HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 30 EKİM 2025, PERŞEMBE

CHP VE İYİ PARTİ’NİN GENÇLİK TAKİYESİ

03.08.2023 00:00
CHP VE İYİ PARTİ'NİN GENÇLİK TAKİYESİ

Yeni seçilen milletvekilleri içinde 30 yaşın altında 5 milletvekili var…

T.B.M.M. 28.Dönem'in 30 yaş altı milletvekilleri:

 Zehranur Aydemir (25) AK Parti, Rümeysa Kadak (27) AK Parti,  Beritan Güneş Altın (28) AK Parti,  Mesut Bozatlı (29) YSP,  Eyyüp Kadir İnan (30)

Seçimlerde sürekli gençlerden oy isteyen CHP ve İYİ Parti'nin listelerde seçilecek yerlere genç milletvekili adayı koymamasını nasıl açıklamalıyız…

Gençlerden oy istiyorsunuz ama listelerde gençlere yer vermiyorsunuz…

Özetle gençlik diyerek takiyye yapıyorsunuz sadece.

Gençler, millet ittifakına sanıldığı gibi yüksek oranda oy vermedi.





NEDEN ADAY YAPTINIZ?

 CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kaybedilen seçimlerinden ardından ilk kez canlı yayına çıktı…

Sözcü TV canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Şu anda en çok kullanılan kelime "değişim"

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem imamoğlu'na da yanıt verdi:

-Halk onları kendilerine hizmet etsin diye İstanbul'a, Ankara'ya, Adana'ya seçti. Siz buraları bırakın başka işlerle uğraşın; olmaz!

İyi de bu beledi başkanlarını Cumhurbaşkanı Yardımcısı yapıp il il gezdiren bizzat genel başkanın kendisi değil mi? Erzurum'da kafasına taş yedi İmamoğlu! O zaman kimse ne işi vardı Erzurum'da demedi! CHP liderinin açıklamaları çelişkiler yumağı çözmesi zor!



Kat yüksekliği arttıkça risk artıyor

Deprem tehlikesini ikiye ayırmalıyız. İlki eski mevcut binalar, ikincisi yeni yapılmış binalar ve şu anda devam eden inşaatlar. Deprem yönetmeliği 1999 Marmara Depremi'nden önce 1998 yılında çıktı. 1999 depreminden sonra herkes buna sarıldı. 1999'dan sonra yapılarda nervürlü demir ve hazır beton uygulandı. Yapı denetimi sistemi ise 2001 yılında 19 pilot ilde başladı. 2011'de de tüm Türkiye'de uygulandı. 1998'deki yönetmeliğin yenisi 2007, 2007'dekinin yenisi de 2018'de çıktı. 1999 yılından sonra hazır beton ve nervürlü demir yaygınlaştığı için depreme dayanıklı bina yapımı konusunda bir artıdır bu durum. Aslında 1999 bir milat. 2018 deprem yönetmeliği ise şu ana kadar çıkanların en iyisi."

Hasılı…

Depreme dayanıklı bina üretimi ve merkezi idare ile yerel yönetimlerin bu alandaki her adımı insan yaşamına değen hayati çalışmalar.

Hiçbir şey için geç kalınmış sayılmaz.

Yeter ki bilme inanalım, yeter ki yönetmeliklere uygun binalar üretelim, yeter ki toplumun doğru ve dürüst bireyi olmaktan vazgeçmeyelim…

Gerisi çorap söküğü gibi gelir.



Hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz

Çoklu zeka kuramlarının ortaya konduğu ve öğrenci merkezli eğitim ve öğretim sistemlerinin geliştirildiği günümüz dünyasına en yakın örneklerin tarihimizde Osmanlı Devleti'nde görülmüştür. Enderun mektebinde, burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz sözü ile herkesin farklı bir zekaya sahip olduğu ve öğrenci merkezli bir öğretimin verildiği vurgulanmıştır.

Enderun Mektebi, Osmanlı'da medresenin dışındaki en mühim eğitim kurumudur. Daha ziyade mülki ve askeri idareciler yetiştirir. Osmanlı merkez ve taşra bürokrasisine insan gücünü oluşturmak için kurulmuştur.

Bu söz ile anlatılmak istenen şudur: Öğrencilere eğitim verirken onların kapasitelerine göre, anlayacakları tarzda eğitim vermek gerekir. Aksi takdirde, öğrenci merkezli bir eğitim anlayışının olmaması, öğrenciler için bir zulüm haline gelecek ve başarısız bir nesil yetiştirecektir. Nasıl ki bir balık uçamazsa ve bir kuş yüzemezse, öğrencilere de kaldıramayacakları yükleri yüklememek gerekir.

Ve soru şu:

"Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz" yazısını biz ne zaman eğitim kurumlarımızın girişlerine yazacağız acaba?



