HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 30 EKİM 2025, PERŞEMBE

Vefası Olmayanın KURTULUŞu da Olmaz!

"Ey Türk Oğuz Beyleri! Milleti işitin. Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız toprak delinmedikçe, ey Türk milleti, senin ilini, töreni kim bozabilir!" Bilge Kağan
09.09.2023 00:00
Binlerce yıllık kadim Türk Töresi der ki "Oğuz Türk Töresi Kıyamet Sabahına Kadar Hüküm Sürecektir" onun içindir ki Bilge Kağan Atamız "Ey Türk Oğuz Beyleri! Milleti işitin. Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız toprak delinmedikçe, ey Türk milleti, senin ilini, töreni kim bozabilir" diyerek bu hakikati tüm insanlığa haykırmaktadır. Şimdi birileri çıkmış imkansızı başaracakmış! Şaşarım onların olmayan akıllarına. Şeytan bile bunun hayalini kurmamış, sadece kendisine uyanları yoldan saptırmak için Tanrı'dan süre istemiştir.

Durum böyleyken TBMM eski Başkanı Sayın İsmail Kahraman'ın kürek çekmesi boşunadır. Ya da fesli delilerinin uğraşması ne fayda verdi ki şimdi fessiz delilerin uğraşması fayda verecek onlara! Neymiş efendim beyefendi şehirlerin kurtuluş günü kutlamalarından rahatsızlık duyuyormuş, öyle bir işgal de kurtuluş da yokmuş! Haklı olabilir. İnsanları baskı altında tutmanın manası yoktur. Baskı süreci insanların kimliklerini saklamasına neden olmaktan başka bir şeye yaramaz.

Ben rahmetlik anacığımdan öğrendiğim yol budur.  Onun için de yönetim anlayışımın temelini bu anlayış oluşturur. Bugüne kadar da hiç yarı yolda bırakmadı beni. Çocukken rahmetlik anacığım ile fasulye harmanı sonrası kabuklarından fasulyeleri ayırdıktan sonra tozu toprağı uçsun diye hafif rüzgârlı bir ortamda fasulyeleri yukarıdan döker, böylece içindeki tozu toprağı rüzgârın etkisiyle uçar ve geriye safi fasulyeler kalırdı. Tabi bu işlem esnasında fasulyelerin içinde yine kabuk parçaları ve ufak tefek otlar kalırdı. Ben bunları da ayıklamak için uğraş verince cennet mekân anacığım da "Oğlum, boşuna kendini yorma. Ne kadar uğraşırsan uğraş yine de içinde yabancı madde kalır. Yemek yaparken fasulyeyi bolca suyun içine koyunca o içindeki yabancı maddelerin hepsi suyun üstüne çıkarlar. Böyle ne yaparsan yap onları ayıklayamazsın. Kendilerini saklarlar. Ama suyun rahatlığında gevşeyince hepsi su üstüne çıkar" derdi. Çocukluğumun bu anısı benim hayatımı şekillendirmemde ölçü olmuştur. Yol ürümek istediğim yoldaşlarıma ya da çalışma arkadaşlarıma aynı yöntemi uyguluyorum. Bir iki aylık aşırı gevşeklik, serbestlik ve de sevgi yüklemesi. Hem de hayatlarında hayal edemeyecekleri kadar. İşin başında bizimle ilgili işimizde ne kadar disiplinli olduğumuzu sağır sultan bile bilir. Fakat işe girince bir anda her yer elemana açılır. Baş tacı edilir. Tüm yasaklar kaldırılmış gibi yapılır. İnanın bu yöntem en iyi eğitim almış ajanlara bile uyguladım yine başarılı oldum. Anında gevşeyip içlerindeki tüm hastalıkları dışarı buruyorlar. Tabi ki tedavi edilebilir olanların da hastalıklarını gördüğümüz için bir ay sonra tedaviye başlıyorsun. Baskı ve disiplin insanların içlerinde sakladıkları gizli niyetlerin ortaya çıkmasını geciktirir ve de içerden sizi kemirirler.