HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Türkler çok çalışıyor ama az kazanıyor

Türkiye'de istihdamda bulunan işçi ve memurlar haftada ortalama 42.9 saat çalışırken bu süre AB ülkelerinde ortalama 36.4 saat. Yani Türkler AB'deki çalışanlara göre çok daha fazla çalışıyor, ancak daha az kazanıyor
19.07.2023 12:03
Türkler çok çalışıyor ama az kazanıyor
Türkler çok çalışıyor ama az kazanıyor
Avrupa'da haftalık ortalama çalışma saatinin en yüksek olduğu ülke Türkiye. Türk vatandaşları haftada 42,9 saat çalışırken bu süre Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde ortalama 36.4 saat. Uzun çalışma saatlerinin en yüksek olduğu ülke de Türkiye. Yani Türkiye'de haftalık 49 saat veya daha fazla çalışanların oranı yüzde 28.1 seviyesinde. Bu oran AB'de ise yüzde 7.4. AB İstatistik Ofisi'nin 2022 yılı verilerine göre AB vatandaşları ana işinde haftalık ortalama 36.4 saat çalışıyor. Türkiye'nin en güncel verisi ise 2020 yılına ait. Buna göre Türk vatandaşları 42.9 saat ile 35 ülke içinde ilk sırada yer alıyor. Hollanda 32.4 saat ile haftalık çalışma saatinin en düşük olduğu ülke. Bu veriler 20-64 yaş arası istihdamdakileri yansıtıyor. İstihdam, hem tam zamanlı hem de kısmi zamanlı (part-time) çalışanları kapsıyor. Türkiye'yi Karadağ (42.8 saat), Sırbistan (42.3 saat), Yunanistan (39.7 saat) ve Romanya (39.7 saat) takip ediyor. Diğer bazı ülkelerdeki haftalık ortalama çalışma saati ise şöyle: İspanya 36.5; İngiltere 36.4; Fransa 36.2; Almanya 34.6 ve Norveç 34.1. Buna göre Almanya'da haftalık ortalama çalışma saati Türkiye'den 8 saat 20 dakika daha az. AB ortalaması da Türkiye'den 6.5 saat daha düşük.

Kazançta Türkler en sonlarda


Türkler, AB ülkelerine göre çok daha fazla çalışsa da kazanç konusunda durum tam tersi. Türkiye'de 1 Temmuz'dan itibaren aylık net asgari ücret 11 bin 402 liraya yükseltildi. Bu tutar dün itibarıyla 377 euroya takabül ediyor. Brüt asgari ücretin en yüksek olduğu ülke 2 bin 387 Euro ile Lüksemburg. İkinci sıradaki Almanya'da asgari ücret bin 987 Euro. Ardından Belçika (bin 955 Euro), Hollanda (bin 934 Euro) ve İrlanda (bin 910 Euro) geliyor. Altıncı sırada ise bin 709 Euro ile Fransa geliyor. Üst sıralardaki bu ülkelerin ardından Slovenya (bin 203 Euro) ve İspanya (bin 167) yer alıyor. Diğer ülkelerde brüt aylık asgari ücret bin Euro'nun altına düşüyor. Türkiye ise yeni açıklanan asgari ücretle 26 ülke içinde 25. sırada yer alıyor. Avrupa'da asgari ücretin en düşük olduğu ülke ise Arnavutluk (298 Euro). Bulgaristan (399 Euro) ile Sırbistan da (460 Euro) Türkiye'nin altında yer alıyor. Türkiye'nin hemen üstünde 399 Euro ile Bulgaristan, 460 Euro ise Sırbistan ve 533 Euro ile Karadağ bulunuyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.