Pazarköy'ün hafızası Şerafettin Aldemir

Basilinapolis

Pazar köy

Ve

1913 Orhangazi

Premetus diyarında

Nikaia gölünün

Batı yakasına

Göç hikayesi

Bizimki

Bir kuzey rüzgarı

19 yüzyılın sonları

Yeni diyar

Yeni hüzünler

Tutunmak ve yaşamak

Söylenceler

Biriktir dik

Kulaktan kulağa

Hikayelerimiz oldu

Düne dair bugünde

Hacı beyler,karahafızlar

Hafız aşır efendiler

Dağıstanlı

Şerif ustalar,Ziyaretten ustalar,Yakup efendiler(ama Yakup)

Kafkas cephesi ve şattülarap

Filistin ve seddülbeşir

Kore de

Kunuri ve Vegas

Yaşamak istedik

Sevgi ile yaşatmak için

Sabahattin Ali'nin

Selâm ında

Ruhu olmayan

Kasaba olduk

Şeyh Bedrettin destanın da

Bir karanlık ve derin göl idik

Ve

Nazım ca

Yaşamak tı

Dileğimiz insanca

"Yarin yanağindan gayri herşey ortak"

Olacaktı

Bedrettin ce

Yaşamakta halen

Dünya halleri içerisinde

Sevgili mavi...

ŞAL



Yüzlerci yıl geçti Kerbela'yı unuttuk mu?

Elbette hayır.

Ne unutacağız ne de o gün Hz. Hüseyin ve yarenlerine elini uzatmayan Ortadoğu coğrafyasında alınan beddua ile kan ve gözyaşı da eksik olmayacaktır.

Kerbela'dan günümüze zalime karşı Hüseyni ve Zeynebi duruşu sergileyenler asla tükenmemiş ve tükenmeyecektir. Lanet olsun Yezit'e , Muaviyeye ve Yezit ile Muaviye zihniyetini sürdürenlere.

Kerbela insanlık tarihinin ve İslam coğrafyasının gördüğü en can alıcı, sonraki tarihi süreci belirleyici katliamlardan birisidir. Bu katliamın iki sembol ismi vardır. Birisi Kerbela katliamının zalimi Yezit diğeri ise Kerbela katliamının mazlumu ve direnişçisi Hz. Hüseyin ile Zeynep Ana'dır.

Muharrem mâtemi, Rasûlullah'ın, Ehlibeyt'in ve tüm müminlerin mâtemidir.

Diyanet, bu mâtemi Hz. Hüseyin ve 72 yâranının Kerbelâ'da hunharca şehit edildiği saatte tüm camilerden Salâ'lar okutarak insanımızı haberdar etmelidir...

Koca koca hocalar ya haktan-hakikatten bihaber yahut melun Yezid'in safında hakka karşı dilini kılıç yapmış sallıyor.