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bu yöntemi sıklıkla kullanmıştır. Mesela, aşırı komünist eğilimi gösterenlere önce parti kurdurup yasal zeminde bu eğilimde olanları ortaya çıkarmış, sonrasında da Karadeniz'in ılık suları ile buluşmalarını seyretmiştir. Yine irticai faaliyet içinde olanlara da aynı yöntemi uygulamıştır. İçinde isyan eğilimi olanlara da. Bir yandan da bu eğilimlere cehaletleri nedeniyle meyledenleri tedavi etmek için eğitim seferberliği başlatmıştır. Yol belli yordam belli. Fakat gerek tek parti dönemi gerekse de darbeler gölgesinde ağır aksak yürüyen demokrasi döneminde bu tür niyetler hep saklanmıştır. Şimdi Ak PARTİSİ HÜKÜMETLERİ sayesinde bu şımarıkları yeniden tanıyoruz. Aşırı rahatlığın verdiği aptalca güven duygusuyla hırsızlık yapanlar da rahat yapıyor, ülkeyi bölmek isteyenler de hilafet istiyoruz diyenler de sığ fikirlerini rahatlıkla ortaya koyuyorlar. İşte sayın İsmail Kahraman'ın o hezeyan dolu açıklamalarını bu kapsamda ele almak gerekiyor. Ver suyu, fasulyenin içindeki çürükler, güve vurmuşlar su üstüne çıksınlar. Sonrası zaten kolay. Herkes atasının yolundan gider. Adama göre kurtuluş yoksa, dedesi Yunan ordularını işgalci görmemiş demektir. Zorlamanın manası yoktur. Yapılacak iş suyun üstüne çıkmış olan çürük fasulyeleri ortamdan uzaklaştırmaktır. Vefası olmayanın kurtuluşu da olmaz. Bunları kurtarmak da mümkün değildir. Zihniyetleri işgal altında. Bu tipler için vatan "dayak yemedikleri yerdir" lakin bizim için vatan, anadır, yardır, sevdadır ve de imandır. Anlayacağınız sizi anlamayanları anlamaya çalışmakla vakit geçirmeye gerek yok. Dedelerine yaptığımızı torunlarına da yapmak en güzeli vesselam.

Halit Paşasız Kurtuluş Kutlaması Olmaz!

Şu Orhangazi ne talihsiz bir kasaba! Yönetenlerde vefasızlık kökten geliyor. Tabi ki ne kadar kökleri varsa! Önce Orhangazi'nin kadim yerlilerinin mezarlarını yerle yeksan ederek 50 – 60 yıllık mezarları yerli halk mezarı diye yutturmaya çalıştılar.sanki Orhangazi'de hayat 100 yıl önce başladı. Onsan önce aileler burada yaşamıyormuş! Ya hu arkadaş! En yerliciyim diye nara atanlara bakın en fazla 100 yıl önce bu ilçeye göç etmişler. Oysa ki ovada hala daha 1000 yıllık zeytin ağaçları var. Gedelek mezarlığında bin yıllık selvi ağaçları vardı. Her ne kadar onlara kıymışlarsa da kökleri orada duruyor. Mezarda selvi varsa orası Türk mezarlığıdır. Yani 1000 yıl önce burada Müslüman Türkler vardı ve de mezarları hala daha duruyor. O zaman neyin kafasını yaşıyor bu arkadaşlar.! Anlayan beri gelsin. Mezar tahribatıyla başlayan vefasızlık Deli Halit Paşa saygısızlığı ile devam ediyor. Bu bölgelerin kurtuluşunu Deli Halit Paşa gerçekleştirdi. Atatürk'ün sır katiplerinden ve de Kurtuluş Savaşımızın en önemli Kahramanlarından olan Deli Halit Paşa, Çanakkale'den Erzurum Kongresine, Sivas Kongresinden Büyük Taarruza kadar her alanda Atatürk'ün yanından hiç ayrılmayan çok özel bir yiğittir. Orhangazi'yi idare edemeyenlerin bunu anlaması da imkansızdır. Ne diyelim. Allah nankörlerin şerrinden korusun.

