HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 05 KASIM 2025, ÇARŞAMBA

Ülkemizde tarım ve hayvancılık gerileyince domuz ticaretinde zirveye oturduk,

05.11.2025 00:00
1970'li ve 80'li yıllarda kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olmakla övünürken, 2020'li yıllarda saman ithal edip domuz eti ticaretinde öne çıkan bir ülke haline geldik. Bu gidişatın son aşaması, domuz etine cevaz verecek sapkın fetvaları kolayca bulabilecek bir yapıya ulaşmaktır. Tarım ve hayvancılık, bir ülkenin en önemli stratejik üretim alanlarıdır. Bir ülkede tarım ve hayvancılık ne kadar gelişirse, dışa bağımlılık o kadar azalır.

Bugün "briç topluluğu" olarak adlandırılan, yeni dünyanın fikir öncülüğünü yapan milli ekonomi modeli tezinin sahibi Profesör Doktor Haydarbaş, tarım ve hayvancılığın en az silah sanayisi kadar önemli olduğuna dikkat çekerek, "silahsız savaşabilirsiniz, fakat aç kalınca savaşamazsınız" derdi. Halka aç kalmış bir milletin elinde ne kadar güçlü silah olursa olsun, savaşma kabiliyeti kalmaz. Ülkemiz yedi iklimin görüldüğü, dünyanın en nadide bölgelerinden biridir. Kadim medeniyetlerde "verimli hilal" olarak anılan Mezopotamya'nın kalbi bizim coğrafyamızdadır. Ülkemizde her mevsim tarım ve hayvancılık yapılabilmektedir.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sanayileşme, madenlerimizin işletilmesi, eğitim, tarım ve hayvancılığı birbirinden ayırmadan eş zamanlı hamlelerle ayağa kaldırmıştır. DİGEM projesi, yakın zamana kadar ülkemizi tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten ülkeler arasında üst sıralara yerleştirmiş, dünyaya örnek bir proje olarak öne çıkmıştır.

AK Parti hükümetlerinin göstermelik yatırımlarıyla geçen dönemlerde tarım ve hayvancılık giderek gerilemektedir. Ülkemizin artan et ihtiyacı ya Ankuslar gibi yapay kaynaklarla ya da Avrupa ülkelerini bile geride bırakan domuz üretim, ithalat ve ihracatıyla karşılanmaktadır. Türkiye gibi nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman ve tarih boyunca domuzla arasına mesafe koymuş bir ülkenin domuz eti üretimi ve tüketimiyle anılır hale gelmesi büyük bir sorun teşkil eder. AKP döneminde kasaplık hayvan statüsüne alınıp üretimi ve tüketimi teşvik edilen domuz maalesef birçok alanda gıda maddesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

İngiliz Sömürge Bakanlığı'nın 19. yüzyıl başlarında aldığı kararların, milletimizi Orta Asya'ya sürme ve kararlı hedeflerini gerçekleştirme stratejisinin bir parçası olarak, Türklere domuz eti tüketimini alıştırma hedefi taşıdığı iddiası ileri sürülmüştür. Bu konuya bakınız: Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı eseri. İngiliz Sömürge Bakanlığı'nın bazı kararlarının günümüzdeye kadar etkili olduğu iddiaları, zina ve ahlaki çöküntü, uyuşturucu, alkollü içki tüketiminin yaygınlaştırılması, domuz eti tüketimine alışma, rüşvetin normalleştirilmesi ve sapkın tarikatların etkinleşmesi gibi başlıklarla ilişkilendirilmiştir. Nitekim ilk hedefleri olan Şii-Sünni çatışmasını başaramayınca, bölgedeki nüfuzlarını güçlendirmek için farklı stratejiler denedikleri argümanları da literatürde yer almaktadır.

Şimdi ise iddia edildiği üzere sırada, milletimizi açlığa veya domuz eti tüketimine bağımlı hale getirmek vardır. Bu oyuna gelmemeli; dini ve milli bütünlüğümüze vurulan bu darbeyi bir an önce bertaraf etmeliyiz. Ülkemizde bilinçli ve milli bir tarım ve hayvancılık politikası uygulansaydı, 80 milyon vatandaşımızı değil, 800 milyon insanı besleyecek kapasite ve verimlilikte olmamız mümkündü. Yeter ki millete domuz etini reva görenlere değil, kuzu ve dana etini reva görenlere kulak verelim.

