HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

Mutfak cayır cayır yanıyor

Türkiye'de son 36 aydır kesintisiz artış gösteren gıda fiyatları Mayıs'ta da önceki aya göre yüzde 2.3 oranında yükseldi. Birleşik Kamu İş'in Halkın Enflasyonu Araştırması'na göre gıdada bu yılın ilk 5 ayındaki artış yüzde 30.9'u buldu. Son bir yıldaki artış ise yüzde 87.8...
24.05.2023 10:20
Mutfak cayır cayır yanıyor
Mutfak cayır cayır yanıyor
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Ar-Ge birimi KAMUAR, fiyatlarını Ankara'daki marketlerden düzenli olarak derlediği ve halkın en fazla tükettiği 64 temel gıda maddesinden oluşan bir sepeti esas alarak hazırladığı gıda fiyatları endeksinin Mayıs 2023 sonuçlarını açıkladı. Araştırmayla gelirinin büyük bölümünü gıdaya ayırmak zorunda olan ve enflasyona karşı herhangi bir koruması bulunmayan, dar ve sabit gelirlilerin, ücretlilerin ve yoksulların yaşadığı gerçek enflasyonun boyutunun tahmin edilmesi amaçlanıyor.



Tablo Mayısta da değişmedi



Gıda fiyatları Mayısta bir önceki aya göre yüzde 2.3 oranında artarken, bu yılın ilk beş aylık döneminde ise yüzde 30.9 oranında artış yaşandı. Gıda fiyatlarında Haziran 2020'de başlayan yükseliş eğilimi Mayıs ayında da sürdü ve kesintisiz artış süresi 36 aya ulaştı.  Gıda fiyatları son bir yılda ise yüzde 87.8 oranında arttı.



Beslenme riski artıyor



Yanlış ekonomik politikaların gıda fiyatlarında yol açtığı artış, açlık riskini giderek daha da büyütüyor. Eylül 2021'den bu yana kamu çalışanları ve kamu emeklilerinin ücret ve aylıkları enflasyon farkları da dahil yüzde 141 oranında arttı. Asgari ücretteki artış yüzde 200 oldu, işçi ve bağımsız çalışanların emekli aylıklarına ise yüzde 132.2 oranında zam yapıldı. Türkiye'nin yıllarca sürecek bugünkü enflasyon sarmalına sürüklendiği Eylül 2021'den bu yana gıda fiyatları ise yüzde 338.3 oranında yükseldi. Diğer bir ifadeyle Eylül 2021'de 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için bu yıl Mayıs ayında 438 lira ödemek gerekirken, kamu çalışanı ve emeklisinin Eylül 2021'deki 100 liralık geliri 241 lira, asgari ücretlininki 300 lira, işçi ve bağımsız çalışan emeklisininki ise 232 lirada kaldı.



Sadece artışın hızı yavaşladı



Bu arada Nisanda yüzde 100.5 olan yıllık artış oranı Mayısta yüzde 87.8 olarak gerçekleşti. Yıllık enflasyonda önceki aya göre yaşanan gerileme baz etkisinden, diğer bir ifadeyle geçen yıl Mayıs ayında gıda fiyatlarının yüzde 9.2 oranında artmış olmasından kaynaklanıyor. Bu yıl Mayısta artışın yüze 2.3 olması yıllık enflasyonun gerilemesine yol açıyor. Ancak yıllık enflasyonun baz etkisiyle önceki aylara göre geriliyor olması fiyatların da gerilediğini göstermiyor. Aksine fiyatlar artmaya devam ediyor. Zira Nisan ayında 428 lira ödenen aynı miktar ve türde gıdalardan oluşan bir sepetin bedeli Mayısta 438 liraya yükseldi.



Hangi ürünlerin fiyatı arttı?



Ekmek, pirinç, un, bulgur fiyatları Mayısta bir önceki aya göre ortalama yüzde 2.4 oranında zamlandı. Et ve balık grubu fiyatlarında yüzde 0.2 oranında artış oldu. Et ve balık fiyatlarında yıl başından bu yana yaşanan artış yüzde 70'e yaklaştı. Mayısta süt ve süt ürünleri ile yumurta grubu fiyatları yüzde 0.5 oranında artarken, yağ fiyatlarındaki artış yüzde 10.9'u buldu. Meyve fiyatlarının yüzde 21.1oranında arttığı mayısta sebze fiyatlarında, bir önceki aya göre ortalama yüzde 8.8 oranında düşüş yaşandı. Bu yıl Mayısta geçen yılın aynı ayına göre ekmek, un, bulgur, makarna fiyatlarında yüzde 83.1, et-balık fiyatlarında 89, süt ve süt ürünleri ile yumurta fiyatlarında yüzde 79.8 oranında artış oldu. Bir yıl öncesine göre yağ fiyatları yüzde 29 oranında arttı. Meyve fiyatları yüzde 70, sebze fiyatları ise yüzde 178.3 oranında artış gösterdi. Bakliyat fiyatları son bir yılda yüzde 59.8, diğer gıda fiyatları ise yüzde 48.2 oranında zamlandı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.