 
İrfan AYDIN / HÜSEYNİ / diğer yazıları
•2012 yılında Son Kale Cumhuriyet yazım nedeniyle soruşturma geçirdiğimi biliyor muydunuz? 29 00:00:00.10.2025
•MILLETVEKILLERİNE AÇIK ÇAĞRI 22 00:00:00.10.2025
•Sayın milletvekillerimize açık çağrımızdır 20 00:00:00.10.2025
•Terörsüz Türkiye sürecinin sefasını terörist başı Öcalan sürerken cefasını adli mahkumlara çektiriyorlar! 14 00:00:00.10.2025
•Adli mahkumları teröristlerin olmayan insaflarına terk edemezsiniz 07 00:00:00.10.2025
•Bu ülkeyi eşkıya ilan edilenlerin kurtardığını unutuyorlar 02 00:00:00.10.2025
•Gaziler Günü, siyasetin ayrıştırıcı diliyle değil, milletin ortak vicdanıyla anlam bulmalıdır 19 00:00:00.09.2025
•Derin NATO’nun “ÇETİN” ekibi Kılıçdaroğlu’na karşı birleşti 17 00:00:00.09.2025
•Terörsüz Türkiye için şehit ailelerinden destek isteyen Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a çağrımız: Lütfen siz de davalılarınızla barışın 10 00:00:00.09.2025
•Suriye’den sonra şimdi de Gazze’den mi sığınmacılar geliyor? 03 00:00:00.09.2025
•Allah Atatürk için dua etmeyi nankör kullarına nasip etmez 29 00:00:00.08.2025
•Kılıç Alilerin Atatürk’e yaptığını şimdilerde Erdoğan’a yapıyorlar 12 00:00:00.08.2025
•Terör Destekçileri tahliye edilirken adli mahkumlar bir yatakta 3 kişi yatırılıyor 29 00:00:00.07.2025
•Bu dünyadan bir Kadriye Teyze gelip geçti 29 00:00:00.07.2025
•“Nereden Çıkarttın Sen Bunu İrfan Aydın?” 15 00:00:00.07.2025
•İran, bu savaşı Kasım Süleymani’yi sattığında kaybetti 18 00:00:00.06.2025
•Terörist başı sözünde dururken Adalet Bakanı sınıfta kaldı 11 00:00:00.06.2025
•Hukuk Siyasetin Fahişesi, Basın da Metresi Olursa ülke felakete sürüklenir 01 00:00:00.06.2025
•Irz Düşmanları Rahatsız oluyorlar diye Gazetecilik yapmayalım mı? 29 00:00:00.05.2025
•Bu Milletin Ölüsü Bile Savaş Meydanında Yerini Alırken Dirilerine Ne Oluyor! 18 00:00:00.05.2025
•Bu topraklarda Bizans'ın değil, Selçuklu'nun çift başlı kartalı hüküm sürer 13 00:00:00.05.2025
•Korkmaz İbrahim Olan Nemrut’un Ateşinden 05 00:00:00.05.2025
•Canı Yananlar Beklesin... 16 00:00:00.04.2025
•Gitti Canımın Cananı… 14 00:00:00.04.2025
•KADİR GECESİNİ BİLİR MİSİNİZ? 26 00:00:00.03.2025
•Orhangazi’yi Kimse Sahipsiz Zannetmesin! 12 00:00:00.03.2025
•Ehl-i Beyt'in kadın modeli Hz. Fâtıma 07 00:00:00.03.2025
•Çocuklara Karşı Suç İşleyenlerden “Suça Sürüklenen Çocuklar” İçin Anlayış Bekliyoruz! 25 00:00:00.02.2025
•Durdurun bu cinayeti 12 00:00:00.02.2025
•Ne yaparsalar yapsınlar vatan evlatlarını yıldıramayacaklar 03 00:00:00.02.2025
•Şehitler Ölmez, ya Vatan?.. 29 00:00:00.01.2025