Ülkemiz üç bir yanı denizlerle çevrili, gölleri deniz büyüklüğünde potansiyele sahip olmasına rağmen balık tüketiminde dahi dışa bağımlı hale geldik. Eğer bazı ticari etiketlerin Ankus etleri gibi ürünlere dayanarak pazar oluşturması engellenmezse, et tüketiminde giderek dışa bağımlı bir tabloyla karşılaşacağız. Otellerde domuz eti servisinin yaygınlaşması, sucuk ve salam gibi işlenmiş ürünlerde domuz etine yer verilmesi yaşam tarzımıza ve gıda güvenliğimize ağır darbe vuracaktır.

Ülkemizde tonaj açısından domuz eti üretiminin sığır eti üretimiyle yarışır hale gelmesi; barbunya, mercimek, nohut gibi bakliyatın, uydu üretiminin dışarıdan sağlanması, saman dahi ithal edilir duruma düşmemiz; şeker pancarı üretiminin devlet tarafından kısıtlanması ve halkın kalite ve içeriği belirsiz ürünlerle beslenmeye zorlanması büyük bir tehlikedir. Ata tohumlarımızı kullanmak bir yana bulundurmanın bile sıkıntı yarattığı, bazı tohumların genetik müdahaleye maruz kaldığı iddiaları ve hatta balık ıslahında yabancı genetik yapıların karıştığı yönündeki endişeler, durumun ciddiyetini gösterir. Bu veriler ışığında, tarım ve hayvancılığı 20 yıldır neredeyse yok olma noktasına getiren iktidara kırmızı kart göstermek bir çıkar yol olabilir.

Tarım ve hayvancılıkta milli politikalar üretmeliyiz. Acilen bir seferberlik ilan edilerek, bir yıl içinde üretim miktarımızı üç kata çıkaracak kapsamlı hamleler planlanmalıdır. Tarım arazilerimiz boş duruyor; bu arazileri ranta değil üretime kazandırmalıyız. Yaylalarımız turizm adı altında istismar edilmek yerine, hayvanlarımızın kadim tarihten beri özgürce dolaştığı, yayılıp üreyebildiği alanlar olarak korunmalıdır. Sadece yaylalarımızı doğal hallerinde bırakıp başıboş koyun, sığır ve atları serbest bıraksak bile birkaç yıl içinde et ihtiyacımız önemli ölçüde karşılanır. Doğa yırtıcılarına verilmiş paydan geriye kalan, bereketiyle herkese yeter de artar bile. Allah koyuna bereket vermiştir.

Domuz ise İslam inancına göre necis kabul edilir; pislik ve haramla ilişkilendirilir. Onun üretimi, taşınması ve tüketimi dini ve hukuki açıdan tartışmalı kabul edilir. Buna teşvik vermek veya karşı çıkmamak, birçok insanın vicdanında da kabul görmez. Eskiden domuz konusunda toplumda daha fazla hassasiyet varken, son yıllarda bazı meseleleri normalleştirir durumdayız. Sonuç olarak, tarım ve hayvancılığı milli güvenlik meselesi olarak ele almalı ve buna göre çözüm üretmeliyiz.

Orhangazi'de dahi tarım ve hayvancılık her geçen yıl geriye gitmektedir. Köylerde hayvan sayısı azalmışken, şehir merkezlerinde hayvancılıkla bağı zayıf nüfus artmaktadır. Uyuşturucu sorunu yaygınlaşmış; yolsuzluk, arsızlık ve ahlaki çöküş normalleşiyormuş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Yerel düzeyde bile belediyenin eski kadrolu imamının kimi toplumsal sorunlarda toplumla karşı karşıya getiren davranışları ve bunun dava süreçlerine dönüşmesi, yerel vicdan ve dayanışmanın zedelenmesine yol açmaktadır. Eğer toplumun hassasiyetlerini bilip gözetmesi gereken başka dinî kimlikli kişiler de benzer yönelimler sergiler ve domuz eti üretimi ya da tüketimi konusunda fetva verme eğilimine girerlerse, bundan şaşırmamak gerekir. Allah bizleri ahir zaman fitnelerinden korusun.

