi’de BESAŞ Fırtınası Ekmeğin ve Adaletin Hikâyesi 25 00:00:00.02.2025
•Adaletin Peşinde İki Farklı Perspektif 18 00:00:00.02.2025
•Cemal Öner: Orhangazi'nin Milli Görüş Davasına Adanmış İsmi 09 00:00:00.02.2025
•Araştırmacı Gazeteci İrfan Aydın ve 3. Göz Medya’nın Uyuşturucu ile Mücadelesi: Yargı Reformuna Yön Veren Rapor 03 00:00:00.02.2025
•Büyükbaş Hayvancılıkta Kriz: Her Kalemiyle Gerçekler Kurbanlık Büyükbaş Hayvanın Gerçek Bedeli 29 00:00:00.01.2025
•Neler bırakmadık ki 2024’te! 01 00:00:00.01.2025
•Hani otopark spor kulüplerine verilecekti? 25 00:00:00.12.2024
•Müslüman coğrafyasında "Müslüman" arar olduk..! 17 00:00:00.12.2024
•Çalışma hayatında öncü bir kadın ŞÜKRAN ÇOKLAR GÜNDÜZ 16 00:00:00.12.2024
•Özge Demir: Hak Mücadelesinin Güçlü Sesi 10 00:00:00.12.2024
•Orhangazi Tarımına Yön Veren Bir Lider: Dinçer Dimrit 06 00:00:00.12.2024
•PAŞAPINAR’A VE HİZMETE ADANMIŞ BİR HAYAT: CAVİT TAŞ 04 00:00:00.12.2024
•Eğitim, Sanayi ve Sosyal Kalkınmada Öncü Orhangazi TSO 03 00:00:00.12.2024
•Biri anlatsın Ne oluyor bu ülkede? 18 00:00:00.11.2024
•Topuklu Efe Çalışıyor, muhalifleri sahte hesaplarla uğraşıyor 06 00:00:00.11.2024
•BASKF için neden Çetin Yıldız ve ekibi? 31 00:00:00.10.2024
•OKURUMUZDAN MEKTUP VAR!!! 09 00:00:00.10.2024
•Rakı-Balıktan sporcu ile ilgilenmeye fırsat bulamayan Osman Kılıç 16 00:00:00.09.2024
•Sevdası TÜRKİYE olanların adresi 03 00:00:00.09.2024
•Bursa Gençlik ve Spor’da Gökay AZAK büyük bir şanstır 14 00:00:00.08.2024
•Gürle üzerine yazmak 20 00:00:00.07.2024
•Akçe, spor malzemeleri ve Cem Gençoğlu 29 00:00:00.06.2024
•Rakı-Balık Osman Kılıç!!! 24 00:00:00.06.2024
•Orhangazi’nin Sözde Abdulhamid Han Sevdalıları 15 00:00:00.06.2024
•Çetin Yıldız ve BASKF 07 00:00:00.06.2024
•Siyaset vefa ister, vefa başarıyı getirir 05 00:00:00.06.2024
•Kız Meslek dediler, Kimya Lisesi Projesi yaptılar 31 00:00:00.05.2024
•Orhangazi siyaseti sil baştan 23 00:00:00.05.2024
•Hatipoğlu’ndan açıklama var… 20 00:00:00.05.2024
•19 Mayıs öncesi gençlere yapılan kabul edilemez 18 00:00:00.05.2024
•YILDIZ PARLAMADI, BEYGİR ŞAHLANMADI, ŞİMDİ SIRA ARPA’DA! 12 00:00:00.05.2024
•MUHTARLIKLARDA NELER OLUYOR? 18 00:00:00.04.2024
•ORHANGAZİ’DE “GÜLÜMSEMEK” İSTİYOR 15 00:00:00.04.2024
•ORHANGAZİ'NİN BEKA SORUNU BAKİ BEKÂR 04 00:00:00.04.2024
•Seçimin 'etkisiz elemanları' DEVA, Saadet, DP ve Gelecek 04 00:00:00.04.2024
•NEREDEN NEREYE? 20 00:00:00.02.2024
•KALDI MI GİDERAYAK DEVREDİLMEYEN BİR ŞEY? 11 00:00:00.02.2024
•BÜYÜK ACININ 1. YILINDA BURSA VE DEPREM 06 00:00:00.02.2024
•1 NİSAN 2024 SABAHI 05 00:00:00.02.2024
•İRFAN AYDIN’DAN DOĞRU ZAMANDA DOĞRU BİR İZNİK PAYLAŞIMI 05 00:00:00.02.2024
•ANKETLER BİTTİ, TARTIŞMALARI BİTMİYOR 05 00:00:00.02.2024
•Evet, ATATÜRK Ne Güzel Bir Geceydi! 01 00:00:00.02.2024
•MADEM SEVDANIZ "ORHANGAZİ"!!! 24 00:00:00.01.2024
•GAZETECİLİK VEFADIR VEFA… 16 00:00:00.01.2024
•HATİPOĞLU DP’DEN ORTAK ADAY MI? 12 00:00:00.01.2024
•EMRAH KEÇİCİ BAŞARISI 12 00:00:00.01.2024
•Neler bırakmadık ki 2023’te! 03 00:00:00.01.2024
•KAYBEDİLEN 2019 SEÇİMLERİ ve BUGÜN!!! 27 00:00:00.12.2023
•KASABA BİZİM KASABA 27 00:00:00.12.2023
•ZAFER PARTİSİ’NDE YÜKSEL AKBAYRAK SÜPRİZİ 27 00:00:00.12.2023
•BÖLEN DEĞİL, BİRLEŞTİREN 27 00:00:00.12.2023
•AKAN SUDA İKİ KERE YIKANMAZ PAZARKÖY’ÜN GARİP SEÇİM HALLERİ 20 00:00:00.12.2023
•ÖZGÜR ÖZEL ve KILIÇDAROĞLU ARASINDA FARK YOK 20 00:00:00.12.2023
•Siyaset ve koltuk neler yaptırıyor insana! 05 00:00:00.12.2023
•“KADRO YÖNETİR BAŞKAN HESAP VERİR” 05 00:00:00.12.2023
•MEYDANIN ELİ TELEFONLU SİYASETÇİLERİ 15 00:00:00.11.2023
•Anılarda Atatürk ve Orhangazi 10 00:00:00.11.2023
•KİM BU ÖĞRETMENLER? 08 00:00:00.11.2023
•BURSA’DA Kİ BÜROKATIMIZ SEMİH ÖZ 25 00:00:00.10.2023
•CHP HATİPOĞLU’NU ADAY YAPAR MI? 17 00:00:00.10.2023
•EĞİTİMCİNİN EĞİTİMDEN GEÇMESİ!!! 12 00:00:00.10.2023
Yorumlar
Kazım demirel
Her zaman kalemi keskin ve doğrudan olan yazılarına bir yenisi daha eklenmiş oldu. Noktasından virgülüne yazdıkların okuyanların büyük bir çoğunluğun duygu ve düşüncelerinin tercümanı olacaktır...
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.