•Uyuma Orhangazi! Orhangazi’nin Geleceği FETÖ’den sonra şimdi de MENZİL tarikatına PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR!!! 21 00:00:00.11.2024
•Adaletin Bulunmadığı Yerde Herkes Suçludur /Hz. Ali 03 00:00:00.09.2024
•Köpek yavrusuna hazret diyenin selamı İmam Ali'ye erişmez 16 00:00:00.07.2024
•Siyasete Yaranmak İçin Yapılan Tutuklamalar Ülkenin Huzurunu Bozuyor! 07 00:00:00.07.2024
•Devlerin Lokması, Devletin Kamburu HEKTAŞ! 26 00:00:00.06.2024
•Doğu Türkistan’ın da Filistin’in de Kurtuluşu Kerbela’yı Anlamaktan Geçer 15 00:00:00.06.2024
•Gemport’u Kâra Geçiren Sendika Borusan Port İçin Neden Tehlike Olsun! 10 00:00:00.06.2024
•Kerbelanın hesabı görülmeden İslam Âlemi huzur bulmaz...! 31 00:00:00.05.2024
•İşçi Çocukları da İşveren Çocukları Kadar Sevimlidir! 23 00:00:00.05.2024
•Bu Milletin Ölüsü Bile Savaş Meydanında Yerini Alırken Dirilerine Ne Oluyor! 19 00:00:00.05.2024
•Orhangazi Siyasetinin ANNUNNAKİLERİ! 12 00:00:00.05.2024
•HEPİMİZ BİRAZ ÇOCUK OLSAYDIK NE OLURDU!? 23 00:00:00.04.2024
•Millet Kavga Değil Hizmet Bekliyor 18 00:00:00.04.2024
•Şimdi Orhangazi İçin Sözü Olanların Sözünü Dinleme Zamanı 04 00:00:00.04.2024
•Hırsızlara OY Vermeyin! 27 00:00:00.03.2024
•Bir Olursak Destan Yazarız 18 00:00:00.03.2024
•"Meclise Bir Deli! Lazım" dediniz Bağımsız Belediye Meclis üyesi Adayı Olduk 22 00:00:00.02.2024
•İnsanı Ölümden ECELi Korur! 11 00:00:00.02.2024
•Satılmış Basınla Neler Yapılmaz ki! 05 00:00:00.02.2024
•Uyuşturucu Baronlarının Veletleri Keyif Sürecek Diye Ilıca’yı Peşkeş mi Çekmek İstiyorlar! 24 00:00:00.01.2024
•Kapıkulu Olmayı Marifet Zannedenler 10 Ocak Özgürlük Ruhunu Anlayamazlar 16 00:00:00.01.2024
•Katmer Cinayetine SESSİZ KALANLAR Altın İçin Kıyamet Koparıyorlar! 12 00:00:00.01.2024
•Bu Kavga Oğuz Soyu İle Dönme Soyunun Kavgasıdır 03 00:00:00.01.2024
•Vatan Evlatları Siyasiler Şov Yapsınlar Diye Şehit Olmuyorlar! 27 00:00:00.12.2023
•Çaresizseniz Çare Sizsiniz 20 00:00:00.12.2023
•İYİ Parti Havlu mu Attı Göz mü Kırpıyor! 11 00:00:00.12.2023
•Gayrimeşru yaşantısı olanlar yönetime talip olmasınlar! 05 00:00:00.12.2023
•Orhangazi’ye Kıymayın Efendiler! 24 00:00:00.11.2023
•Porno Fotolarıyla Yapamadıklarını Sahte Hesapla Yapmaya Kalktılar! 15 00:00:00.11.2023
•Peygamberin Vasiyetine İhanet Ettiğimiz Gibi Atatürk’ün de Vasiyetine Uymadık! 10 00:00:00.11.2023
•Erzurumlular Dernek Yönetimi Susarak Bu Ayıbı Kapatamazlar! 08 00:00:00.11.2023
•Kendi İşlerinde Başarısız Olanlar Marmarabirlik’e Sarıyor 25 00:00:00.10.2023
•3.Göz Medyaya Yapılan Operasyonların Yüzde Biri Çetelere Yapılsaydı Ülke Güllük Gülistanlık Olurdu 17 00:00:00.10.2023
•Hakkını Aramayan Şereflerini de Kaybeder 12 00:00:00.10.2023