 
Muharrem DEĞİRMEN /GÖZLEM / diğer yazıları
•Orhangazi’de Cumhuriyetin İlk Nefesi 29 00:00:00.10.2025
•29 Ekim Kutlamalarına BERNA İL mührü 29 00:00:00.10.2025
•Siyasetin Kör Noktasında ki ORHANGAZİ 22 00:00:00.10.2025
•Zeytin Para Edecek mi? Zeytinyağı Piyasasında Ne Olacak? 14 00:00:00.10.2025
•Bu torakların sesi BÜLENT BAKIŞ 12 00:00:00.10.2025
•HASTALARIN UMUDU, SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SABRI TÜKENİYOR 08 00:00:00.10.2025
•Orhangazi’nin Canına Okuyanlara Son Uyarı 02 00:00:00.10.2025
•Suskunluğunuzun arkasında korku mu var, çıkar hesapları mı? 27 00:00:00.09.2025
•Orhangazi’de Adaletin Yeni Rotası 25 00:00:00.09.2025
•Gaziler Gününü kutlamak “VEFA” ile başlar 18 00:00:00.09.2025
•Belirsizlik büyüdükçe kuşku haklılaşır! 17 00:00:00.09.2025
•MHP’li Bozoğlu’ndan Kaymakama İstiklal Marşı çıkışı 08 00:00:00.09.2025
•Orhangazi’nin gölü kendine küsmüşken 03 00:00:00.09.2025
•Hakikate Adanan Bir Ömür: 30 Ağustos’un Ruhuyla Haydar Baş’ın Vasiyeti 29 00:00:00.08.2025
•Orhangazi Kent Konseyi Ortak Akıl mı, Ortak Çıkar Kulübü mü? 20 00:00:00.08.2025
•ORHANGAZİMETRELİ ARKADAŞLAR… 18 00:00:00.08.2025
•Yurt Yerini kime neden sattın Bekir Aydın? 12 00:00:00.08.2025
•SİYASETİN UMUDU, HALKIN SESİ BERNA İL 05 00:00:00.08.2025
•Birinci Vazifen’ Bursa’da Birlik Ruhunun İmtihanı Kalem burada biter; meydan, umuda kalsın. 05 00:00:00.08.2025
•ORHANGAZİ’NİN PART TİME SİYASETÇİLERİ 29 00:00:00.07.2025
•Kırsalın Şehirleştirilmesi mi, Hafızasızlaştırılması mı? 15 00:00:00.07.2025
•ZALİMLERİN DEĞİŞMEYEN SOYU VE HÜSEYİNLERİN DİMDİK DURUŞU 05 00:00:00.07.2025
•Bir Selam Kadar Uzağımızda Ölüm Bizler hep birlikte İyiyiz 02 00:00:00.07.2025
•İKİ YÜZ KARASI AYNA: A HABER VE HALK TV 28 00:00:00.06.2025
•Fazıl Say ile "İznik Türküsü"nün Ardından 25 00:00:00.06.2025
•Ustadan Eser Kaldı, Senden Ne Kalacak? 18 00:00:00.06.2025
•Orhangazi Ziraat Şubesi’nde Ne Oluyor? 18 00:00:00.06.2025
•Partideki 'Biz'den Olmayanlar' Meselesi 18 00:00:00.06.2025
•Mahkumlar ve Yakınlarının Umutlarıyla Oynanan İnfaz Oyunu 11 00:00:00.06.2025
•İznik’ten Ankara’ya Giden Yol Kağan Mehmet Usta 29 00:00:00.05.2025
•“İstanbul’da Suç Olan, Orhangazi’de Neden Normalleştiriliyor?” 13 00:00:00.05.2025
•Hakikati Yazmanın Bedeli 05 00:00:00.05.2025
•Orhangazi’de Eski Mezar Taşlarının Sahipsizliği ve Korunma İhtiyacı: Tarih ve Kültürün Yok Olma Tehlikesi 28 00:00:00.04.2025
•Bursaspor’un Diriliş Öyküsü 16 00:00:00.04.2025
•Hakikat bayrağı düşmez Âşıklar ölmez 14 00:00:00.04.2025
•Cezaevlerinde Adalet Krizi ve Yaklaşan Tehlike 09 00:00:00.04.2025
•Siyaset Tartışıyor, Halk Geçim Derdiyle Boğuşuyor 26 00:00:00.03.2025
•Türkiye ve Orhangazi'de kadın cinayetleri 07 00:00:00.03.2025
•RAMAZANLAR DEĞİŞMEDİ, İNSANLAR DEĞİŞTİ 05 00:00:00.03.2025
•Orhangazi’de BESAŞ Fırtınası Ekmeğin ve Adaletin Hikâyesi 25 00:00:00.02.2025
•Adaletin Peşinde İki Farklı Perspektif 18 00:00:00.02.2025
•Cemal Öner: Orhangazi'nin Milli Görüş Davasına Adanmış İsmi 09 00:00:00.02.2025
•Araştırmacı Gazeteci İrfan Aydın ve 3. Göz Medya’nın Uyuşturucu ile Mücadelesi: Yargı Reformuna Yön Veren Rapor 03 00:00:00.02.2025
•Büyükbaş Hayvancılıkta Kriz: Her Kalemiyle Gerçekler Kurbanlık Büyükbaş Hayvanın Gerçek Bedeli 29 00:00:00.01.2025
•Neler bırakmadık ki 2024’te! 01 00:00:00.01.2025