Tarım ve hayvancılığı güçlü, bağımsız ve milli bir programla ayağa kaldırmak öncelikli görevimiz olmalıdır. Araziler üretime açılmalı, yaylalar eski fonksiyonlarına kavuşturulmalı, ata tohumları ve yerli ırklar korunmalı, hayvancılık desteklenmeli ve gıda politikaları milli çıkarlar gözetilerek yeniden düzenlenmelidir. Bu adımlar atılmadıkça, sadece ekonomik değil, toplumsal ve kültürel bağımsızlığımız da tehlikeye girecektir.

 
İrfan AYDIN / HÜSEYNİ / diğer yazıları
•Ülkemizde tarım ve hayvancılık gerileyince domuz ticaretinde zirveye oturduk, 05 00:00:00.11.2025
•2012 yılında Son Kale Cumhuriyet yazım nedeniyle soruşturma geçirdiğimi biliyor muydunuz? 29 00:00:00.10.2025
•MILLETVEKILLERİNE AÇIK ÇAĞRI 22 00:00:00.10.2025
•Sayın milletvekillerimize açık çağrımızdır 20 00:00:00.10.2025
•Terörsüz Türkiye sürecinin sefasını terörist başı Öcalan sürerken cefasını adli mahkumlara çektiriyorlar! 14 00:00:00.10.2025
•Adli mahkumları teröristlerin olmayan insaflarına terk edemezsiniz 07 00:00:00.10.2025
•Bu ülkeyi eşkıya ilan edilenlerin kurtardığını unutuyorlar 02 00:00:00.10.2025
•Gaziler Günü, siyasetin ayrıştırıcı diliyle değil, milletin ortak vicdanıyla anlam bulmalıdır 19 00:00:00.09.2025
•Derin NATO’nun “ÇETİN” ekibi Kılıçdaroğlu’na karşı birleşti 17 00:00:00.09.2025
•Terörsüz Türkiye için şehit ailelerinden destek isteyen Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a çağrımız: Lütfen siz de davalılarınızla barışın 10 00:00:00.09.2025
•Suriye’den sonra şimdi de Gazze’den mi sığınmacılar geliyor? 03 00:00:00.09.2025
•Allah Atatürk için dua etmeyi nankör kullarına nasip etmez 29 00:00:00.08.2025
•Kılıç Alilerin Atatürk’e yaptığını şimdilerde Erdoğan’a yapıyorlar 12 00:00:00.08.2025
•Terör Destekçileri tahliye edilirken adli mahkumlar bir yatakta 3 kişi yatırılıyor 29 00:00:00.07.2025
•Bu dünyadan bir Kadriye Teyze gelip geçti 29 00:00:00.07.2025
•“Nereden Çıkarttın Sen Bunu İrfan Aydın?” 15 00:00:00.07.2025
•İran, bu savaşı Kasım Süleymani’yi sattığında kaybetti 18 00:00:00.06.2025
•Terörist başı sözünde dururken Adalet Bakanı sınıfta kaldı 11 00:00:00.06.2025
•Hukuk Siyasetin Fahişesi, Basın da Metresi Olursa ülke felakete sürüklenir 01 00:00:00.06.2025
•Irz Düşmanları Rahatsız oluyorlar diye Gazetecilik yapmayalım mı? 29 00:00:00.05.2025
•Bu Milletin Ölüsü Bile Savaş Meydanında Yerini Alırken Dirilerine Ne Oluyor! 18 00:00:00.05.2025
•Bu topraklarda Bizans'ın değil, Selçuklu'nun çift başlı kartalı hüküm sürer 13 00:00:00.05.2025
•Korkmaz İbrahim Olan Nemrut’un Ateşinden 05 00:00:00.05.2025
•Canı Yananlar Beklesin... 16 00:00:00.04.2025
•Gitti Canımın Cananı… 14 00:00:00.04.2025
•KADİR GECESİNİ BİLİR MİSİNİZ? 26 00:00:00.03.2025
•Orhangazi’yi Kimse Sahipsiz Zannetmesin! 12 00:00:00.03.2025
