HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

CHP’li Hasan Öztürk’ten Taksicilik Sektörüne Yönelik Araştırma Önergesi

26.02.2025 10:28
CHP’li Hasan Öztürk’ten Taksicilik Sektörüne Yönelik Araştırma Önergesi
CHP’li Hasan Öztürk’ten Taksicilik Sektörüne Yönelik Araştırma Önergesi
CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk, taksicilik sektöründe yaşanan sorunların ve halka yansımalarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) araştırma önergesi verdi. Öztürk, taksicilik mesleğine girişte yeterli eğitim ve denetim mekanizmalarının bulunmamasının vatandaşları mağdur ettiğini ve sektörde ciddi bir güvenlik sorunu yarattığını belirtti.

Öztürk, yaptığı açıklamada, özellikle büyükşehirlerde yaşanan taksi krizi, fahiş fiyat uygulamaları, yolcu seçme, kötü muamele ve güvenlik zaafları gibi konuların halktan yoğun şikâyet aldığını vurgulayarak, "Taksicilik mesleği, vatandaşın günlük yaşamında en çok temas ettiği ulaşım hizmetlerinden biridir. Ancak, mesleğe girişte herhangi bir standart belirlenmemesi, yeterli eğitim süreçlerinin olmaması ve denetimlerin yetersiz kalması, taksi hizmetinin keyfi ve güvensiz hale gelmesine neden oluyor. Vatandaşlarımız, kimi zaman fahiş fiyat uygulamalarına, kimi zaman da kaba davranışlara maruz kalıyor. Bu durum tüm taksicilere karşı bir önyargı oluşturuyor ve işini gerçekten hakkıyla yapan emekçilerimiz de zarar görüyor. Bu kabul edilemez bir durumdur" dedi.

 "Eğitimsiz ve Denetimsiz Bir Sektör Haline Geldi"

Taksi sektöründe yaşanan sorunların yalnızca vatandaşları değil, sektörde çalışan esnafı da zor durumda bıraktığını vurgulayan CHP'li Öztürk, şunları söyledi:

"Mevcut durumda, taksicilik mesleğine girişte herhangi bir eğitim zorunluluğu bulunmamakta, meslek etiği ve hizmet kalitesi denetlenmemektedir. Bu durum hem şoförlerin hem de yolcuların güvenliğini riske atmaktadır."

Öztürk, tüm taksicilerin aynı kefeye konmaması gerektiğini de vurgulayarak, işini hakkıyla yapan, dürüst ve güvenilir şekilde çalışan taksicilerin de bu olumsuz algıdan etkilendiğini belirtti. "Elbette tüm taksicilerimiz halkımızı mağdur etmiyor. Bu mesleği hakkıyla yapan, işini düzgün yapan taksici esnafımız da var. Ancak denetimsizlik nedeniyle kötü örnekler öne çıkıyor ve tüm meslek grubuna yönelik olumsuz bir algı oluşuyor. Biz hem vatandaşlarımızın mağdur olmamasını hem de işini hakkıyla yapan taksicilerin bu algıdan zarar görmemesini istiyoruz. Bu nedenle sektörün sorunlarının derinlemesine araştırılması gerektiğini düşünüyoruz." dedi.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.