HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Antalya yabancı işgali altında

Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır, Antalya'nın son yıllarda yabancı ağırlıklı göç baskısı altında olduğuna işaret ederek, "Bazı semtlerimizdeki demografik yapı değişimleri hissedilmektedir. Yabancı yerleşiklerin kentin iş hayatına girişleri de ciddi artışlar kaydetmektedir" dedi.
29.03.2023 14:25
Antalya yabancı işgali altında
Antalya yabancı işgali altında
Antalya Ticaret Borsası (ATB) Mart Ayı Meclis Toplantısı Erdoğan Ekinci başkanlığında çevrimiçi yapıldı. Etkinlikte konuşan ATB Başkanı Ali Çandır,

Antalya'da son yıllarda yabancı ağırlıklı göç baskısının hissedildiğini ve konut talebinde dengesiz artış yaşandığını söyledi. Çandır, "Özellikle bazı semtlerimizde kiralık ve satılık gayrimenkul fiyatları inanılması güç artışlara uğramıştır. Bazı mülk sahipleri için geçici bir rahatlama sağlasa bile şimdiden ciddi mağduriyetleri ortaya çıkarmaya başlamıştır. Bazı semtlerimizdeki demografik yapı değişimleri de hissedilmektedir. Yabancı yerleşiklerin kentin iş hayatına girişleri de ciddi artışlar kaydetmektedir. Yoğun biçimde ticarete konu faaliyetlerle uğraşanlar, yerleşik ticari geleneklerin değişime uğraması riskini ortaya çıkarmaktadır. Kentimizde yaşananlar devam edip gidecekse mutlaka bu arkadaşlarımız için ciddi bir uyumlaştırma faaliyetlerine ihtiyaç duyulduğunu görmemiz gerekmektedir" diye konuştu.

Tarım darboğazda

2022 yılında tarım sektörünün yüzde 0.62 büyüdüğünü, 2021 yılındaki yüzde 2.94 küçülmenin ardından ilan edilen bu düşük büyümenin tarımın ciddi bir darboğazdan geçtiğinin gösterdiğin söyleyen Başkan Çandır, şunları söyledi: "Aslında genel ekonomik eğilimle uyumlu olmayan tarım sektörü, 2022 yılında kendi içindeki ortalamadan da sapma göstermiştir. Tarım, Antalya ve ülkemiz için hayati stratejik birinci sektördür. Toplam maliyet-gelir dengesinde, tarımsal faaliyette bulunanlar sürekli kayıplar yaşıyor."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.