•Ehl-i Beyt'in kadın modeli Hz. Fâtıma 07 00:00:00.03.2025
•Çocuklara Karşı Suç İşleyenlerden “Suça Sürüklenen Çocuklar” İçin Anlayış Bekliyoruz! 25 00:00:00.02.2025
•Durdurun bu cinayeti 12 00:00:00.02.2025
•Ne yaparsalar yapsınlar vatan evlatlarını yıldıramayacaklar 03 00:00:00.02.2025
•Şehitler Ölmez, ya Vatan?.. 29 00:00:00.01.2025
•Uyuma Orhangazi! Orhangazi’nin Geleceği FETÖ’den sonra şimdi de MENZİL tarikatına PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR!!! 21 00:00:00.11.2024
•Adaletin Bulunmadığı Yerde Herkes Suçludur /Hz. Ali 03 00:00:00.09.2024
•Köpek yavrusuna hazret diyenin selamı İmam Ali'ye erişmez 16 00:00:00.07.2024
•Siyasete Yaranmak İçin Yapılan Tutuklamalar Ülkenin Huzurunu Bozuyor! 07 00:00:00.07.2024
•Devlerin Lokması, Devletin Kamburu HEKTAŞ! 26 00:00:00.06.2024
•Doğu Türkistan’ın da Filistin’in de Kurtuluşu Kerbela’yı Anlamaktan Geçer 15 00:00:00.06.2024
•Gemport’u Kâra Geçiren Sendika Borusan Port İçin Neden Tehlike Olsun! 10 00:00:00.06.2024
•Kerbelanın hesabı görülmeden İslam Âlemi huzur bulmaz...! 31 00:00:00.05.2024
•İşçi Çocukları da İşveren Çocukları Kadar Sevimlidir! 23 00:00:00.05.2024
•Bu Milletin Ölüsü Bile Savaş Meydanında Yerini Alırken Dirilerine Ne Oluyor! 19 00:00:00.05.2024
•Orhangazi Siyasetinin ANNUNNAKİLERİ! 12 00:00:00.05.2024
•HEPİMİZ BİRAZ ÇOCUK OLSAYDIK NE OLURDU!? 23 00:00:00.04.2024
•Millet Kavga Değil Hizmet Bekliyor 18 00:00:00.04.2024
•Şimdi Orhangazi İçin Sözü Olanların Sözünü Dinleme Zamanı 04 00:00:00.04.2024
•Hırsızlara OY Vermeyin! 27 00:00:00.03.2024
•Bir Olursak Destan Yazarız 18 00:00:00.03.2024
•"Meclise Bir Deli! Lazım" dediniz Bağımsız Belediye Meclis üyesi Adayı Olduk 22 00:00:00.02.2024
•İnsanı Ölümden ECELi Korur! 11 00:00:00.02.2024
•Satılmış Basınla Neler Yapılmaz ki! 05 00:00:00.02.2024
•Uyuşturucu Baronlarının Veletleri Keyif Sürecek Diye Ilıca’yı Peşkeş mi Çekmek İstiyorlar! 24 00:00:00.01.2024
•Kapıkulu Olmayı Marifet Zannedenler 10 Ocak Özgürlük Ruhunu Anlayamazlar 16 00:00:00.01.2024
•Katmer Cinayetine SESSİZ KALANLAR Altın İçin Kıyamet Koparıyorlar! 12 00:00:00.01.2024
•Bu Kavga Oğuz Soyu İle Dönme Soyunun Kavgasıdır 03 00:00:00.01.2024
•Vatan Evlatları Siyasiler Şov Yapsınlar Diye Şehit Olmuyorlar! 27 00:00:00.12.2023
•Çaresizseniz Çare Sizsiniz 20 00:00:00.12.2023
•İYİ Parti Havlu mu Attı Göz mü Kırpıyor! 11 00:00:00.12.2023
•Gayrimeşru yaşantısı olanlar yönetime talip olmasınlar! 05 00:00:00.12.2023
•Orhangazi’ye Kıymayın Efendiler! 24 00:00:00.11.2023
•Porno Fotolarıyla Yapamadıklarını Sahte Hesapla Yapmaya Kalktılar! 15 00:00:00.11.2023
•Peygamberin Vasiyetine İhanet Ettiğimiz Gibi Atatürk’ün de Vasiyetine Uymadık! 10 00:00:00.11.2023
•Erzurumlular Dernek Yönetimi Susarak Bu Ayıbı Kapatamazlar! 08 00:00:00.11.2023
