HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

BTP lideri Baş'tan Kurban Bayramı mesajı

31.07.2020 00:00
BTP lideri Baş'tan Kurban Bayramı mesajı
BTP lideri Baş'tan Kurban Bayramı mesajı
Kurban Bayramı münasebetiyle yayımladığı kutlama mesajında paylaşmanın önemine dikkat çeken BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, birçok vatandaşın kurban kesecek imkândan mahrum olduğunu hatırlatarak, "Kestiğimiz kurbanları paylaşarak, milletçe birbirimize değer verdiğimizi ortaya koymalıyız" dedi

BTP lideri Baş'tan Kurban Bayramı mesajı



    



Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, idrak edeceğimiz Kurban Bayramı vesilesiyle bir kutlama mesajı yayımladı. Bu yıl Kurban Bayramı'nın hüzünlü bir şekilde idrak edildiğini ifade eden BTP lideri Baş, mesajında şunları kaydetti: "Öncelikle bizleri bir Kurban Bayramına daha kavuşturan Rabbimize (c.c.) hamd ediyorum. Bayramın Türk milletine ve tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce Allah'tan (c.c.) niyaz ediyorum. Kurban Bayramı'nın rahmet ve bereketinin sıkıntılarımızdan kurtuluşumuza vesile olmasını temenni ediyorum. Bu yıl Kurban Bayramı'nı bir kaç hüznü bir arada yaşayarak idrak edeceğiz. Bu bayram; öncelikle merhum Genel Başkanımız, mümtaz insan, gönül eri, Hakk dostu Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın aramızda olmadığı ilk Kurban Bayramı... Haydar Baş Hocamızın özlemini en derinden hissediyoruz ve kılcal damarlarımıza kadar yaşıyoruz. O'nsuz bir bayramın ne kadar hüzünlü geçtiğini geride bıraktığımız Ramazan Bayramı'nda bizzat yaşadık.



Hac'sız bir bayram



İkinci olarak Kurban Bayramı aynı zamanda Hac bayramıdır. Dünyanın dört bir köşesinden hacı adayları, koronavirüs salgını nedeniyle uzun bir aradan sonra bu yıl Müslümanların bu evrensel kongresinde bir araya gelemeyecek, dertleşemeyecek, dahası milyonlar Arafat'ta vakfeye durarak birlikte ellerini semaya kaldırmanın heyecanını ve günahlardan arınmanın muştusunu yaşayamayacak. Ancak Suudi Arabistan'ın içinden sınırlı sayıda insan hacı olabilecek. İslam tarihinde nadiren gerçekleşen bu acı durumun hüznünü yaşıyoruz.



Salgının yaşattığı hüzün



Üçüncü olarak salgın nedeniyle yüz binlerce insanımız işini kaybetti; özellikle işçi ve esnaf kesiminden milyonlarca vatandaşımızın gelirleri ciddi ölçüde azaldı. Salgın kaynaklı belirsizlikler nedeniyle genelde dünya, özelde Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntılar ciddi ölçüde tırmanış gösterdi. Tüketici talebi azaldı. Özellikle böylesi zor zamanlarda Prof. Dr. Haydar Baş'ın sistemleştirdiği Milli Ekonomi Modeli'nde yer alan 'Vatandaşlık Maaşı' gibi formüllerin, çözüm yollarının ne kadar hayati olduğunu bir kez daha yakinen anlamış olduk.



Kurban ibadeti Allah'a yakınlaştırır



Prof. Dr. Haydar Baş, "Kurban ibadeti Allah'a yakınlaşmaya vesiledir. Kurban kesmekten maksat Allah'ın rızasıdır. Kurban, en çok sevilen şeylerin Allah yolunda icabında verilmesi, feda edilmesi gerektiğini sembolize eder" ifadelerini kullanmıştır. 1927 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi Hoca'ya hazırlatılmış Cuma hutbesinde de kurban konusunda şu mesajlar verilmektedir: "Ey hali vakti yerinde olan kimseler; sakın fakirlere ve muhtaçlara karşı katı yürekli davranmayın! Onlara acıyın! Ey cemaat, erkek, kadın her kimin borcundan, geçineceğinden fazla sikkeli sikkesiz, külçe halinde veya başka bir şekilde yirmi miskal veya daha fazla altını varsa, dinimizde o kimse kurban kesmek için zengin sayılır. Ey kurban kesmek kendine vacip olan kimseler, sakın kurban pahalıdır, kurban kesmem demeyin. Peygamber Efendimiz, 'Hali vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, camimize yaklaşmasın' buyurmuşlardır."



Paylaşmak önemsemektir



İçinde bulunduğumuz şartlar, bu sene çok sayıda vatandaşımızın sevabı büyük bu ibadeti ifa edebilme imkânından mahrum olduğunu ortaya koymaktadır. Bu da dinimizin gereği bu Kurban Bayramı'nda paylaşmaya daha fazla önem vermemiz gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Paylaşmak, önemsemektir. Bu kurban bayramında kestiğimiz kurbanları paylaşarak, milletçe birbirimize değer verdiğimizi, birbirimizi önemsediğimizi ortaya koymalıyız.



Baş Hoca'sız ikinci bayram



Son olarak biz de Bağımsız Türkiye camiası olarak, Liderimiz Prof. Dr. Haydar Baş'ın olmadığı, buruk, ikinci bir bayram geçiriyoruz. O'nun yürüdüğü, 'milli ve dini bütünlük' yolunda yürüyüşümüze devam edeceğiz. 'Dini bütünlüğümüzü milli bütünlüğümüzün, milli bütünlüğümüzü dini bütünlüğümüzün teminatı' olarak gören Baş anlayışa, sımsıkı sarılıyoruz. Çünkü milletimizin ve devletimizin bekası, buna bağlıdır. Merhum Genel Başkanımız, Atatürk'e sahip çıkmayı 'Bağımsız Türkiye' camiasına vasiyet olarak bıraktı. O'nun bu vasiyetine sahip çıkacağımıza, BTP Genel Başkanı olarak söz veriyorum. "Ben ve kadrom; Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk tam bağımsızlıktır, Atatürk birleştirici harçtır" demeye devam ediyoruz. Çünkü Atatürk'e sahip çıkmak, vatana sahip çıkmaktır.



Atatürk etrafında kenetlenmeliyiz



Ülkemiz, içerden ve dışarıdan büyük tehlikelerle karşı karşıyadır. Bu tehlikeleri bertaraf etmenin yolu, Atatürk'ün etrafında kenetlenmekten geçer. Geleceğinizi, ekonomiden anlamayanlara, ilerisini göremeyenlere, ülkenin içine sürüklendiği oyunları fark edemeyenlere kurban etmeyin. Bu ülkenin anneleri, 'Ev Hanımı Maaşı', bu ülkenin çocukları 'Çocuk Maaşı' almalıdır. Bu ülkenin her bir ferdi, 'Vatandaşlık Maaşı' almalıdır. Çünkü bu ülke, dünyanın en zengin kaynaklarına sahip ülkesidir. Çünkü bu millet, her şeyin en güzeline layıktır. Sahibi olduğumuz kaynaklar nedeniyle bu ülkede kavga eksik olmuyor. Birbirilerini yemekten, kaynaklarını düşünmesinler isteniyor. Bağımsız Türkiye Partisi olarak biz, bütün bu oyunların üstesinden gelecek tek adresiz. O yüzden bizimle olun. Hak ile olun. Haklı ile olun. Hakk'a emanet olun. Kurban Bayramımız mübarek olsun" Kaynak: Yeni Mesaj Gazetesi
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.