HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

Yalova Cennettir

Vefa Salman: "Eğer bu Dünya'da bir cennet varsa orası da Yalova'dır"
 
26.07.2015 00:00
Yalova Cennettir
Yalova Cennettir
Yalova'nın il oluşunun 20. yıldönümü dolayısıyla Yalova Kent Konseyi tarafından düzenlenen ve Yalova Belediyesi ile Yalova Valiliği'nin destek verdiği kongre, Lova Otel'de gerçekleştirildi.  Kongreye Yalova Valisi Selim Cebiroğlu, Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, TBMM Eski Başkanı Hikmet Çetin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eski Bakanı Yaşar Okuyan, Yalova'nın geçmiş dönem valileri Nihat Özgöl ve Yusuf Erbay, ilçe belediye başkanları, il protokolü, sivil toplum kuruluşları başkanları ve çok sayıda davetli katıldı.

Kongrenin açılış konuşmasını yapan Kent Konseyi Başkanı Şükrü Önder; "Yalova il oldu neler oldu diye hep kendi içimizde tartışıyorduk. İl olmanın çeşitli özelliklerini gördük. Yalova'nın meşhur kaymakamı vardı. Türkiye'nin idaresinde tabii ki kaymakamların önemli rolü var ancak daha yetkili olan valiyle tanıştık. Üniversiteyle tanıştık. Şehrin gelişmesine yön veren kesinlikle üniversitelerdir. Daha önce görev yaptığım illerde üniversitelerin şehri nasıl değiştirdiğini bizzat gözlemlemiş birisiyim. Artılarımız olduğu gibi eksiler de var. Sistemden kaynaklanan aksaklıklar olduğu gibi şahısların da yanlışları olabilir ama bunları aşarsak Yalova güzel bir tabloya kavuşacaktır. Yalova'nın il olduktan sonra görev yapan tüm valilerimize teşekkür ediyorum. Özellikle 5 yıl birlikte çalıştığım sayın Yusuf Erbay'a teşekkür ediyorum. Yine özellikle deprem esnasında üstün gayretinden dolayı adını tüm Türkiye'ye duyuran sayın Yaşar Okuyan bakanımıza teşekkür ediyorum. Yalova'da güzel şeyler olacak biraz daha kenetlenmemiz lazım." dedi.

"Cennet Yalova'nın Ya Üstünde Ya Altında…"

Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman ise yapmış olduğu konuşmada Yalova'nın cennet gibi bir şehir olduğunu vurguladı. Başkan Salman, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "Yalova konumu gereği çok özel bir coğrafyada. İstanbul, Bursa, Kocaeli'ye 40 dakika uzaklıktayız. Körfez Köprüsü hızla ilerliyor. İllerin havaalanına ihtiyacı vardır ama Yalova'nın havaalanına ihtiyacı yok. Sabiha Gökçen Havalimanı Pendik feribotuyla 1 saat. Büyükşehirlerde havalimanlarına 1 saatte ulaşmak mümkün değilken köprü bitince ulaşım 15 dakika olacak. Türkiye'nin en küçük yüzölçümlü ili ama ne güzel ki %59'u orman, 5 ilçemizin denize kıyısı var. Eski Valimiz Yusuf Erbay'ın projesinin adında olduğu gibi bir yanımız yeşil, bir yanımız mavi. 2 tane kaplıcamız var. Mustafa Kemal'in özel çabalarıyla dünyada örneği çok az olan aynı zamanda bir botanik bahçesi olan Termal. Bir diğeri ise il olduktan sonra bize geçen Armutlu. Kimse kusura bakmasın her konuşmamda söylüyorum böyle bir memleket Dünya'da yok. Eğer bu Dünya'da bir cennet varsa orası da Yalova'dır. Mustafa Kemal, 'Yalova Benim Kentimdir' demiş. Çok sevdiği de bir il. Ankara ve İstanbul'dan sonra en çok zaman geçirdiği il. Üç köşkünün bulunduğu tek il Yalova. Termal'de Yaveren Köşkü, Yürüyen Köşk ve TİGEM'de bulunan Baltacı Köşkü. Birçok özelliğiyle Yalova gerçekten büyük bir il. Rahmetli dedemin babama söylediği şu cümleyi vurgulamak istiyorum: Ben bulamadım cennet Yalova'nın ya üstünde ya altında…"

Çetin: Yalova'da Bulunmaktan Dolayı Çok Mutluyum

TBMM Eski Başkanı Hikmet Çetin ise Yalova'nın il olma süreciyle ilgili geçmişten bilgiler verdi. Yalova'nın il olması gerekliliğini vurguladı. Yalova'dan davet alıp, programa katılmaktan dolayı memnuniyetini ifade eden Çetin konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Yalova konumu gereği sıkışmıştı. Geçmişte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir kentti. Bana göre biraz acele bir kararla İstanbul'a bağlanmış. Küçük bir ilimiz ama kilometrelerce sahili var. Yalova yeşil bir kent, çiçek ve süs bitkileri kenti. Lütfen Yalova'yı bu güzelliğiyle koruyun."

Konuşmaların ardından geçmiş dönem milletvekilleri ve valilerine hizmet şükran plaketi ve hediye takdim edildi.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.