HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Emekliye Bir Darbe de Bankalardan! Önce Promosyon İçin Emekli Avına Çıktılar, Sonra Paraları Yatırmadılar

15.07.2023 16:31
Emekliye Bir Darbe de Bankalardan! Önce Promosyon İçin Emekli Avına Çıktılar, Sonra Paraları Yatırmadılar
Emekliye Bir Darbe de Bankalardan! Önce Promosyon İçin Emekli Avına Çıktılar, Sonra Paraları Yatırmadılar

Emeklilerin banka promosyonları da krize takıldı. Emeklilerin maaşlarını kendi bankalarından alması için çeşitli kampanyalar düzenleyen bankalar, icra takibine giren emeklilerin promosyonlarını yatırmıyor. 



Hükümetin açıkladığı yüzde 25'lik zamla yetinmek zorunda kalan emeklilere bir darbe de kamu bankalarından geldi. Kamu bankalarının, icra takibinde olan emeklilere promosyon yatırmadığı ortaya çıktı.



SGK, Emekli Sandığı ve BAĞ-KUR kapsamındaki emeklilere, haklarında başlatılan icra takibi gerekçe gösterilerek maaşlarının yattığı kamu bankaları tarafından promosyon ödemesi yapılmadığı belirtildi.



BirGün gazetesinden Mustafa Bildircin'in haberine göre, Türkiye'de giderek derinleşen ekonomik kriz nedeniyle yaşamlarını sürdürmekte zorlanan çok sayıda emekli, mağduriyetini Kamu Denetçiliği Kurumu'na (KDK) taşıdı. Mağdurların başvurularını inceleyen KDK, "sosyal adaletin tesisi" vurgusu ile emsal bir karar aldı.

KDK'ye yapılan başvurularda, Vakıflar Bankası, Ziraat Bankası ve Halk Bankası'nın icra takibine dayalı borcu olan emeklilere banka maaş promosyonu ödememesinin hukuka aykırı olduğu kaydedildi. Kamu Başdenetçisi'nden, kamu bankalarına uyarı ve tavsiye niteliği taşıyacak bir karar alması talep edildi.



Bankalardan görüş istenildi



Başvuruyu değerlendiren KDK, üç kamu bankasından görüş istedi. Ziraat Bankası, bankalar ve müşterileri arasındaki ilişkinin özel hukuk hükümlerine tabi olmasını gerekçe göstererek, Kamu Başdenetçisi'nin talep ettiği belgeleri paylaşamayacağını bildirdi. Halk Bankası'nın KDK'ye gönderdiği yanıtta da "Sorunun çözümünün özel hukuk ilişkisi kapsamında ele alınması gerektiği" savunuldu.

Vakıflar Bankası ise promosyon tutarının maaş ve maaş eklentisi olarak kabul edilemeyeceğini savundu. Banka yönetimi, icra takibindeki emeklilere promosyon yatırılmamasında kanuna aykırı bir yön bulunmadığı görüşünü savundu.



"Sosyal adalet" vurgusu



Konunu taraflarının konuya yönelik görüşlerinin ardından Kamu Başdenetçisi, başvuruya yönelik nihai kararını verdi. Kararda, sosyal adaletin tesis edilmesi ve "sosyal Devlet İlkesi" açısından tüm emeklilere anlaşmalı bankalar tarafından promosyon ödenmesi gerektiği vurgulandı. Kamu Başdenetçisi, bankalar ile yapacağı protokollerde sosyal adaleti göz önüne alması yönünde Sosyal Güvenlik Kurumu'na tavsiyede bulunulmasına hükmetti.


Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.