HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Üretici yem fiyatlarına yetişemiyor

CHP'li vekil Gürer, Bakan İbrahim Yumaklı'nın ortaya koyduğu sayısal verilerin çoğunun hatalı olduğunu açıkladı

Tarım ve Orman Bakanlığının bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonunda söz olan CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Bakan İbrahim Yumaklı'nın komisyondaki sunumunda ortaya koyduğu sayısal verilerdeki hataları tek tek ortaya koyarak düzeltti
14.11.2023 12:19
Üretici yem fiyatlarına yetişemiyor
Üretici yem fiyatlarına yetişemiyor
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Tarım ve Orman Bakanlığının 2024 yılına ait bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bakan İbrahim Yumaklı'nın sunumunun ardından söz alarak, Yumaklı'nın açıkladığı sayısal verilerle ilgili düzeltmelerde bulundu.

TÜİK verilerine göre 2022 yılında sığır mevcudu 17 milyon 876 bin baş iken Bakan Yumaklı'nın sunumunda, "Hayvan varlığını büyükbaşta yüzde 68 artırdık; 16 milyon 667 bine çıkardık" şeklindeki verdiği rakamların düzeltilmesi gerektiğini anlatan Gürer, "2022 yılında küçükbaş hayvan varlığı da 58 milyon 448 bin baş iken siz sunumunuzda küçükbaş hayvan varlığını yüzde 67 artışla 53 milyon 274 bine çıkardığınızı belirtiyorsunuz. Kelime oyunlarına ne gerek var, hayvan varlığımız düşmeye devam ediyor. Bu yılın ilk dokuz ayında sığır eti ithalatı yüzde 799 artmış ve eylülde ithalata ödenen 126 milyon 800 bin dolar" dedi.

Üretici yem fiyatlarına yetişemiyor


Bakan Yumaklı'nın "Kaba yem ihtiyacını karşılama oranı yüzde 92." Şeklindeki sözlerini de eleştiren Gürer, "Süt yeminin 50 kilosu 500 lirayı geçti, gidiyor; yem fiyatlarını baskılamıyorsunuz, sübvanse etmiyorsunuz. Sanayici hem yemi satan hem sütü alan; sütü ucuza alıyor, yemi pahalı satıyor. İthal yeme muhtaç durumdayız, döviz artınca da yem zıplıyor. Çiğ süt fiyatlarını ise olabildiğince baskılıyorsunuz" diye konuştu.

Yem ve aşıların ithal olduğu ülkemizde veteriner işleri genel müdürlüğünün dahi olmadığına dikkat çeken Gürer, "Et üretimi 2022 yılında 2 milyon 191 bin tondu. Bu süreçte dişi inekler, gebe inekler, düveler kesime gitti; seyrettiniz. Göreceli et fiyatı düştü, küçük, aile tipi işletmelerde hayvan varlığı tükendi, ülkemizde hayvancılık sorunlu duruma geldi. Et üretiminde gelecek yılların verilerinde tehlike çanları çalıyor. Kırsalda 1 ile 10 arası hayvan varlığı olan artık bu işten çekiliyor" uyarısında bulundu.


Et ithalatında vurgun yapılıyor


Cumhurbaşkanlığı bütçe gerekçesinde yer alan "2023 yılında planlanan kırmızı et üretimi 1 milyon 945 bin ton." Şeklindeki ifadelere de dikkat çeken CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, "Gerçekleşme 1 milyon 827 ton olarak öngörülüyor. 2024 hedefi 1 milyon 727 bin ton, 2025 tahmini 1 milyon 764 bin ton, 2026 tahmini ise 1 milyon 788 bin ton. Nüfus artışına göre varlığımız o anlamda geriliyor. Et üretimi, nüfusa göre sorun olmaya devam ediyor. Çözümü ise, ithal edip kimden ithal ettiğinizi sorduğumuzda söylemediğiniz vurgun ve talan sürecinin devamına olanak tanıyorsunuz" değerlendirmesinde bulundu.

21 üründe arz açığı var


21 üründe arz açığı olduğunu hatırlatan CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer., "Bitkisel ürünlerin üretim miktarına baktığımızda, yine Cumhurbaşkanlığı verilerine göre 2023 yılında 130 milyon ton, 2024 yılında 130 milyon 200 bin ton, 2026 yılı tahmini de 130 milyon 600 bin ton olarak yer alıyor. Nüfus artışına göre demek ki burada da sorunumuz devam ediyor" ifadelerini kullandı.

TMO yine mağdur etti


Bakan Yumaklı'nın bu yıl TMO'nun tarihinde alım rekoru kırıldığını söylemesini de eleştiren Gürer, "Tüccar piyasayı düşük tuttu, fark ödemesiyle 9.250 lira alım fiyatı çiftçiye cazip geldi, TMO'ya gitti. TMO'nun depoları dolu çünkü ithal ürünle depoyu doldurmuş, randevu sistemini bilerek çalıştırmadı, bilahare TMO 10 milyon 500 bin ton da buğday almış. Ancak yine 2024 yılı Cumhurbaşkanlığı Programı'nda TMO'nun buğday alım rakamı 3,5 milyon ton olarak yazıyor.



Şimdi, 10,5 milyon ton bu yıl buğday alan TMO, Cumhurbaşkanlığına göre gelecek yıl 3,5 milyon ton alacaksa o zaman taban fiyatı mı düşük tutacaksınız yoksa alım mı yapmayacaksınız? Bu bir soru işareti. Çünkü Türkiye'nin 20.500 bin ton buğday üretimi varsa nasıl oluyor da Cumhurbaşkanlığı Programı'nda TMO'nun buğday alım hedefi 3,5 milyon ton olarak yazılı biçimde sunuluyor" dedi.


 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.