HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Hüseyin Baş, ‘Dolar seçimden sonra 25 lira olacak’ demişti

08.06.2023 09:40
Hüseyin Baş, ‘Dolar seçimden sonra 25 lira olacak’ demişti
Hüseyin Baş, ‘Dolar seçimden sonra 25 lira olacak’ demişti
Türk Lirası dolar karşısında değer kaybetmeye devam ederken Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı (BTP) Hüseyin Baş'ın Ocak ayında yaptığı bir uyarı bugün gerçek oldu.

Hüseyin Baş 27 Ocak'ta, "seçimden sonra dolar ata binmiş süvari gibi şahlanacak" başlıklı bir video paylaşmıştı.

BTP lideri o videoyu bugün, "pek sevmem ben demiştim demeyi ama bakın burası çok önemli…" notuyla yeniden paylaştı.

 "20 yıl yapmıyor seçime 3 ay kala yapıyor"

Video Hüseyin Baş'ın şu sözleriyle başlıyor; "O kadar cömert bir Cumhurbaşkanımız var ki... Faizleri indiriyor, konut kredilerinin faizlerini indiriyor, konut projeleri açıklıyor, asgari ücreti yükseltiyor, emekliye zamlar yapıyor, memura zamlar yapıyor… O kadar cömert, o kadar eli açık ama seçime 3 ay kala yapıyor. 20 yıl yapmıyor, seçime 3 ay kala yapıyor!"

 "Hükümetin asgari ücret ortalaması 300 – 350 dolar"

Videoda dikkat çekici bir dolar-asgari ücret kıyaslaması da yapan Hüseyin Baş, "Şu anda asgari ücret 8 bin 500 lira. Bu 430 dolar civarı bir şey. Türkiye'de asgari ücret hiçbir zaman 430 dolar seviyesinde kalamadı ve bugün ihracatçılar, 'biz bu rakamlarla ihracat yapamayız, ülkeye döviz sokamayız, bu maliyetler bizi kurtarmıyor' diyorlar. Buradan şunu anlayabilirsiniz, Türkiye'de asgari ücretin belirlenmiş fiyatı, bu hükümetin 20 yıllık ortalamasına baktığımızda 300 ila 350 dolar artası bir seviyedir. Bu şu demektir, 8 bin 500 lira dolar kaç lira olursa 300 dolar ediyor? 26- 27 lira olursa!" değerlendirmesi yapıyor.

 "Hayat pahalılığının altında ezilecek olan yine biziz"

Bu tablonun doların 25 liranın üstüne çıkması anlamına geldiğini belirten Hüseyin Baş, 'dolar seçimden sonra 25 liranın üstüne çıkacak' diyor ve şöyle devam ediyor; "Demek ki bu dolar seçimden sonra 25 liraların bile üstüne çıkacak. 25 liranın üstüne çıkan dolar ne demek biliyor musun? Türkiye'de yeni bir enflasyon dalgası demek. Bu enflasyon dalgası son bir yılda yaşadığımız enflasyon dalgasının neredeyse tıpa tıp aynısı olan bir enflasyon dalgası. Bu enflasyon dalgasının, bu hayat pahalılığının altında ezilecek olan yine biziz., yine toplum, yine vatandaş."

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.