HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Bayraktar; “Zeytin üretimini sıcaklar olumsuz etkiliyor”

03.08.2023 10:05
Bayraktar; “Zeytin üretimini sıcaklar olumsuz etkiliyor”
Bayraktar; “Zeytin üretimini sıcaklar olumsuz etkiliyor”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, son dönemlerde şiddeti artan sıcaklıkların tarımsal üretim için tehdit oluşturduğuna yönelik görüntülü basın açıklaması yaptı.

Bayraktar, "İklim değişikliğinin önemli göstergelerinden birisi de sıcaklıktaki aşırı artışlardır. Aşırı sıcaklıklar bitkileri strese sokuyor ve verimde düşüş yaşanmasına sebep oluyor" diyerek açıklamasını şöyle sürdürdü:

 "Yağış miktarı ve güneşlenme süresini değiştiren aşırı sıcaklıklar, sulama suyu ihtiyacını artırıyor ve en önemlisi de insan sağlığını olumsuz etkiliyor.

Aşırı sıcaklıklar yabancı ot artışını sağlarken, bitki hastalık ve zararlıların ortaya çıkmasına neden olduğu için zirai mücadele masraflarını artırıyor. Aşırı sıcaklığın yarattığı stres hayvanları da etkiliyor. Hayvanlarda hastalıklara yatkınlık artarken, verim düşüyor ve süt üretimi azalıyor."

"Ayçiçeği ve zeytin üretimini sıcaklar olumsuz etkiliyor"

 "Bugünlerde ise ayçiçeği ve zeytinde sıcaklık yüzünden oluşan sıkıntı gündemde yer alıyor. Aşırı sıcaklıkların devam etmesi halinde diğer birçok üründe de önemli kayıplar yaşanabilir.

Trakya Bölgesi ayçiçeği üretim alanlarının yüzde 40-45'ini kapsıyor. Bölgede, üretim sezonunda yağışın az olması sebebiyle aşırı sıcaklıkların ayçiçeği bitkisini strese sokmasına bağlı olarak verimde düşüş bekleniyor. Akdeniz Bölgesinde de zeytin ağaçları sıcaklıktan etkilendiği için verimde düşüş bekleniyor.

Dünya Meteoroloji Örgütü'nün yaptığı duyuruya göre Kuzey Yarım Küre'nin büyük bir bölümü aşırı sıcaklıkların etkisi altına girdi ve birçok ülkede sıcaklık rekorları kırılıyor. Tüm dünyada etkisini gösteren aşırı sıcaklıklar Amerika Birleşik Devletleri'nin güneyini, Kuzey Afrika'yı, Ortadoğu'yu, bazı Asya ülkelerini ve özellikle Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz havzasını etkiliyor. Verilere göre Haziran ayında kaydedilen küresel ortalamanın üzerinde sıcaklıklar görülmüş ve bu sıcaklıklar Temmuz ayı itibarıyla etkisini devam ettirmiştir.

"Ekimlerde ve yağışlarda sarkmalar başladı"

 "İklim değişikliğinin vurucu etkisi artıyor. Bu etkileri hayatımızın her alanında tecrübe ettiğimiz gibi tarım sektöründe de görüyoruz. Açık alanda doğaya bağımlı olarak yapılan tarımsal üretim, sıcaklık ve yağış gibi unsurlar nedeniyle iklim değişikliğinin etkilerinden doğrudan etkileniyor. Aşırı sıcaklıklar, şiddetli yağışlar, dolu, fırtına, don gibi doğal afetler iklim değişikliğiyle birlikte çok daha yıkıcı boyutlara ulaşıyor.

Ekim ayında yapılması gereken ekimler Kasım ayında yapıldı. Kış aylarında yağması gereken yağışlar ise Mart ayından sonra yağarak üretim ve hasat takvimini etkiledi.

Ülkemiz 2022-2023 sezonunda tarımsal anlamda bir kuraklık yaşamadı. Lakin aşırı sıcaklıklar tarımsal üretim üzerinde tehdit oluşturmaya devam ediyor. Uzmanlar, eğer yapıcı ve somut adımlar atılmazsa gelecekte doğa olaylarının etkisini artıracağı uyarısında bulunuyor.

Sıcaklık değişikliklerine uyumlu bitki çeşitlerinin geliştirilmesiyle sıcaklık stresinin etkisi ve verimdeki düşmeler önlenebilecektir. Sıcaklıklardaki aşırı yükselişler bitkinin suya olan ihtiyacını artırdığı için sulamaya olan talepte dolaylı olarak artıyor.

Gelecekteki su talebini karşılamak için mevcut su kaynaklarının korunması ve sulanabilir alanların sulamaya açılması gerekiyor. Bu nedenle çiftçilerimiz, modern sulama tekniklerini kullanmaya teşvik edilmelidir."

Türk çiftçisi her türlü olumsuzluğa rağmen fedakâr bir şekilde üretime devam etse de onlara verilecek en büyük destek doğru hazırlanmış, bilimsel esaslara dayanan ve uzun vadeli tarım politikalarıdır.

Sofralarımızdan hiçbir ürünü eksik etmeyen eli öpülesi çiftçilerimizin kıymetini bilmeliyiz."



 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.