Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini Kadim Türk Oğuz Töresi üzerine bina eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Adalet mülkün(DEVLETİN) temelidir." diyerek devletin adalet anlayışına vurgu yapmıştır. Oysa ki bugün geldiğimiz noktada, terörist başının sözleri Adalet Bakanı'ndan daha fazla itibar görmektedir.
Bir toplumda adalet sistemi çökerse, toplumun genel ahlakı ve devlete olan güveni de çöker. Devletleri ayakta tutan en önemli unsur adalettir. Ordularının ve maliyesinin gücüyle etki alanlarını genişleten devletler bile, adalet sistemlerini sağlamlaştırmadıkları sürece çökmeye mahkûmdur.
Adil bir hükümdar peygamberin bile iltifatına mazhar olurken, adaletten uzaklaşan bir halife Allah'ın ve meleklerin lanetiyle anılır. Tıpkı hicret için Habeşistan'ı öneren Hazreti Peygamber'in, "Necaşi adil bir hükümdardır." diyerek Habeşistan kralını övdüğü gibi... İktidarı elinde tutmanın formülünü zulüm ve para gücüne dayandıran Emevi anlayışı, asırlardır toplumun bilinçli kesimince lanetle anılmaktadır.
Muaviye başta olmak üzere zalim Emevi ve Abbasi halifeleri, askeri ve mali konulardaki sömürü sistemi ve istila politikaları sayesinde çok güçlenmişlerdi. Ancak aynı şeyi adalet sistemi için söylemek imkânsızdır. İktidara yakın olanların her türlü zulmü yapma hakkı varken, iktidarın zulmüne rıza göstermeyenlerin de yaşam hakkı bile yoktu. Bu anlayışa göre peygamber evladı olmanız da, âlim ve abid olmanız da fark etmez. İktidarın zulmüne ortak olmayıp bu zulme alkış tutmuyorsanız, yaşam hakkına bile sahip değilsiniz.
Tıpkı Kerbela'da olduğu gibi…
Tıpkı İmam-ı Azam'a yapılanlar gibi…
Tıpkı Meşhed'de topluca katledilen Ehlibeyt yarenleri, Sivas-Madımak'ta diri diri yakılan halk ozanları, Maraş ve Çorum'da katledilen Alevi canlar gibi…
Ya da Batı Çalışma Grubu'nun emir aldığı karanlık merkezlere görevlerini ne kadar iyi yaptıklarını göstermek için, 28 Şubat mağdurlarına yaptıkları gibi…
Bu örnekleri hem tarihî hem çağdaş örneklerle çoğaltmak mümkündür. Okuduğu bir şiir nedeniyle hakkında açılan hukuksuz dava sonucu, Merkez Medya'nın amiral gemisi Hürriyet Gazetesi'nde "Muhtar bile olamaz" manşetleri atılan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve onlarca dava arkadaşını cezaevlerindeki işkencelerde, ihtilalin zalim darağaçlarında kaybeden MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin bu zulüm sistemini çok iyi biliyor olması gerekir.
Atalarımızın dediği gibi: "Ya devlet başa ya kuzgun leşe." Yani ya devlet başta olur, ya da leş oluruz; kuzgunlara yem oluruz.
Elli yıllık hayatımın otuz beş yılını, bilfiil kadim Türk devlet anlayışına yeminli olarak hizmet ederek geçirdim. Başta son çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş hocam olmak üzere, tüm yol büyüklerimden devlet kavramının yüceliğini öğrendim. Oğuz soyunun sır katiplerinden rahmetli Ömer Korkmaz ağabeyim, "Devlet babadır, baba!" diyerek kükrerdi. O da ömrünü kadim Türk devlet anlayışına hizmetle geçirmiş, bunun için tek kuruşluk dünya menfaatini dahi talep etmemişti.
Bizdeki devlet anlayışında devlet sığınaktır, limandır, babadır. Sözü sözdür, hükmü töredir. Devlet adamı olmanın birinci ilkesi, sözünün ehli olmaktır. Devlet adamının ağzından bir söz çıkarsa, rahmetli Demirel'in de dediği gibi, "Gök kubbe çökmedikçe devletin sözü yere düşmez."
Bize ne oldu da devletin başındaki idarecilerin sözlerinin, terörist başı Apo'nun sözleri kadar önem taşımaz oldu?
Acıdır ama maalesef gerçek budur.
Hele hele Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç'un ne söylediğinin artık hiçbir önemi kalmamıştır. Bir yıldır "bugün, yarın" diyerek her gün yargı paketi ve infaz düzenlemesi yaptıklarını kamuoyuna açıklayan Sayın Bakan'ın hiçbir sözü karşılık bulmamıştır.
MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli'nin hasta hâline rağmen neticeye ulaşması için büyük gayret sarf ettiği "toplumsal barış süreci",başta Adalet Bakanı olmak üzere Adalet Komisyonu üyesi AK Parti ve MHP'li kurmay heyetlerinin beceriksizliğine kurban edilmiştir.
Terörist başı Abdullah Öcalan, kendisinden beklenmeyecek şekilde sürece destek vermiş; kırk yılı aşkın süredir başımızın belası olan PKK'yı fesih sürecine sokmuştur. Dahası da, Öcalan'ın çağrısı üzerine düzenlenen kongreyle, örgüt fesih ve silahları teslim etme kararını dünya kamuoyuna ilan etmiştir. Sürecin sağlıklı olarak sürdürülebilmesi ve neticeye ulaşması için, zulme dönüşen infaz düzenlemesinin gözden geçirilmesi, cezaevlerinin insan onuruna uygun hâle getirilmesi gerekmektedir.
Adli mahkûmlar için bile adım atamayan Adalet Bakanlığı, örgütlü suçlar ve örgüt liderleri için kanun çıkarmaktan öteye geçememiştir. Yandaş basına masa başında yaptırılan "cezaevleri boşaltıldı" haberleri, ancak deve kuşunun tehlike karşısında kafasını kuma gömmesini andırır.
Netice itibarıyla, elbette ki gün gelecek devletin itibarını zedeleyenlerle ilgili gereğini devlet ve bağımsız yargı yerine getirecektir. Bugün paraya ve yargıya güvenenler, gün gelecek Kadim Türk Devleti'nin yargısıyla tanışacaktır. Bu kavga, Oğuz soyu ile dönme soyunun kavgasıdır. Elbette ki Oğuz soyu galip gelecektir. Yarasaların kaçışması, güneşin doğumunu müjdelemektedir.
Gölgesinden korkanlar, gün yüzüne çıkmasın. İmam Ali Efendimiz'in de dediği gibi: "Haksızlığa karşı çıkıp, hakkını aramayan, hem hakkını, hem şerefini kaybeder." Onun içindir ki her daim "Haklı olanın Cesur Sesi" olmaya devam edeceğiz.
Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.