•Gençlerin BAŞ BELASI; Sanal Kumar ve Tefecilik 26 00:00:00.09.2023
•Soylu’nun SOYTARISI da Çocuk Por..cusu Çıkmış! 19 00:00:00.09.2023
•Vefası Olmayanın KURTULUŞu da Olmaz! 09 00:00:00.09.2023
•Şahsıma Yapılan Her Yanlışı Affedebilirim Lakin Değerlerime Yanlışı Kabul Etmem 06 00:00:00.09.2023
•Zafer Bayramında Atatürk’ün Sır Katibi Deli Halit Paşayı Anlamak… 29 00:00:00.08.2023
•Ne Yani Haksızlık Karşısında Dilsiz Şeytan mı Olalım!? 16 00:00:00.08.2023
•Destek Sizden Cesaretle Olayların Üzerine Gitmek Bizden 10 00:00:00.08.2023
•Orhangazi’nin 25 Yıldır Çözülemeyen Sorunu EMNİYET BİNASI 03 00:00:00.08.2023
•3.Göz Medya Neden Çetelerin Hedefinde!? 28 00:00:00.07.2023
•Dağ Zannettiğimiz Meğerse Gölgesinde Koca Bir Şehir Kurulan Gemiymiş! 14 00:00:00.07.2023
•Çeteler Rahatsız Oluyor Diye Gazetecilik Yapmayalım mı! 27 00:00:00.06.2023
•Suçumuz Milletin Namusuna Sahip Çıkmak Mı! 12 00:00:00.06.2023
• “Arlıyı Öldürür Bir Saman Çöpü / Arsıza Süngü de Batmıyor Oğul” 30 00:00:00.05.2023
•Bu Milletin Ölüsü Bile Savaş Meydanında Yerini Alırken Dirilerine Ne Oluyor! 18 00:00:00.05.2023
•Kim Seçilirse Seçilsin Görevimiz Gereği Muhalif Basın Olmaya Devam Edeceğiz! 14 00:00:00.05.2023
•Allah Eşekleri Sırtımızda Taşıyalım diye Yaratmadı! 08 00:00:00.05.2023
• Can Yakanlar Canlarının Yanacağı Günü Beklesinler! 01 00:00:00.05.2023
•Beni Düşmanlarım Diriltirken Sırtımda Taşıdıklarım Hançerliyor! 17 00:00:00.04.2023
•Gitti Canımın Cananı… 14 00:00:00.04.2023
•Bu Seçim Mandacılar Arasında Geçecek Gibi Görünüyor! 10 00:00:00.04.2023
•Adalet İstiyoruz, Suç Mu!? 03 00:00:00.04.2023
•Bu Topraklarda Radikalizme Yer Yoktur! 23 00:00:00.03.2023
•Bir Olursak Destan Yazarız 20 00:00:00.03.2023
•Reis Sedat Peker Ne Zaman Konuşacak! -1- 13 00:00:00.03.2023
•Adalet İstemek ve de Namuslu Olmak Suç mudur!? 10 00:00:00.03.2023
•Siyasiler Aradan Çekilseler Halkın Sorunları Kalmaz 04 00:00:00.03.2023
•Emaneti Ehline Vermek 03 00:00:00.03.2023
•Deprem Değil İhmaller ve Vefasızlıklar Öldürüyor!!! 01 00:00:00.03.2023
•Sinan Ateş Cinayetinde MHP Yönetimi Nihayet Doğru Adım Atmaya Başladı! 28 00:00:00.02.2023
•Üç Kuruş İçin Annesine Kıyan Polis Kaç Paraya Ülkesini SATAR!? 27 00:00:00.02.2023
•Af Etmeyen Af Beklemesin 26 00:00:00.02.2023
•Bu Kavga Oğuz Soyu ile Dönme Soyunun Kavgasıdır 25 00:00:00.02.2023
•Çocuklarımız TORBACILARIN, Basın Mensupları da Siyasallaşmış Adliyelerin İnsafına mı Terk Edildi! 24 00:00:00.02.2023
•Ehl i Beyt sevgisi olmayanın Resule vefası da olmaz 20 00:00:00.01.2023
•Yeni Yılda Yeni Kararlar Hayırlı Olsun 19 00:00:00.01.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.