•Hani otopark spor kulüplerine verilecekti? 25 00:00:00.12.2024
•Müslüman coğrafyasında "Müslüman" arar olduk..! 17 00:00:00.12.2024
•Çalışma hayatında öncü bir kadın ŞÜKRAN ÇOKLAR GÜNDÜZ 16 00:00:00.12.2024
•Özge Demir: Hak Mücadelesinin Güçlü Sesi 10 00:00:00.12.2024
•Orhangazi Tarımına Yön Veren Bir Lider: Dinçer Dimrit 06 00:00:00.12.2024
•PAŞAPINAR’A VE HİZMETE ADANMIŞ BİR HAYAT: CAVİT TAŞ 04 00:00:00.12.2024
•Eğitim, Sanayi ve Sosyal Kalkınmada Öncü Orhangazi TSO 03 00:00:00.12.2024
•Biri anlatsın Ne oluyor bu ülkede? 18 00:00:00.11.2024
•Topuklu Efe Çalışıyor, muhalifleri sahte hesaplarla uğraşıyor 06 00:00:00.11.2024
•BASKF için neden Çetin Yıldız ve ekibi? 31 00:00:00.10.2024
•OKURUMUZDAN MEKTUP VAR!!! 09 00:00:00.10.2024
•Rakı-Balıktan sporcu ile ilgilenmeye fırsat bulamayan Osman Kılıç 16 00:00:00.09.2024
•Sevdası TÜRKİYE olanların adresi 03 00:00:00.09.2024
•Bursa Gençlik ve Spor’da Gökay AZAK büyük bir şanstır 14 00:00:00.08.2024
•Gürle üzerine yazmak 20 00:00:00.07.2024
•Akçe, spor malzemeleri ve Cem Gençoğlu 29 00:00:00.06.2024
•Rakı-Balık Osman Kılıç!!! 24 00:00:00.06.2024
•Orhangazi’nin Sözde Abdulhamid Han Sevdalıları 15 00:00:00.06.2024
•Çetin Yıldız ve BASKF 07 00:00:00.06.2024
•Siyaset vefa ister, vefa başarıyı getirir 05 00:00:00.06.2024
•Kız Meslek dediler, Kimya Lisesi Projesi yaptılar 31 00:00:00.05.2024
•Orhangazi siyaseti sil baştan 23 00:00:00.05.2024
•Hatipoğlu’ndan açıklama var… 20 00:00:00.05.2024
•19 Mayıs öncesi gençlere yapılan kabul edilemez 18 00:00:00.05.2024
•YILDIZ PARLAMADI, BEYGİR ŞAHLANMADI, ŞİMDİ SIRA ARPA’DA! 12 00:00:00.05.2024
•MUHTARLIKLARDA NELER OLUYOR? 18 00:00:00.04.2024
•ORHANGAZİ’DE “GÜLÜMSEMEK” İSTİYOR 15 00:00:00.04.2024
•ORHANGAZİ'NİN BEKA SORUNU BAKİ BEKÂR 04 00:00:00.04.2024
•Seçimin 'etkisiz elemanları' DEVA, Saadet, DP ve Gelecek 04 00:00:00.04.2024
•NEREDEN NEREYE? 20 00:00:00.02.2024
•KALDI MI GİDERAYAK DEVREDİLMEYEN BİR ŞEY? 11 00:00:00.02.2024
•BÜYÜK ACININ 1. YILINDA BURSA VE DEPREM 06 00:00:00.02.2024
•1 NİSAN 2024 SABAHI 05 00:00:00.02.2024
•İRFAN AYDIN’DAN DOĞRU ZAMANDA DOĞRU BİR İZNİK PAYLAŞIMI 05 00:00:00.02.2024
•ANKETLER BİTTİ, TARTIŞMALARI BİTMİYOR 05 00:00:00.02.2024
•Evet, ATATÜRK Ne Güzel Bir Geceydi! 01 00:00:00.02.2024
•MADEM SEVDANIZ "ORHANGAZİ"!!! 24 00:00:00.01.2024
•GAZETECİLİK VEFADIR VEFA… 16 00:00:00.01.2024
•HATİPOĞLU DP’DEN ORTAK ADAY MI? 12 00:00:00.01.2024
•EMRAH KEÇİCİ BAŞARISI 12 00:00:00.01.2024
•Neler bırakmadık ki 2023’te! 03 00:00:00.01.2024
•KAYBEDİLEN 2019 SEÇİMLERİ ve BUGÜN!!! 27 00:00:00.12.2023
•KASABA BİZİM KASABA 27 00:00:00.12.2023
•ZAFER PARTİSİ’NDE YÜKSEL AKBAYRAK SÜPRİZİ 27 00:00:00.12.2023
•BÖLEN DEĞİL, BİRLEŞTİREN 27 00:00:00.12.2023
•AKAN SUDA İKİ KERE YIKANMAZ PAZARKÖY’ÜN GARİP SEÇİM HALLERİ 20 00:00:00.12.2023
•ÖZGÜR ÖZEL ve KILIÇDAROĞLU ARASINDA FARK YOK 20 00:00:00.12.2023
•Siyaset ve koltuk neler yaptırıyor insana! 05 00:00:00.12.2023
•“KADRO YÖNETİR BAŞKAN HESAP VERİR” 05 00:00:00.12.2023
•MEYDANIN ELİ TELEFONLU SİYASETÇİLERİ 15 00:00:00.11.2023
•Anılarda Atatürk ve Orhangazi 10 00:00:00.11.2023
•KİM BU ÖĞRETMENLER? 08 00:00:00.11.2023
•BURSA’DA Kİ BÜROKATIMIZ SEMİH ÖZ 25 00:00:00.10.2023
•CHP HATİPOĞLU’NU ADAY YAPAR MI? 17 00:00:00.10.2023
•EĞİTİMCİNİN EĞİTİMDEN GEÇMESİ!!! 12 00:00:00.10.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.