HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Basın Özgürlüğü

Basının, sansürün kaldırılış bayramını kutlamaya yüzü var mı?
Bugün 24 Temmuz, Türk Basını üzerinden sansürün kaldırılışının! Yıl dönümü. Dolayısıyla da Basın Bayramı. Peki basın bu bayramı kutlamayı ne kadar hak ediyor? İster yerel isterse de genel yayın yapan gazeteleri bir ele alın, göreceğiniz tek şey SANSÜRÜN DEVAM ETTİĞİDİR. Evet, yanlış okumadınız, basında sansür artarak devam ediyor.
 
26.07.2015 00:00
Basın Özgürlüğü
Basın Özgürlüğü
Bunu 23 yılını bu kutlu mesleğe vermiş bir gazeteci olarak yüksek sesle söylüyorum. Bugün neyin bayramı kutlanıyor. Basın sektöründe bugünkü bayramı kutlamaya hak kazanan kaç gazeteci vardır? Gazetecilik meslek olmaktan çıkmış, sektör haline dönüşmüştür. Sansür ise her alanda artarak devam ediyor. En büyük sansür kurumları yine basının içinde. Patronlar sultasının yanı sıra kraldan çok kralcılık yapan sözüm ona yönetici takımı. Otobüs muavinliğini bile yüzüne gözüne bulaştıracak tipler, basın kuruluşlarında yöneticilik oynuyorlar. Hem de eski devirlerin soytarılarını aratmayacak kadar dalkavukça. Sarı basın kartına tapanlardan tutun da kullandığı makinenin büyüklüğüyle çaka satanlara kadar birçok farklı tipleri görmek mümkün.

Kendi alçaklıklarına bakmadan küçük dağları kendilerinin yarattığını zanneden bu sefiller sansürün en ahlaksızcasını her gün uyguluyorlar. Bas parayı al kelemi. Sansür sadece siyasilere ya da şahıslara karşı uygulanmıyor. En büyük sansür yine meslektaşlarına karşı uygulanıyor. Şimdi bu adamcıklar kalkıp 24 Temmuz Basın Bayramını hiç yüzleri kızarmadan kutlamaya kalkıyorlar. Yazıklar olsun.

Her fırsatta söylüyoruz ilçemizde ve de ülkemizde basın yüzde on namuslu davranıp görevini yapsa, sorunlar yüzde doksan çözülmüş olur. Fakat maalesef yerelden genele basının içinde bulunduğu karanlık durum ortadadır. Aslında basını bu kadar ahlaksızlaştıran yine okur kesimidir. Bunu da unutmamak lazım. İki kişi bir araya gelse basını eleştirir, fakat aynı kişilerin yanına mesleğe yeni giren bir gazeteci bile gelse her ikisi de basın mensubuna karşı öylesi bir tavır içinde olur ki zannedersin karşısındaki mitolojik kahraman. Durum bu olunca da basının içine düştüğü mevcut durum katlanarak karanlığa doğru hızla sürükleniyor.

Sansürün kaldırılmasına herkesin taraf olması gerekir. Başta da basın emekçileri. Fakat kendisi sansürün adresi olanların bunu yapmaya yüzleri de olmaz güçleri de. Sansürden kim korkar bilir misiniz. Hayatını kubur içinde geçirenler. Kendinden emin olanın ne sansürden ne de güç merkezlerinden korkacak bir durumu olmaz. Bugün en kirli ittifaklar maalesef basın kuruluşlarıyla karanlık güçler arasında kuruluyor. Rüşvet, riyakârlık, sansür, örtbas, iftira gibi toplumu kemiren hastalıkların bir çoğunun kurgu merkezleri yine basın kuruluşlarıdır.

Basın bayramının yıl dönümünde böylesi bir yazıyı kaleme almaktan hicap duyuyorum lakin durum ortada maalesef.

Bu durum ülke genelinde böyle de ilçemizde farklı mı zannediyorsunuz. Bugün iki ayrı gazetede iki ayrı köşe yazısında basın bayramıyla ilgili karalanmış yazı okudum. İkisi de sansürün kaldırıldığı bugünde yazılarını sansürsüz yazamadılar. Kıpti'nin mert olanı, övünürken hırsızlığını söyler" misali arkadaşlar ilçemizdeki gazete sayısının çokluğundan bahisle ilçemizde beş günlük gazetenin yayın yaptığını belirtmişler. İyi de sayın beyler ilçemizde matruşka bebekleri gibi birbirinin aynısı günlük gazetelerin yanı sıra mesleğinin hakkını yerine getiren haftalık ve on beş günlük gazeteler de var. Daha yolun başında sansür yapmak da nenin nesi diyeceğim de demeye gerek yok. Küp içindekini sızdırır.

İlçemizdeki bir gazete sahibiyle bundan üç yıl önceki bir görüşmemizde iki kurum arasındaki çekişmenin artık sonlandırılması gerektiğini bizden talep etmişti bu acar meslektaşımız. Ben de bizim kavga etmek gibi bir hevesimizin olmadığını her zaman dostluktan ve de ahlak ilkeleri ölçüsünde yayından yana olduğumuzu söyledik. Buyurun sizi dinliyorum, teklifiniz nedir? Diye sorduğumdaysa aldığım cevap beni bir kez daha şok etti. Sayın arkadaşımızın teklifi aynen şöyleydi "Ben benim elemanlarla görüşeceğim. Bundan böyle artık senle ve de senin alanına giren kurumlarla ilgili olumlu ya da olumsuz hiçbir haber yapmayacaklar. Sen de bizim kurumlarla ve de bizimle ilgili olumlu ya da olumsuz haber yapma ki senle barışalım." Evet yanlış okumadınız, kelimesi kelimesine olay böyle. Biz de kendisine verdiğimiz cevapta " Arkadaş bizimle ilgili bilgi ve belgeye dayalı istediğiniz haberi yapabilirsiniz. Bizim sizden tek istediğimiz yalan ve iftira amaçlı yapılan haberlere son verilmesi ya da gönderdiğimiz düzeltme metinlerine gazetenizde yer verilmesidir. Bunun haricinde sizin kirli çamaşırlarınızın derdine düşmedik. Ama çare bırakmadığınız için bilgi ve belgeye dayalı canınızı yakan haberlere yer vermek zorunda kalıyoruz." Sonuç ne mi oldu. Söyleyeyim, arkadaşın nezaketsiz bir şekilde masasından bile kalmadan toplantı bitmiştir, gidebilirsiniz sözüyle görüşme sonlandırıldı. Tabi sonraları onların da üstünde yetkiye sahip esnaf aile büyükleri devreye girdiler de sorun kısmen çözülmüş oldu.

Şimdi bu zihniyette olan arkadaşların basın bayramını kutlamaya yüzleri varsa biz böyle bayram kutlamıyoruz. Bu yerelde böyleyse genelde çok daha vahim durumdadır…

Hüseyni / İrfan Aydın / 3. Göz GAZETESİ İmt. Shb
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.