HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Hatay'da personel kaybı had safhada

10.03.2023 13:04
Hatay'da personel kaybı had safhada
Hatay'da personel kaybı had safhada
Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, deprem bölgesinde yer alan 2 bin 700'den fazla makine imalatçısının büyük ölçüde çelik binalarda faaliyet göstermeleri nedeniyle makine ve tesis hasarınının en az seviyede olduğuna işaret ederek, "Ancak çalışanlar için durum zorlu. Hatay'da sorunlar büyük ve personel kaybı had safhada" dedi.

Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) verilerine göre, geçen yıl yüzde 9.6 artışla 25.3 milyar dolarlık ihracata ulaşan ve tüm zamanların rekorunu kıran makine sektörü, 2023'e de rekorla başladı. Türkiye'nin makine ihracatı ocaktan geçen yılın aynı dönemine göre miktar olarak yüzde 3, değer olarak yüzde 20.1 arttı. Geçen ay ihracat tutarı 2.1 milyar dolar olarak gerçekleşti. En çok ihracat yapılan pazar yüzde 22.6 artışın yaşandığı ve 273 milyon dolarlık rakama ulaşılan Almanya oldu. Almanya'yı 165 milyon dolarla Rusya, 117 milyon dolarla ABD izledi. İhracat artışı Rusya'da yüzde 210, ABD'de yüzde 29.9 olarak gerçekleşti.

Kentler insansız, insanlar kentsiz kalmasın

Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, Ocak ayında serbest bölgeler dahil 2.1 milyar dolar ihracata imza atan makine sektöründe depremden etkilenen 10 ilin toplam payının yüzde 3 civarında olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: "Bölgede yer alan 2 bin 700'den fazla makine imalatçısının büyük ölçüde çelik binalarda çalışıyor olmaları, makine ve tesis hasarını en az seviyeye indirmiş olmakla birlikte çalışanlar için durum zorlu. Bölgenin ihracatının yarıdan fazlasını yapan Gaziantep ve Adana'da üretimi aksatacak meseleler öne çıkmıyor olsa da, üçüncü sıradaki Hatay'da sorunlar büyük ve personel kaybı had safhada. Sadece makine değil, bütün sektörlerin endişesi kadrolarının yaşam gereksinimlerinin acilen giderilmesi. Nakdi, ayni bütün yardımların nihai hedefi yaraların sarılarak insanların kentsiz, kentlerin insansız kalmaması... Makine imalatı için büyük önem taşıyan demir-çelik sektöründeki işletmelerin de kısa süre içinde eski kapasitesine döneceğini öngörüyoruz." Karavelioğlu, zarar gören yapıların yeniden inşası ve acıların hafiflemesi zaman alacaktır fakat sınai işletmelerin olabildiğince çabuk faaliyete başlamasının bölgenin ekonomik sürdürülebilirliğine büyük katkı sağlayacağını bildirdi.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.