•Kendi İşlerinde Başarısız Olanlar Marmarabirlik’e Sarıyor 25 00:00:00.10.2023
•3.Göz Medyaya Yapılan Operasyonların Yüzde Biri Çetelere Yapılsaydı Ülke Güllük Gülistanlık Olurdu 17 00:00:00.10.2023
•Hakkını Aramayan Şereflerini de Kaybeder 12 00:00:00.10.2023
•Gençlerin BAŞ BELASI; Sanal Kumar ve Tefecilik 26 00:00:00.09.2023
•Soylu’nun SOYTARISI da Çocuk Por..cusu Çıkmış! 19 00:00:00.09.2023
•Vefası Olmayanın KURTULUŞu da Olmaz! 09 00:00:00.09.2023
•Şahsıma Yapılan Her Yanlışı Affedebilirim Lakin Değerlerime Yanlışı Kabul Etmem 06 00:00:00.09.2023
•Zafer Bayramında Atatürk’ün Sır Katibi Deli Halit Paşayı Anlamak… 29 00:00:00.08.2023
•Ne Yani Haksızlık Karşısında Dilsiz Şeytan mı Olalım!? 16 00:00:00.08.2023
•Destek Sizden Cesaretle Olayların Üzerine Gitmek Bizden 10 00:00:00.08.2023
•Orhangazi’nin 25 Yıldır Çözülemeyen Sorunu EMNİYET BİNASI 03 00:00:00.08.2023
•3.Göz Medya Neden Çetelerin Hedefinde!? 28 00:00:00.07.2023
•Dağ Zannettiğimiz Meğerse Gölgesinde Koca Bir Şehir Kurulan Gemiymiş! 14 00:00:00.07.2023
•Çeteler Rahatsız Oluyor Diye Gazetecilik Yapmayalım mı! 27 00:00:00.06.2023
•Suçumuz Milletin Namusuna Sahip Çıkmak Mı! 12 00:00:00.06.2023
• “Arlıyı Öldürür Bir Saman Çöpü / Arsıza Süngü de Batmıyor Oğul” 30 00:00:00.05.2023
•Bu Milletin Ölüsü Bile Savaş Meydanında Yerini Alırken Dirilerine Ne Oluyor! 18 00:00:00.05.2023
•Kim Seçilirse Seçilsin Görevimiz Gereği Muhalif Basın Olmaya Devam Edeceğiz! 14 00:00:00.05.2023
•Allah Eşekleri Sırtımızda Taşıyalım diye Yaratmadı! 08 00:00:00.05.2023
• Can Yakanlar Canlarının Yanacağı Günü Beklesinler! 01 00:00:00.05.2023
•Beni Düşmanlarım Diriltirken Sırtımda Taşıdıklarım Hançerliyor! 17 00:00:00.04.2023
•Gitti Canımın Cananı… 14 00:00:00.04.2023
•Bu Seçim Mandacılar Arasında Geçecek Gibi Görünüyor! 10 00:00:00.04.2023
•Adalet İstiyoruz, Suç Mu!? 03 00:00:00.04.2023
•Bu Topraklarda Radikalizme Yer Yoktur! 23 00:00:00.03.2023
•Bir Olursak Destan Yazarız 20 00:00:00.03.2023
•Reis Sedat Peker Ne Zaman Konuşacak! -1- 13 00:00:00.03.2023
•Adalet İstemek ve de Namuslu Olmak Suç mudur!? 10 00:00:00.03.2023
•Siyasiler Aradan Çekilseler Halkın Sorunları Kalmaz 04 00:00:00.03.2023
•Emaneti Ehline Vermek 03 00:00:00.03.2023
•Deprem Değil İhmaller ve Vefasızlıklar Öldürüyor!!! 01 00:00:00.03.2023
•Sinan Ateş Cinayetinde MHP Yönetimi Nihayet Doğru Adım Atmaya Başladı! 28 00:00:00.02.2023
•Üç Kuruş İçin Annesine Kıyan Polis Kaç Paraya Ülkesini SATAR!? 27 00:00:00.02.2023
•Af Etmeyen Af Beklemesin 26 00:00:00.02.2023
•Bu Kavga Oğuz Soyu ile Dönme Soyunun Kavgasıdır 25 00:00:00.02.2023
•Çocuklarımız TORBACILARIN, Basın Mensupları da Siyasallaşmış Adliyelerin İnsafına mı Terk Edildi! 24 00:00:00.02.2023
•Ehl i Beyt sevgisi olmayanın Resule vefası da olmaz 20 00:00:00.01.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.