HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Bir kez daha canımız yandı!

Üniversite öğrencisi olan Pınar Gültekin,Muğla'nın Ula ilçesinde 5 gün önce kaybolmuştu. Tüm ekiplerin arama çalışmalarına rağmen haber alınmayan genç kızın cansız bedenine 21 Temmuz günü ulaşıldı. Peki, Pınar Gültekin'in katili kim?

PINAR GÜLTEKİN KİMDİR?

Gültekin, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünde eğitim görüyordu. 16 Temmuz günü yalnız yaşadığı Ula ilçesi Akyaka Mahallesi'ndeki evinden çıktı ve sonrasında kendisine ulaşmak isteyen ailesi, telefonların cevapsız kalmasıyla korkuya kapıldı.

Abla Sibel Gültekin ile anne Şefika Gültekin, Muğla'ya gelerek, Akyaka Jandarma Karakol Komutanlığı'na kayıp ihbarında bulundu. Harekete geçen jandarma ve polis ekipleri, Pınar'ı bulmak için arama çalışması başlattı. Genç kızın son olarak Akyaka Mezarlığı civarı ile Menteşe ilçe merkezindeki AVM'de görüldüğü öğrenildi.

Olayla ilgili genç kıızn erkek arkadaşı C.M.A. gözaltına alındı. Edinilen bilgiye göre, kendisinden ayrılan kız arkadaşı ile yeniden barışmak isteyen C.M.A. tüm çabalarına rağmen Pınar Gültekin'i ikna edemeyince, Gültekin'i önce darbetti sonra ise öldürerek varille ormanlık alana attı. C.M.A. sorguda suçunu itiraf etti.

Bu haber bizim bir kez daha canımızı yaktı, bu şiddet neden engellenemiyor ? daha canımız kaç kez yanacak, engellenebilmesi için daha kaç kardeşimizin canını vereceğiz. Bugün aklımıza Neşet Ertaş'ın "Kadınlar insandır, biz insanoğlu" sözü geldi fakat insanlık bugün bir kez daha öldü! 3. GÖZ HRA

21.07.2020 00:00
Bir kez daha canımız yandı!
Bir kez daha canımız yandı!

Muğla'da ormanlık alanda cesedi bulunan Pınar Gültekin'in barışma teklifini reddeden eski sevgilisi tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Cinayeti itiraf eden eski sevgili, genç kızı barışma teklifini reddettiği için öldürdüğünü belirtti. 

 

Muğla'da kaybolduktan 5 gün sonra ormanlık alanda cansız bedeni bulunan Pınar Gültekin'in öldürülmesiyle ilgili gözaltına alınan şüphelinin, eski erkek arkadaşı C.M.A. olduğu öğrenildi. Şüphelinin bir süre önce kendisini terk eden Pınar ile yeniden birlikte olmak istediği ancak genç kızın reddetmesi üzerine cinayeti işlediği belirlendi.

 

BAĞ EVİNDE ÖNCE DÖVDÜ, SONRA BOĞDU

 

Yapılan araştırmalarla cinayetin detayları da ortaya çıkmaya başlandı. Edinilen bilgiye göre, şüpheli olay günü konuşmak için otomobiline aldığı Pınar'ı kendisine ait bağ evine götürdü. Burada çıkan tartışmada döverek darp ettiği Pınar, bayıldı. C.M.A. da genç kızı boğarak öldürdü.

 

 

CANSIZ BEDENİNİ VARİLE KOYUP TAŞIMIŞ

 

Eski sevgili C.M.A., Pınar'ın cansız bedenini de varile koyup ormanlık alana götürüp attı. Şüpheli C.M.A.'nın ilk ifadesinde cinayeti itiraf ettiği öğrenildi.

3. GÖZ HRA

 

Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.