HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

Haydar hocadan tarihi mektup

Haydar Hoca'dan tarihi mektup
Bağımsız Türkiye Partisi genel Başkanı ve Milli Ekonomi Modeli Tezinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş, seçim öncesi ülkedeki tüm seçmenlere tarihi nitelik taşıyan bir mektup yazdı. İşte o tarihi mektup;
 
05.06.2015 00:00
Haydar hocadan tarihi mektup
Haydar hocadan tarihi mektup
Prof. Dr. Haydar Baş



Sevgili kardeşim!

7 Haziran Pazar günü sandık başındasın.

Yakandaki rozetin ne olursa olsun bu sefer kendin için, ailen, vatanın, bayrağın için Bağımsız Türkiye Partisi'ne oy vermeni bekliyorum.

BTP, ülkemiz insanının en temel sorunu olan geçim derdinin çözümünü bulmuş tek partidir.

Bugün Rusya ekonomisine yön veren benim tezimdir.

Milli Ekonomi Modeli, 120'yi aşkın ülkede uygulanırken, bu nimetten neden Türk insanı istifade etmesin?

Milli Ekonomi Modeli, Rusya lideri Putin'i 2013 ve 2014'te yılın lideri seçtirdi; Yunanistan'da SYRIZA'yı iktidara taşıdı.

Haydi milletim! BTP'yi iktidar et, bolluğa, refaha kavuşalım.

5000 TL asgari ücret vereceğim.

1500 TL ev hanımlarına maaş vereceğim.

15000 TL doğum ikramiyesi vereceğim.

250 TL çocuk maaşı olacak.

1000 TL vatandaşlık maaşı alacaksınız.

İşçi, memur, emekli, kadın, erkek, genç, yaşlı kardeşlerim, bunlar sizin hakkınız. Hakkınıza sahip çıkın!

Neden mi?

Türkiye'nin kaynakları Türk milletinin de ondan.

Yıllık 2 trilyon TL gayrı safi milli hâsılamız var.

3 katrilyon dolarlık maden rezervlerimiz emisyonun genişletilmesi için devreye konacak.

Vergilerden 500 milyar TL gelirimiz olacak.

Enerji gelirlerimiz 200 milyar TL olacak.

Biz, ülkenin kaynaklarını ayakkabı kutularına koymayacağız, millete pay edeceğiz.

Biz, ülkenin kaynaklarını yabancılara peşkeş çekmeyeceğiz, size vereceğiz.

Sizleri açlığa, fakirliğe mahkûm edenlere karşı BTP'ye oy verin.

Bugün projelerimizi 'biz de para veririz' diyerek çalanlar, size hiç birini veremez.

Milletin olanı millete vermek için icazeti okyanus ötesinden değil, milletten almak gerekir.

Bugün icazet için huzurunuza gelen tek lider benim.

Ben Allah'ın adamı, sizin kardeşinizim.

BTP, sivil asker birliğinin; devlet millet kaynaşmasının, bir bilek bir yürek olmanın adıdır.

Hünkâr Hacı Bektaş, Anadolu yaylasındaki Keldanileri, Yezdanileri, Kürtleri, Türkleri, Ermenileri, Süryanileri, Boşnakları, Lazları, Çerkezleri İslam hamuru ile yoğurup bir millet, Müslüman Türk milleti haline getirmiştir.

Biz biriz, bir milletiz, bir yüreğiz.

Bu ülkenin Güneydoğusunda yaşayan bir ailenin aile reisinin 5000 TL asgari ücret, annesinin 1500 TL ev hanımı maaşı, delikanlı gencimizin 1000 TL vatandaşlık maaşı ve 250 TL de çocuk maaşını aldıklarını düşünelim. Dört nüfuslu bu ailenin ayda geliri 7750 TL eder. Böyle bir geliri olan ailenin çocuğu bundan sonra dağa çıkabilir mi? Aile buna müsaade eder mi?

Devleti baba olmuş ona sahip çıkmıştır. Baba devlete milleti baş kaldırır mı? Asla mümkün değildir.

Sınavsız üniversiteye girecek delikanlının sosyal imkânları da sağlandığında dağa çıkması mümkün mü?

Bugün Anadolu'yu İslamlaştıran Alevi kardeşlerimiz bilinçli bir şekilde dışlanmaktadır. İmam Ali sevdalısı bu canların yeri BTP'dir.

Ehl-i Beyt Üniversitesi'ni açacağım, Alevi dedeler maaşa bağlanacak, cemevleri ibadethane statüsüne kavuşturulacak, cemevleri için hazineden yer tahsis edilecektir.

Atatürk'ün kurduğu laik, demokratik, hukuk devletini, üniter yapımızı yıkmaya, Türk kelimesini ortadan kaldırmaya, bütünlüğümüzü bozmak isteyenlere karşı BTP'deyiz!

Atatürk'ün cumhuriyeti emanet ettiği gençler,

BTP sizlere sınavsız üniversite imkânı veriyor. Harçlar kaldırılacak, her öğrenciye burs vereceğiz, 30 yaş üzeri beklemeli olanlar hızlandırılmış eğitimle mezun edilecek, her gencin mezun olduğunda işi hazır olacak, iş garantisi veriyoruz.

Bizim zamanımızda Türkiye bir şantiyeye dönecektir: ZİRAAT MÜHENDİSLERİNE, kadro bekleyen ÖĞRETMENLERİMİZE kadro garantisi BTP'den, ÇİFTÇİ kardeşim, oyunu BTP'ye at, 5 yıl mazotun, gübren, elektriğin bedava olacak,  HAYVANCILIKLA uğraşan kardeşim, sizlere '0' faizli çok uzun vadeli kredilerle sahip çıkacağız, ülkemize giren ithal etin yerine hayvancılığımızı tekrar ayağa kaldıracağız.

NAKLİYECİLERE ve TAKSİCİLERE müjde! BTP sizlere araçlarınızı yenilemeniz için '0' faizli uzun vadeli krediler verecek.

Türk Milleti için yazdığım Milli Ekonomi Modeli'nden istifade etmek sizin hakkınız.

Hakkınıza sahip çıkın!

Prof. Dr. Haydar Baş

Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.